Kiralık VCD Filmin Tadını 4K Yayın Yapan Netflix'ten Alamamak

Eskiden bir veya iki günlüğüne kiraladığımız ve şimdikiyle kıyaslanınca pek de iyi olmayan görüntü kalitesiyle izlediğimiz VCD filmlerin tadını şimdi alamıyoruz sanki...
Kiralık VCD Filmin Tadını 4K Yayın Yapan Netflix'ten Alamamak

kiralık vcd filmin tadını netflix'ten alamamak... vardır böyle bir gerçek. bu arada netflix yazdığıma bakmayın, en bilinen digital platform markası olduğundan bu şekilde yazdım.

2000'lerin başı vcd kiralama furyasının olduğu dönemler, dandik de olsa filmlerden müthiş zevk alınan dönemlerdi. kimimiz pasajlardan, soğuk yağmurlu havada seyyar da satılan yerlerden ya kiralar, ya da satın alırdık. çünkü bir emek vardı, -aslında emeğe saygı muhabbeti korsandan geldi ya- bir koşuşturma vardı, filmi seçme ve satın alıp koştura koştura evin yolunu tutmak vardı.

o zamanlar aksiyonu en bol filmi kiralardım. tom berenger'lı sniper filmleri, wishmaster mıydı adını hatırlamadığım korku filmleri, alain siritzky imzalı erotik filmler, bond serileri... uzar gider bu liste. filmi vcd cihazına sürer, yanına buz gibi coca cola açar ve çerez eşliğinde izlerdim. özellikle kış ayları favori etkinliğimdi bu.

simdiler de ise bir sürü dijital platform türedi. kaldığın yerden devam etmeli, birçok extra özelliği de barındıran bir hizmet. baktığında büyük nimet gibi gözüküyor fakat eski dandik vcd filmlerden aldığım hazzı alamıyorum arkadaş. bir sürü yarım bıraktığım yapım var. konfor alanım genişledi ama o ruh eksik işte...

kiralık vcd filmin tadını şimdi alamamak, walkman'de dinlediğiniz şarkının tadını bugün spotify'dan alamamak ile benzer bir durumdur

tüketim çılgınlığının sonucudur.

eskiden şarkıları, filmleri ve duyguları kolayca tüketemiyorduk. bu sebeple film izlemek çok özel bir andı, çok değerliydi. zira istediğiniz an istediğiniz filmi izlemeniz mümkün değildi. günümüzde milyonlarca seçenek elimizin altında; istediğimiz filmi, istediğimiz an, istediğimiz kalitede, istediğimiz pozisyonda, istediğimiz hızda, istediğimiz şekilde izleyebiliyoruz. hatta o kadar konforluyuz ki filmi beğenmezsek izlemeden geçme lüksüne sahibiz.

şarkılar da öyle. bilirsiniz kasetler vardı eskiden. öyle anında ileri-geri sarmak, anında başka bir şarkıya geçmek imkansızdı. istediğimiz an istediğimiz şarkıyı dinlememiz mümkün değildi. oysa günümüzde sonsuz sayıda şarkı elimizin altında, üstelik klipleriyle ve konser kayıtlarıyla birlikte. kulağa harika geliyor değil mi? işin aslı öyle değil ama...

dışarı çıkarsanız sonsuz sayıda taş bulabilirsiniz, bu sebeple hiçbir değeri yoktur. oysa elmas bulamazsınız. çünkü kolay değildir elmas bulmak, çok zordur ve elması değerli kılan zaten budur. işte aynı durumu yaşamaktayız; eskiden elmas olan filmler ve şarkılar, artık birer taştan ibaret. aralarında tek tük güzel taşlar buluyoruz, hatta bu yüzden güzel bir film seçmek için günler harcıyoruz. böyle bir ahval içerisinde filmlerin ve şarkıların eski tadı vermeyeceği çok açık değil mi?

bunlar size normal geliyorsa üzgünüm ama siz de tüketim çılgınlığının esiri oldunuz demektir. bana normal gelmiyor ama ne yazık ki çağın gereksinimi bu şekilde. ben de herkes gibi böyle yaşıyorum ancak hem duygularıma verdiğim değerden ötürü hem de mental sağlığım için elimden geldiği kadar tüketmemeye, üretmeye çalışıyorum. tüketmeyi kendime bir ödül olarak görüyorum ve bir şey tüketmek için bir şey üretmek zorunda hissediyorum. sizlere tavsiyem de budur. unutmayın, konfor en büyük düşmanınızdır.

sosyal medya, internet, artan bireysellik, sahte sosyallik, sonsuz seçenekte şarkı ve film, kısacası tüketim çılgınlığı; sonuç konfora bağımlı hassas insanlar, kendini özgür sanan köleler, kapitalizmin çarkları...

kiralık vcd filmin tadını netflix'ten alamamak tespitine katılıyorum

ama nostalji meraklısı olduğum için katıldım. yoksa biraz düşününce aslında vcd filmleri değil de tek derdimin 5 kuruşa aldığım meybuzu erimeden önce yiyebilmek olduğu zamanları özlediğimi biliyorum. (bu bakış açısına “metin2’nin eskisi gibi keyif vermemesi” tarzında bir başlığa yazılmış bir entry sayesinde eriştim, bulursam ekleyeceğim.)

özetle, eski aktivitelerimizi ve eşyalarımızı değil de o zamanki halimizi ve neşemizi özlüyoruz.

alternatif bir yorumla bitirelim

romantizme çok gerek yok gibi, devir değişti. “instagram vaktimizi çalıyor” diyenlere, “girme o zaman” diyorum. senin elinde. retrospektif şekilde bakınca “ne günlerdi ya” diyerek o günleri yad ediyoruz ama zahmetliydi işte. ama o dönemde de o oldukça pratikti çünkü ne sinemaya gitmen gerekiyordu ne tv'de yayınlanmasını beklemen, istediğini alıp izliyordun. şimdi netflix'ten keyif almıyorsan git film satın al izle desem, izlemezsin. izlemezsin çünkü hayat daha hareketli, buna ayıracak zaman kolay yaratılmıyor. o günlerde filme ulaşmak zahmetli olduğu için kıymetliydi. o çaba, arkasından evdekilerle veya arkadaşlarla birlikte film izleme zevkini getiriyordu. film izlemek için organize olma vardı. şimdi yalnızsın. belki de birlikteliği özlüyorsundur. kulaklığını takıp yalnız başına telefondan bişeyler izlemek, kimseyle paylaşmadan sıkıcı geliyordur belki de. ayrıca şimdiki süreç şımarıklık getiriyor. izlediğin önünde izlemediğin arkanda. o kıymetin olmadığı bi' düzen.

yukarıdaki zamanlar hala mektupla iletişim kurulan dönemlerin biraz sonrasına denk geliyor. mektupla iletişim bile zahmetli gelmiyordu.

bu 90'lar ortasından 2000'lerin başına kadar olan sürece duyulan özlem başka hiçbir dönem için duyulmuyor heralde.