Kış Mevsimini Güzel Kılan Detaylar

Kış mevsiminin kendine has bir havası, büyüsü olduğu ve insanı yalınlaştırdığı bir gerçek.

40 derece sıcaklığın olmaması ve diğer şeyler

insanların leş gibi kokmaması. böceklerin çoğunun yuvalarına siktir olup gitmesi. etrafın daha temiz olması. iğrenç nemin olmaması. güneşin insanı bunaltmaması. lapa lapa kar yağması. şömine sesi. sakinlik ve dinginlik. yağmurda uyumak. rüzgarın sesi. güzel giyinebilmek. salak salak terlik şort ve t-shirt giymek zorunda olmamak. buz gibi havada viski ve türevlerinin tüketimi.

afyon'un tim burton tarzında gotik bir havaya bürünmesi

ya da ben öyle hayal ediyorum yıllardır.

cep artışı

yazın giydiğiniz şeylere sığdırmakta zorlandığınız, cüzdan, sigara, çakmak, telefon, anahtar vs şeyleri üzerinizde rahat rahat taşıyabilmek.

(bkz: küçük çapraz çanta taşıyan erkek)

yorgan

kışı güzel kılan en güzel detay yumuşacık bir yorgan.
böyle yatacaksın üstüne. içine gireceksin. sarıp sarmalayacaksın kendini. sonra onun vermiş olduğu rahatlıkla uyuyakalacaksın. ohh. pamuk gibi. bir de rahat yatağın varsa sabahları uyan uyanabilirsen...

gündüz gezentilerinin ortadan yok olması

iki gündür havalar kapalı ya, her gün saat 10-11 civarı tıklım tıkış olan metrobüs bildiğin bomboş. sabah avrupa yakasında işim oluyor, karşıya genelde bu saatlerde geçiyorum. son iki gündür cenneti yaşıyorum sanki. n'oldu lan çok mu üşüdünüz? vah vah. metrobüs kapısına "işi olmayan giremez" yazısı asmayı planlıyorum güneşli havalarda da. bu nedir arkadaş? millet sırf gezmek için kullanıyormuş mereti. ben sakata çıktım lan sizin yüzünüzden, dizlerim çürüdü. allahınızdan bulun inşallah.

seyyar köfteci

dikimevi'ne akşamları, ekmek arası köfte ve kokoreç satan bir seyyar satıcı geliyor. insanlar beğeniyor olmalı ki, her akşam upuzun sıra oluyor o seyyar köftecide.

bu upuzun sıra yaz aylarında tatsız tutsuz, "kuru kalabalık" gibi gözükse de, kışın insanın içini ısıtıyor; insanların ağzından çıkan buharın köfte arabasının ışığında süzülüşü, insanların konuşmaları, gülüşmeleri... kartpostal gibi...

daha çok film, daha çok kitap, daha çok demli çay

en güzeli herkesin evinde ya da işinde olduğunu bilmektir

yazın mesaiyi bitirmeye çalışırken bir arkadaşının bodrumda check-in yapması gibi nakavt edici darbeler kışta bulunmamaktadır.


sadece evde giyilmesi gereken depresyon hırkasının gün yüzüne çıkmasıdır


kat kat giyinmeye rağmen deli gibi üşümek

soğuktan başka bir şey düşünemediğinden kafandaki rahatsız edici her düşünceden ve sesten kurtulmak


yürümek

hafif bir kar ya da yağmur eşliğinde kulakta kulaklık sevilen müzikleri dinleyerek ve soğuktan titreyerek istiklal caddesi ya da kadıköy'de yürümek, sonra sokaktaki kestaneciden kestane alıp yemek, kestanenin insanın içini sıcacık yapması


evde ailecek oturmuşken yenen kestane


vapur

vapura binip herkes soğuktan içerde otururken sıcak bir sahlep alıp vapurun dışına oturmak, bir yandan yüzüne çarpan rüzgardan üşürken bir yandan sahlebin içini ısıtması


sonunda sıcak bir yere varacağını biliyorsan, üşümek

izlenen filmden/diziden, oynanan oyundan kısaca insanın odasında yaptığı her şeyden daha fazla keyif almasıdır

yazın dışarda güneş varken film izlediğinizde oluşan ve içten içi sizi kemiren "aslında dışarda olmalıyım" hissi kışın olmaz ve rahat rahat keyif ala ala odanızda aktivitelerinizi gerçekleştirirsiniz.


Final

masaldır, kardır, kızarmış sobadır, kestanedir, kuzinede közlenen patatestir, evden aşırdığın havuç ve zeytin tanelerini cebine koyup, eline geçirdiğin çoraplarla kardan adam yapmaktır.
annenin demlediği sıcacık çaya eti bisküvi batırıp yemektir. çok kar yağınca okula gitmeyip arkadaşlarınla, kardeşlerinle karda kaymaktır. leğene kar doldurup gizlice eve sokarak soğuk bir odada anneme yakalanıncaya kadar oynamaktır...

yetmez mi?