Kitap Satın Alma Hastalığı ve Bilgi Açlığı Konusunu Nihayete Vardıran Bir Bakış Açısı
schopenhauer'un, kitap okumayı hazır bilgiye ulaşmanın yolu olarak gördüğü için zararlı olarak tanımlaması aslında doğru bir ifade değil. hatta schopenhauer'a göre önemli bir kitap iki kez okunmalıdır. çünkü bir kitabın iyice kavranabilmesi için sonunun bilinmesi gerekir ki, bu da ancak kitabı ikinci kez okuyunca mümkün kılınacaktır. ayrıca ikinci okuyuşta kişinin ruh hali farklı olacağı için, kitap hakkında farklı izlenimler edinebilir. yalnız schopenhauer şunları da söyler:
"insanlar genellikle kitap satın almayı o kitapların içindeki şeyleri elde etmekle karıştırırlar. bir insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek, yediği her şeyi midesinin muhafaza etmesini istemekten farksızdır."
bu belki bilgiye açlık olarak tanımlanabilir.
hem böyle tanımlandığı zaman oldukça erdemli bir davranış gibi de görülebilir ve vicdani rahatlık sağlanabilir. ancak bu açlık kitap satın almakla değil, kitabı okumakla giderilebileceği için ve de bir insanın satın aldığı tüm kitapları okuması veya okuduklarının tamamını hazmedebilmesi mümkün olmadığı için, bilgiye duyulan açlığın giderilmesi de söz konusu olmayacaktır.
acıktığınızda 30 porsiyon yemek alırsanız karnınız doymaz. 30 porsiyon yemeğin tamamını yiyebilmeniz de mümkün değildir. belki 1 porsiyon ile doyacakken, evinizi lüzumsuz derecede çok yemekle doldurmuş olursunuz. aynı şekilde yine karnınız acıktığında su içerek karnınızı doyuramazsınız. doymanız için yemeğe ihtiyacınız vardır. kitap okumak da bundan farksızdır. tüm kitapları, tüm bilgileri veya kafa yorulabilecek tüm konuları okumanıza, hazmedebilmenize veya anlamanıza olanak yoktur. bir matematikçi tarihi çok iyi bilemez. bir ressam problem çözemez. bir edebiyatçının kuantum fiziği ile ilgili en basit anlatımı okurken bile sıkılması oldukça doğaldır.
aslında çok karmaşık bir şey değil. sadece hazmedebileceğin kitapları okumalısın ve okuduklarının tamamını da hazmedebilmeyi beklememelisin.
eğer kitap okuma eylemini bu açısıyla değerlendirebilir ve uygulayabilirsek, hem okurken zorlanacağımız -ki zoru başarıp anlasak bile muhtemelen işimize yaramayacak- kitaplarla boşuna vakit kaybetmekten kurtulmuş oluruz, hem de büyük bir ilgi ve iştahla okuduğumuz kitaplar bittiğinde kitabın %100'ünü sömüremediğimizi düşünerek kendimizi suçlamaya kalkışmayız.
kitap satın alma hastalığı'nın çıkış noktası da tam olarak burası.
insanlar içeriği hoşlarına giden veya gideceklerini tahmin ettiklerini ve asla okumayacakları kitapları, sırf içeriklerinin vaad ettikleri için satın alıp kitaplıklarına diziyorlar ve arada bir tozlarını alıp yeniden yerlerine koyuyorlar. evet bir açıdan kitaplar sadece okumak için değil, birlikte yaşamak içindir de. bu yaklaşımı ben de oldukça seviyorum. ancak işin diğer tarafında, bir yerden sonra oluşmaya başlayan "bunca kitabım var ve henüz birçoğunu okumadım" rahatsızlığı söz konusu oluyor.
amaç çok fazla kitap satın alıp bir gün okurum ve hepsini anlarım umuduyla kitaplıkta bekletmek mi, çok fazla kitap okuyup ancak birçoğundan verim alınamadığı için kitapları hazmedemeyip yine de okuduğun için kendini kandırmaya çalışmak mı yoksa sadece gerçekten içeriğini kavrayabileceğin, ilgi duyduğun ve iştahını kabartan kitapları okuyup çok fazla verim almak ve açlığını gidermek mi? çok az kişi üçüncü seçeneği tercih ediyor. bu yüzden birçok kişi bilgiye duyduğu açlığı hiçbir zaman tam olarak gideremiyor ve daha fazla 'okumayacağı kitap' satın alıp açlığını gidermeyi umut ediyor. iki yanlış hiçbir zaman bir doğru etmiyor.