Kopan Parmak Yeniden Uzar mı?

yıllar önce bir belgeselde rastlamıştım bu hikâyeye. konu bir şehir efsanesinden çok daha fazlasıydı. adı lee spievack olan bir adam, model uçak pervanesine parmağını kaptırıyor ve orta parmağının ucunu yaklaşık 1 cm kaybediyor. doktorlar klasik prosedürü öneriyor: deri nakli, pansuman, sabır. ama lee’nin şansı, abisinin harvard mezunu bir cerrah ve aynı zamanda biyoteknoloji girişimcisi olması. abisi, bir şirket kurmuş: acell. bu şirketin geliştirdiği şeyin adı: “peri tozu”.
evet, yanlış okumadınız: peri tozu.
ama bildiğimiz masal perilerinin simli serpiştirmeleri değil bu. domuz mesanesinden elde edilen ekstrasellüler matriks (ecm) denen bir biyolojik yapıdan söz ediyoruz. yani dokulardaki hücreler uzaklaştırılıyor, geriye doğal iskelet sistemi kalıyor. kollajen, glikoprotein, büyüme faktörleri… hücrelere “burada yeni bir şey inşa et” diyen bir biyolojik şablon.
lee bu tozu yarasına her gün uyguluyor. hiçbir şey beklemeden, sadece denemek için. ve birkaç hafta sonra… parmak uzamaya başlıyor. dört haftanın sonunda eski uzunluğuna ulaşıyor. dört ayda tırnak, damar, deri, parmak izi dahil tamamı yeniden oluşuyor. efsane gibi değil mi?
bilim ne diyor?
bu olayı duyunca "bunun altında sağlam bilim olmalı" diyerek derinlemesine araştırmaya başladım. öncelikle şunu söyleyeyim: bu vakaya şüpheyle yaklaşan çok bilim insanı var. leeds üniversitesi’nden el cerrahı prof. simon kay, “bu sadece sıradan bir parmak ucu iyileşmesi, tozla ilgisi yok” diyor. haklı olabilir. küçük çocuklarda bu tür yenilenmeler gözlemlenmiş. ama lee 60 yaşında bir adamdı. parmak ucu kaybının 1 cm olduğu ve kemiğin de koptuğu söylendi. üstelik tırnak yatağının da hasar gördüğü iddia ediliyor.
tüm bunlar sadece klasik bir iyileşmeyle açıklanabilir mi? yoksa ecm gerçekten vücudu kandırarak sanki embriyo dönemindeymişiz gibi davranmasını mı sağladı?
cevap, biraz her ikisi.
ecm: bilimsel bir peri masalı
ecm dediğimiz yapı, vücudumuzda hücrelerin üzerinde oturduğu doğal zemin. hücreler bu matrise tutunarak büyüyor, farklılaşıyor ve onarıma başlıyor. ecm toz haline getirildiğinde, uygulandığı bölgede mikroskobik bir iskele görevi görüyor. ama daha önemlisi, vücuttaki kök hücreleri kendine çekiyor. oraya gelen hücreler, bulunduğu ortama göre yeniden programlanıyor.
yani diyelim ki yaralanma derideyse, gelen kök hücreler deriye dönüşüyor. kasdaysa kasa. ve işte ecm burada doğal bir mimar gibi çalışıyor. vücudun “buraya yeni bir parmak ucu lazım” mesajını almasını sağlıyor.
son yıllarda yapılan çalışmalarda, ecm hidrojellerinin kas dokusunu, kemik iliğinden alınan hücrelerle kombine edildiğinde kas yenilenmesini tetiklediği, domuz bağırsak ecm'sinin ise el yaraları ve fistül kapanmalarında mucizevi etkiler sağladığı ispatlandı.
2021’de yayımlanan bir vakada, domuz ecm greftiyle avuç içi derisinin %80’inin fonksiyonel olarak geri geldiği belgelendi.
yani lee’nin hikâyesi bir efsane değil, erken dönem bir kanıttı. belki bir başlangıç noktası.
domuzdan insan dokusuna
düşünsenize: domuzun mesane dokusundan elde edilen, hücresizleştirilmiş bu doğal malzeme, insan vücuduna yerleştiğinde bir tür yeniden inşa sinyali yayıyor.
bu ecm ürünleri bugün ticari olarak satılıyor. matristem, cormatrix, surgimend gibi isimlerle, abd’de diyabetik ülserlerden kalp kapağı onarımına kadar kullanılıyor. fda onaylı. artık sadece hayvan deneylerinde değil, insanlarda da uygulanıyor.
ve 3d biyobaskı teknolojileriyle birlikte, ecm gelecekte kişiye özel organlar basmak için kullanılacak malzemelerden biri. biyolojik yazıcıya “şeker hamuru” gibi ekleniyor, üzerine hücreler yerleştiriliyor. böylece karaciğerden damar dokusuna kadar her şey basılabilir hale geliyor.
sonuç: bilim kurgu değil, bilim gerçekliği
benim için lee spievack vakası sadece bir parmak mucizesi değil. aynı zamanda şunu söylüyor: vücudumuz, doğru sinyali alırsa kendini onarabilir. ve bazen o sinyal, bir domuzun bağırsağında gizlidir.
belki kolun tamamı henüz yeniden çıkmıyor. ama kaslar yenileniyor. damarlar, ciltler, sinir uçları… her biri “yeniden başla” komutunu bekliyor. ve ecm o komutu veriyor. bu yüzden bana göre ecm, modern tıbbın en heyecan verici köşesinde duruyor. çünkü bazen peri tozuna değil, sadece doğru biyolojiye ihtiyacımız var.