Korku Hikayelerinin Üstadı H.P. Lovecraft'ın Bilinçaltını Etkileyen Şeyler
sırf kız çocuğu tutkusu var diye erkek doğmuş çocuğunu aynen bir kız çocuğu gibi yetiştiren (o şekilde giydiren, o şekilde muamele eden vesaire) ve buna rağmen içten içe ondan nefret ettiği pek de sürpriz olmayan bir anne, kalıtsal bir akıl sağlığı problemi, bunu daha da beter hale getirecek ağır bedensel sağlık problemleri, buna bağlı olarak bütün zamanını odasında eski kitaplarla ve mektup yazmakla geçirme zorunluluğu, "yav seni bir doktora göstersek" diyeceğine koru körüne her anlattığına inanan alık arkadaş çevresi, kötü tasvirler ve çok güçlü bir hayal gücü birleşince ortaya bir lovecraft çıkması çok da şaşırtıcı değil.
lovecraft'i diğer çoğu yazardan, hatta diğer çoğu insandan ayıran özelliği anlattıklarına/yazdıklarına hiçbir kuşku duymadan inanmasıdır. artık kesin olarak kanıtlamak zor olsa da evinde geçirdiği zamanlarda çağın bilinen okült gruplarının yayınlarını takip ettiğini, duygusal/ruhsal problemlerinin dönüştürdüğü bilinçaltı ile bu konulara sarıldığını, tipik bir akıl sağlığı problemli hasta gibi kafasında yarattığı kurgu gerçekliği gerçek dünyaya yansıttığını anlamak zor değil. bir düşünün ki erkek çocuğu halde obsesif annesi tarafından saçları uzattırılıp kız çocuğu gibi eteklikler giydiriliyor, buna bağlı olarak kurabileceği bütün normal sosyal çevreden dışlanıyor (her çocuk gelişebilmek için arkadaşa ihtiyaç duyar), üstüne titizlenen annesi tarafından sağlığının bozuk olduğu sürekli tekrarlanıyor ve bunun sonucunda zaten gerçekten pek düzgün olmayan sağlığı hepten beter duruma geliyor. odasında oturup dış dünyaya mektuplar gönderiyor. elbette bunun çok derin bir sonucu olması kaçınılmaz.
aslında lovecraft'in yaşadığına kendini inandırdığı şeyler (yani ancients teması) kendi buluşu değildir, çağın "önemli" okült grupları (önemliymiş, bildiğin kolpa aslında) ordo templi orientis, rose croix, golden dawn zaten "eski tanrılar, onların gizlenişi ve geri dönüşü, dünyanın misyonu" gibi şeyleri çoktan ortaya atıp bir külliyat oluşturmuşlardı o zamanlar. hatta lovecraft'in sıklıkla kullandığı "grakgonddde, mrkf tsr" tarzı isim ve cümleler (yani "oryantal doğu havası taşıdığına inanılan sesler") o gruplar tarafından zaten çoktan benimsenmişti. işte lovecraft bu grupların düşünce yapısından etkilenmiş ve yazdığı hikayelerle konuyu çok daha edebi ve ileri bir seviyeye taşımıştır. bu sebeple ordo templi orientis'in sonraki yıllarda sahiplenip baştacı ettiği bir yazar, anton szandor lavey'in (evet o keltos) saygıyla baktığı bir öncül haline gelmiştir.
gelmiştir de ne olmuştur? burada sadece "muhteşem eserler bıraktı sen ne konuşuyorsun hala düdük?" gibi bencil bir bakış açısıyla yaklaşmaktan ziyade bir insanın çok yanlış şartlar bir araya geldiğinde nasıl göz göre göre kayboluşa gittiğini görmek önemli. yoksa tamam anladık seviyorsun kitaplarını, ben de abartmamak kaydıyla severim o konumuz değil. kafadan sakat bir anne yetmezmiş gibi çevresinde toplanan ve mektuplaştığı alık ötesi arkadaş çevresi; bozulan akıl sağlığını iyice körüklemiş, gerçeklik duygusunu tamamen kaybedip zaten inandığı hikayelere tamamen saplanmıştır. "yaşadıklarım beni çıldırtacak, yazmak istedim... ama pek azını" diyen, "eskinin tanrıları sırlarını ifşa ettiğim için beni öldürecek, takip ediyorlar... sanırım sona yaklaştım" cümleleriyle mektuplar gönderen bir adama "anlat abi anlat, dinliyoruz seni. ee daha ne yapmışlar?" şeklinde yaklaşan bu süper zeki arkadaş çevresi lovecraft'in sonunu hızlandırmıştır.
işte o bu yüzden ekşi sözlük'ün orasına burasına yazdığım çeşitli yazılarda hep bahsederim, "heçini görüyorum, şunları bunları yapıyorum" diyen insanlara "yaaa çok doğru, bilmem kim hoca da söyledi varmış öyle şeyler, new age uzmanı söyledi sen kristal çocuklardan biriymişsin" şeklinde yaklaşımlar gösterirseniz o kişinin kayboluşunda asla geri döndüremeyeceğiniz vebaliniz olur. lovecraft'in çevresinde okültçü zat-ı muhteremler yerine biraz farklı bir grup olsaydı tamam belki bugün o lovecraft adından o kadar bahsedilmezdi ama en azından bir insan boşu boşuna kayboluşa gidip kendini harcamazdı. (bkz: psikoz), (bkz: şizofreni), (bkz: paranoya) (bkz: paranoid şizofreni). şimdi burada "her anlamadığınız insanı hasta olarak yaftalarsınız zaten" boş beleş geyiğine hiç girmeyin. lovecraft'in ailesi yaşantısı ve karakterine bakıldığında, çok büyük bir uzman olmaya bile gerek yoktur, akıl sağlığı problemleri olan biridir, çevresi de bunu körükleyip hayatını kaydırmıştır. lovecraft öldüğünde -ki hiç şaşırtıcı değildir çünkü kendisi uzun süre zaten bozuk olan beden sağlığını iyice mahvetmek için yeni vehimlerle ve gün ışığı görmekten korkar hale gelerek yaşayıp çok hızlı bir şekilde tamamen çökertmiştir- "onu korumayı başaramadık, onu öldürdüler, eskiler onu öldürdüler!!!1!" diye dünyanın her yerine mektuplar yollayan arkadaş ve hayran kitlesine sahiptir. böyle arkadaş çevresine tüküreyim...