Köy Enstitülerinin Kapatılmasına Kadar Uzanan Süreci Başlatan Olay: Truman Doktrini
ii. dünya savaşı esnasındaki konferanslarda, churchill ve stalin, balkan coğrafyasını, kendi aralarındaki yüzdeler antlaşması gereğince bölüşmüştü. buna göre, sovyet etki alanları ile batı'nın etki alanları belirlenmiş ve iki güç de birbirinin etki alanına müdahil olmama konusunda mutabakata varmıştı. ancak, savaş bittikten sonra, yunanistan'ın ii. dünya savaşı esnasındaki direnişinide temel rol oynayan iki örgütten birisi olan komünist ideoloji ile temellenmiş elas'ın silahlarını bırakmayı reddetmesi ve isyan başlatması, batı'nın egemenliğinde olması gereken bu toprakların da, sovyet etkisine girme tehlikesini doğurmuştur.
işte truman efendi, 1947 yılında bir taslak hazırlar, buna göre, yunanistan'da abd çıkarları hayatidir, burası bir amerikan toprağı mahiyetinde kabul görmektedir ve burada meydana gelen dahili olaylar, abd'yi yakından ilgilendirecektir. böylece, abd kendi kendisine, yunanistan'ın içişlerine karışma yetkisi tanımış oluyordu. türkiye de, benim de başımda komünizm tehlikesi var, içeride güçlü bir komünist örgütlenme var, sovyetler de yukarında bastırıyor, yetiş ya ey abd diyerek, kendisini de truman doktrinine kabul ettirmiş ve batı'nın koruyucu ve şefkatli kollarına kendisini salıvermiştir.
truman doktrinini tamamlayıcı olarak marshall da devreye sokulmuş ve avrupa genelinde otuz yıl süreyle devam edecek bir altınçağ başlamıştır.
bu doktrin uyarınca 100 milyon dolarlık askeri yardım şu şekilde paylaştırılmıştır:
kara kuvvetleri : 48.500.000 usd
hava kuvvetleri : 26.750.000 usd
deniz kuvvetleri: 14.750.000 usd
mühimmat takviyesi: 5.000.000 usd
otoyolların geliştirilmesi: 5.000.000 usd
türkiye'nin her haliyle dışa bağımlılığını (özellikle abd) artırmış doktrindir.
bu doktrinin askeri yelpazesiyle gelen ii. dünya savaşı artığı savaş malzemeleri başlangıçta geri kalmış türk ordusu için olumlu karşılanmışsa da sonradan araç-gereçlerin bakım-onarımı günü geldinde astarının kılıfından pahalıya mal olduğu anlaşılmıştır. türkiye kendisinin üretmediği bir teknolojinin ülkesine savunma amacıyla yerleştirilmesine izin veriyordu ancak bağımlı hale gelmeye başladığının belki de başlangıçta farkında değildik. sonuçta truman doktriniyle gelen askeri techizat ancak türkiye'nin topraklarına karşı girişilmiş saldırılara karşı kullanılabilir denilerek bir bakıma sadece sscb'ye karşı savunma amacıyla verilmiş bir yardım olduğu açıktı.
üstelik bu yardımı kabul ederek sscb'nin de tepkisini çektiğimizden artık geri dönüşü de yoktu. aksi takdirde polonya sendromu nüksedebilir ve bu sefer de aynı anda hem abd hem de sscb işgali altına girebilirdik. sonuçta abd bir taşla iki kuş vurmuş oldu. hem geri kalmış bir ülkeye kendi silah artıklarını vererek kendine bağımlı hale getirdi (zira 100 milyon usd'lik karşılıksız savaş artığı techizatın bakım-onarımı için türkiye yılda 143 milyon usd'lik bütçe ayrılmak zorunda kalmıştır bir kaç sene içinde) hem de kendi safına çekerek sscb'ye karşı ileri karakol kazanmış oldu (türkiye'de komünizme karşı savaş açılmıştı, komünizmle ilgisi olabilecek en ufak şüpheliler bile gözlem altında tutulup, işlerinden atılmaları sağlanıyordu. böylece abd'nin korktuğu kızıl tehlike üremeden eziliyordu).
öte yandan ekonomik bacağı olan marshall planı'yla türkiye hiç de istemediği bir pozisyonu kabul etmek durumunda kalacaktı aslında: avrupanın hammadde tedarikçiliği. abd yıkılmış bir avrupanın tekrar inşası için türkiye'ye bu görevi vermişti. ağır sanayiye geçmeye çalışan türkiye'ye tarım ülkesi olma payesi verilmişti. marshall planı'na göre verilen yardımla tarımsal üretimin artırılması teşvik edilecek ve tarımsal aletlerin modernizsayonuna yönelik sübvansiyonlar dağıtılacaktı. sanayi alanındaysa yine sadece hammadde tedarikçisi görevi yükleniyordu: krom çıkarmak!. türkiye bu şartları kabul etti çünkü şuan olduğu gibi o zaman da paraya ihtiyacımız vardı. üstelik verilen para 1948-1952 döneminde 352 milyon usd'ydi (bunun 175 milyon usd'lik kısmı abd mallarından satın alınması koşuluyla, 84 milyon usd'si borçlanma, 93 milyon usd'si hibe koşuluyla veriliyordu. sonuca bakıldığından abd kendine bağımlı bir ülke yaratıyordu aslında). bu rakam da toplam marshall yardımları içinde binde 36'lık bir orana denk geliyordu. türkiye'nin buğday ihracatçısı bir konuma gelmesi de aslında truman doktrini vasıtasıyla olmuştur.
sonuca bakacak olursak, bu doktrinle abd belki de hayal bile edemeyeceği bir başarı yakalamıştır. türkiye ve yunanistan'ın ileri karakolluk görevi avrupa'nın inşasında fevkalede bir düşünce olarak tarihe geçmiştir.
yatırım için kredilerini sovyetler birliğinden alan türkiyede, sovyetlerin ardahan, kars ve boğazlarda askeri üs istemesinin üzerine, milli şef, abd'den destek ister. abd, destek vereceğini yalnız karşılık olarak türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve 5 yıllık kalkınma planı, köy enstitüleri gibi mükemmel sovyet esinlenmesi uygulamaların kaldırılmasını ister.
doktrinin uygulanmasıyla birlikte türkiye amerikan emperyalizminin etkisi altına girmiştir. lozan'daki dışa bağımlılık truman doktriniyle katlanmıştır. türkiyenin batı bloku ülkeleri arasına girme süreci hızlanmıştır.