Kritik Bir Tehlike: Karadeniz Gençleri Çay ve Fındıkla Uğraşmaktan Vaz mı Geçiyor?

Mayıs ortasında başlayacak çay hasadı için COVID-19 nedeniyle işçi getirilememesi, şehir dışındaki arazi sahiplerinin de gelememesi nedeniyle tek seçenek yerli gençlerin olaya el atması. Ancak bu konuda da sıkıntılar var. Nedenlerini inceleyelim.
Kritik Bir Tehlike: Karadeniz Gençleri Çay ve Fındıkla Uğraşmaktan Vaz mı Geçiyor?


mevzu kısaca şöyle

karadeniz'de çay hasadını bilen genç kalmaması... benim en korktuğum durumlardan biridir. gençler tarım ve hayvancılıkla uğraşmıyor artık. evlendikleri gibi aileyi de alıp istanbul izmir gibi büyükşehirlerin kenar mahallelerine taşınıp burda yaşamını sürdürüyor. bu işi yapan yaşlı kesim ölünce ne olacak. tarım nasıl sürdürülecek. hayvancılık biterse ne olacak. ülkeyi ayakta tutan başlıca ekonomik unsurlar bunlar. devletin bu olaya acilen bir el atması lazım.


giresun ve ordu için konuşabilirim, rize'nin durumunu pek bilmiyorum

fındık para etmiyor. otlak yok, mera yok, kalabalık küçükbaş sürülerini idare edemezsin. bölge coğrafyası, balıkesir, bursa gibi ya da güneydoğu'daki gibi entegre tesislerin kurulmasına uygun olmadığı için koca koca çiftlikler yapıp besiler, mandıralar kuramıyorsun yani büyükbaş hayvancılık da karlı değil. bölge halkının elinde bir çay kalmıştı; onda da maliyetlerin artmasının yanında çaykur ve diğer kooperatiflerin alım fiyatları da düştü. diğer yandan sadece tarım girdileri değil, her şey pahalandı. kaldı ki çay gibi ekimi ayrı dert, toplaması ayrı dert, saklaması ve satışı ayrı dert olan bir üründen bahsediyoruz. senin emeğinin karşılığı, eksperlerin, kooperatiflerin veya tüccarların paşa keyfine kalmış.

bir 20 yıl önce iş alternatifi azdı, köylü daha da sadeydi, daha mütevazi idi. 15-25 yaşlarında bir insansın mesela, baban seni çayın, fındığın parasıyla yetiştirmiş, o parayla okutmuş. babanın babası da öyle. ve bu, sülalenin çoğu için geçerli. her iş, birlikte yapılıyor. malın para ediyor, toprağın da. giderin de olmayınca kıyıya köşeye bir şeyler atabiliyorsun. amcan, zamanında tarlaları satmış, istanbul'a gitmiş ama o parayla iş kurmuş. toprakla, inekle, keçiyle uğraşmak istemiyorsan, senin için en iyi alternatif, onun yanına gidip ortak olmak. belki sen de tarlanı satarsın ya da kiralarsın, o kıyıya köşeye artığını da ekleyince istanbul'dan ev almaya, iş yapmaya yeter. orada tutunursun, tutunamazsın, orası sana ve şansına kalmış.

ama günümüzde böyle değil. tarımdan ve hayvancılıktan kazandığınla giderin hemen hemen aynı. kendi yetiştirdiğin mısırı, lahanayı, fasülyeyi yiyip kendi peynirin ve tereyağınla karnını doyuruyorsun. baska bir şey yok. ama yeni nesil istemiyor bunu, cefa çekmek istemiyor. belki sadece özendikleri için belki de gerçekten artık bu düzenin geleceği olmadığını gördükleri için, dedesinin, babasının yaptığı şeyleri yapmak istemiyorlar. haklılar da bence.

"makas tutmayı bile bilmiyor." diye kızdığınız gençler, suçlu değil. tarımda, ekonomide sürdürülebilirliği sağlayamayanlar, halkın emeğini sömüren tüccarlara, komisyonculara "dur!" diyemeyenler suçlu. önceden fındıkta doğulu işçiler çalışırdı, bu insanlar, kendi toprağı olmayan, sanayi yatırımı olmadığı için fabrikalarda da çalışamayan, kamyon kasalarında gelip kamyon kasalarında yatan insanlardı. durumları kötüydü ama en azından onlar da hasat döneminde kazandıkları yevmiryelerle kendi tenceresini kaynatabiliyorlardı. şimdi onlar da yok çünkü artık karadenizlinin onlara verebileceği para, onların tenceresine de yetmiyor. suriyelilere, gürcülere kaldı iş, onlar da ölümü gördüğü için sıtmaya razı olmuş insanlar.

nasıl kendi diyarbakır karpuzumuzun, mercimeğimizin tohumunu bile kaybettiysek, bu gidişle kendi çayımızın fidelerini de kaybedeceğiz. tarlalar kuruyacak belki su basacak, baş edemediğin bilmem ne böceği gelecek belki de yerine birileri bir şeyler dikecek. 20 yıl sonra da çayda dışa bağımlı olursak, ben hiç şaşırmam.

final notu

çay toplamayı bilen rizeli genç olarak konuşuyorum.

istanbul'da yaşıyoruz, her sene annem daha çok politik nedenlerle (hiç sormayın bu kısmı) gidip gelir köye, kendi keser. 50 yaşına geldi hala devam ediyor. geçen sene çocukluktan beri gitmediğim köye gittim, hem gezi hem çay için. 

bu çay toplama işi yapılacak iş değil, onu anladım. bayırda ayakta zor durarak iki büklüm güneşin altında saatlerce çay kesmek, sonra sırtında bu çayı bayırdan yukarı taşımak adeta ölüm. hayır para da etmiyor değmiyor emeğine kesinlikle. bunu yapana kadar millet çok daha az emek harcayarak şehirde aynı parayı kazanıyor. böyle olunca köyde hasat edilmeyen nice çaylık boş kalıyor. koşullar iyileştirilmeli, kimse tarım stratejik iş, para kazanmasak da üretmek için köle gibi çalışalım demez.

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye'nin Çay Üretebilmek İçin Gösterdiği İnanılmaz Sabır

Ebeveynler, Karantinadaki Çocukların Psikolojisi İçin Nasıl Davranmalı?