Lost'ta Görünenden Daha Önemli Bir Yeri Olan Karakter: Hurley

Lost dizisindeki diğer karakterlerin aksine, adayla bir bağı olan tek karakter Hugo Hurley Reyes'ti.
Lost'ta Görünenden Daha Önemli Bir Yeri Olan Karakter: Hurley

hugo hurley reyes, adaya düşmeden önce sıradan bir adam gibi görünüyordu. bir fast-food restoranında çalışıyor, sıradan bir hayat yaşıyor, annesinin "öleceksin ölecek, az yi biraz" telkinleriyle boğuşuyordu. şans hiç onunla değildi, büyük ikramiyeyi kazandığında bile nereye elini atsa çürütüyordu. lanetli olarak bildiğimiz 4, 8, 15, 16, 23, 42 sayıları, daha adaya düşmeden hurley'i yakalamıştı. diğer karakterlerin aksine, adayla bir bağı olan tek karakter hurley'di.

hurley dizi boyunca diğer karakterlerden farklı olarak hep iyi kalpli, eğlenceli ve insanlara umut veren biri oldu, adada herkesin dostça yaklaştığı tek figürdü. insanların moralinin bozulduğu anlarda; sürekli bir şeyleri düzelten, gülümseyerek olaylara yaklaşan kişi hep oydu. charlie’nin ölümü, libby’nin kaybı, sayid’in yaşadığı travmalar gibi zor anlarda bile hurley, hadi gelin golf oynayalım! diyerek insanları bir araya getirecek kadar ponçik bir adamdı. jack, sawyer, locke gibi karakterler hep güçlü ve otoriter figürler olarak öne çıktı. ama hurley’nin liderliği bundan çok daha farklıydı. otorite kurmaya çalışmadan, insanlara emir vermeden de lider olunabileceğini gösterdi. adada inşa ettiği golf sahası gibi küçük ama önemli hareketleriyle, insanlara yaşama sevinci ve umut aşıladı. zaten hurley'nin en büyük farkı buydu: insanların umudunu kaybetmemesi için çabalayan tek kişiydi. diğer tüm karakterler adadan en hızlı şekilde kurtulmak için çabalarken, bu kurtuluşun zaman alacağını ve bu sırada delirmemek için çeşitli eğlenceli aktiviteler yapılması gerektiğini tek fark eden hurley'di.


tüm dizi boyunca, hurley'nin adadaki doğal lider olduğunun ipuçları birçok kez verildi. jack’in sırf doktor olması nedeniyle lider gibi görünmesi ve liderliğe zorlanması ya da locke’un adaya olan mistik bağlılığıyla otorite kurması bir yere kadar etkili oldu. fakat jack’in liderliği zamanla sorgulandı, locke ise benliğini kaybetti ve delilikle suçlandı. peki ya hurley? hep güvenilir ve sağlam bir duruş sergiledi, adanın en güvenilir kişisiydi. dizi boyunca en az yalan söyleyen, en az kişisel çıkarı olan karakter de oydu. hurley'nin tüm dizi boyunca ada ile mistik bir bağlantısı olduğunu çok sık gördük. libby'nin kaybından sonra sayılar yüzünden kendini delirmiş gibi hissetti, başkaları jacob’u görememesine rağmen hurley onunla iletişim kurabildi. hurley’nin ölülerle/ruhlarla konuşma yeteneği, adanın ona olan özel ilgisini gösteriyordu ve hurley bunu bir lanet, ceza olarak görüyordu, ama dizinin sonlarına doğru, bu yeteneğinin aslında bir lanet değil, adayı koruyanların sahip olduğu bir yetenek olduğu anlaşıldı, ada ve herkes, hurley sayesinde kurtulabildi. ada, karmaşık bir yerdi; iyilikle kötülüğün, umutla korkunun iç içe geçtiği bir yer. hurley de öyleydi işte. geçmişinde akıl hastanesinde yatmış, ailesiyle sorunlar yaşamış, o lanetli sayılar yüzünden kendini suçlamış bir adam. ama tüm bunlara rağmen, içindeki umudu hiç kaybetmedi. libby’yi kaybettiğinde yıkıldı ama yine de pes etmedi. o acıyı alıp, diğerlerine destek olmak için kullandı. bence bu, hurley’i ada için doğal bir lider yapan şeydi: her şeye rağmen ayakta kalabilmesi ve başkalarını da ayakta tutması.


jacob’un öldüğü sahnede, yeni bir koruyucu seçmesi gerektiğinde jack kendini öne attı ama jacob bile, aslında liderliğin hurley'nin hakkı olduğunu ve onun bir şekilde liderliğe/adanın koruyuculuğuna geleceğini biliyordu.jack adayı korumak için kendini feda ettiğinde, hurley’e görevi devretti. ama bence bu, zaten olması gereken bir şeydi. evet jack liderdi, ama hurley liderliğin ötesinde bir şeydi; o, adanın kalbiydi. hurley her zaman insanları dinleyen, onların isteklerini göz önünde bulunduran biriydi. o yüzden jack'in/jackob'un rolünü devraldıktan sonra ilk yaptığı şeylerden biri, adayı yönetme şeklini değiştirmek oldu. bunu biz göremedik elbette ama insanların adadan ayrılamayacağı kuralını değiştirdiğini linus'un "jacob işleri öyle yönetirdi, sen öyle olmak zorunda değilsin" demesinden anlıyoruz. yani hurley kural koymak yerine, insanlara özgür irade tanımaya çalıştı. o ana kadar hep sert kurallarla yönetilen ada, artık daha insani bir lider tarafından korunacaktı. yine dediğim gibi adayı nasıl yönettiğini bilmiyoruz ama, çok büyük ihtimalle hurley adada kalanları dinleyen, onlara gerçekten yardımcı olan bir lider oldu. hurley, herkesi dinledi, herkese değer verdi. düşünsenize, ada gibi bir yerde, herkesin birbirine girdiği, kimsenin kimseye güvenmediği bir ortamda, hurley tüm dizi boyunca tek bir düşman bile edinmedi. bu nasıl bir yetenek, nasıl bir karakterdir? bence bu, onun adayı koruyacak son kişi olacağını gösteren en büyük kanıttı. çünkü ada, sadece güçle ya da akılla korunmaz; sevgiyle, insanlıkla korunur. hurley de bunu fazlasıyla taşıyordu.en başta sadece kilolu, şanssız, esprili bir adam gibi görülen bu karakter, aslında dizinin en önemli kişisiydi. ilk sezondan itibaren herkesin ona güvenmesi, hiçbir zaman bencil olmaması, diğer liderler gibi ego savaşlarına girmemesi, hurley’i adanın koruyucusu olmaya en uygun kişi haline getirdi.


onun o sakar halleri, “dude” deyişleri, içten kahkahaları, her şeye rağmen umudu, bunlar adayı ayakta tutan şeylerdi. yani hurley aslıında baştan beri liderdi; sadece kimse bunu fark etmedi. ama ada fark etti, jacob fark etti ve en sonunda da biz fark ettik.