Marksizm, Bir Bilim Dalı Olarak Değerlendirilebilir mi?
evet sevgili sapiensler... marksizm'in bir bilim olup olmadığına ilişkin derin ve geniş perspektiften bir bakış açısı kazanmak için hazırlamış olduğum yazıyı paylaşmak istiyorum.
öncelikle yazı, orijinalinde marxism as science: historical challenges and theoretical growth isimli michael burawoy'ın yazısı temel alınarak oluşturuldu. (bkz: michael burawoy)
özetle, yazıda incelenen noktalar şunlardır
marksizmin bir bilim olma iddiasını incelemektedir. ilk önce çeşitli bilim modellerini ele alır ve bunlar arasından en tutarlısının imre lakatos'un bilimsel araştırma programları metodolojisi olduğunu savunur. bu anlayışına göre, bilimsel ilerleme, bir dizi yardımcı teorinin gelişmesiyle çürütülmeden korunan sert bir çekirdek temelinde büyür. böyle bir araştırma programı, eğer ardışık teoriler çekirdekle tutarlıysa, anormallikleri açıklar ve tahminlerde bulunurken bu tahminlerin bir kısmı gerçekleşiyorsa dejenere değil, ilerleyici araştırma programıdır. çalışmanın yazarı olan michael burawow, daha sonra temelde bazı niteliklerde marksizm ve engels'in marksizm tarihinin, alman marksizminin, rus marksizminin ve son olarak da batı marksizminin, ilerleyici araştırma programı modeline uygun olduğunu savunarak, marksizmin bilimsel nitelik taşıyabileceğini savunmaktadır; ancak kişisel fikrim ve göstereceğimiz dayanaklar, bilimselliğini kurtarmaya yetmemektedir. bu noktada marksizmin sovyet marksizmi gibi modelden sapmalarını unutmamalıyız.
klasik sosyoloji, marksizm'in bilim olma iddiasını sürekli küçümsemiştir. weber, durkheim, pareto ve parsons, bilimsel mantık ve deneysel kanıtları ciddiye almamakla ve modem sosyal bilim tekniklerini benimsemediği için marksizm'e saldırmışlardır. marksistlerin kendileri, marksizmin bilimsel statüsüne üzerine dönen tartışmalarla savaşmışlar hatta kendi içlerinde 2’ye bölünmüşlerdir. bir yanda herhangi bir sabit determinizmin varlığını inkar eden ve kapitalizmin mantıksızlığına odaklanan, eleştirel marksistler, diğer yanda doğa bilimlerine paralel olarak ekonomik gelişme yasaları oluşturmaya çalışan bilimsel marksistler. determinizme karşı iradecilik (voluntarizm), bilime karşı devrim, materyalizme karşı idealizm, genç marx'a karşı yaşlı marx. yani hep kendi içinde karşıtlıklar ve ikililikler mevcuttu.
ara bilgi olarak, idealizm ve materyalizm kavramı hakkında şunu söyleyebiliriz: idealizm tutucudur, materyalizm devrimcidir; idealizm dindardır, materyalizm ateisttir.
idealizme göre; düşünce maddeden ayrıdır, ruh ölümsüzdür ve bedene bağlı değildir, zihin bedenden üstündür bu bağlamda düşünen insanlar kol gücüyle çalışan insanlara hükmetmesi gerekir. materyalizm ise; bunların tamamının yanlış olduğunu söyler.
voluntarizm ise, insanlar arasındaki tüm ilişkilerin gönüllülük esasına dayanması gerektiğini savunan liberteryen felsefedir. çoğu kez eşanlamlı olarak anarko-kapitalizm kavramı da kullanılır.
konuyu çok dağıtmadan devam edelim
yazının geri kalanında da kendisinden bahsedeceğimiz üzere, lakatos’un söylediği “bilim felsefesiz bilim kördür” sözünü temel alarak, öncelikle bilim felsefesine başvurmalıyız. bilim felsefesi bize çeşitli modeller sunar. ancak bu noktada felsefecilerin yaptıkları birtakım hatalar vardır. yani felsefeciler, sık sık söylediklerinin tam tersini uygularlar. ilk olarak gerçekte nasıl yapıldığını tam olarak incelemeden, bilimin nasıl yürütülmesi gerektiğini açıklarlar. filozofların marksizm hakkındaki yorumlarında, bilim modelleri ile marksizm'in tarihsel gelişimi arasındaki ilişkiyi incelemeden marksizme atfedilen bilimsel olmayan ya da sözde bilimsel (pseudoscientific) yakıştırmalar vardır. lakatos'un bilimsel rasyonellik modeliyle ilgili olarak marksizm tarihine bakmak burada bize fayda sağlar. aslında marksizm, kendi tarihselliğini inkar ettiğinde bilimsel karakterini kaybetmeye başlar. başka bir deyişle, marksizmin bilim olmayı belki de en başarmaya yaklaştığı an (ki bu bile bilimsellikten çok çok uzaktır), iç ve dış tarihleri arasında dengeli bir karşılıklılık olduğu andır. bunu, doğu avrupa ve sovyetler birliği'ndeki "komünizm" in ölümüyle sonuçlanan marksizm mücadelesinde değerlendirmek yerinde olur.
öncelikle pozitivizmden başlayalım. pozitivizm, bilginin yalnızca gözlemden edinilebileceğini savunan bilgi bilimsel bir kuramın adıdır ve kökleri aristoteles‘e iner. (celal şengör, http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=919). diğer yandan pozitivizm; araştırmaları olgulara dayandıran, metafiziği reddeden, en güvenilir bilginin deneyler yoluyla elde edinilebileceğini savunan felsefe öğretisi ve akımıdır. bu akımın temsilcisi fransız sosyolog ve filozof auguste comte’dur. (http://www.acikbilim.com/…olgudadir-pozitivizm.html)
bu bakış açısından marksizm, olgulara-gerçeklere cevap vermek yerine, kendisini olgulara dayatır. yani pozitivizm açısından bakılırsa, marksizm ancak bir ideoloji, bir metafizik, din veya ahlaki tutkudur, bilim değildir. sosyolojinin kurucularından emile durkheim’e göre de, kendi doğrulamalarını ispatlama çabasında olan marksist teorisyenlerin topladıkları gözlemler ve olgular, kendi argümanlarına şekil verme dışında bir işe yaramamaktadır. normalde tümevarımsal temelde, doktrinler kendi araştırma sonuçları olması gerekirken, araştırmaları önceden zaten kurdukları ve tasarladıkları doktrini desteklemek için kullanılmaktadır.
bu noktada bilim felsefesinin en önemli kişiliklerinden karl popper'ın yaklaşımı da benzerdir; ancak farklı bir bilim kavramına dayanmaktadır. popper'a göre bilim, olgulardan yasalar üreten bir tümevarım makinesi değildir. teoriler illa ki gerçeklerden önce gelir, çünkü hangi gerçeklerin alakalı olduğunu belirlerler. olgular ne teori üretmek ne de teorileri doğrulamak için vardır, sadece teorileri yanlışlamak için vardır. (yanlışlanabilirlik ilkesi).
popper’in görüşüne göre, en iyi teoriler, doğru olmama ihtimalleri olsa bile, çürütme teşebbüslerine iyi dayanırlar.
bu açıdan popper'e göre, marx'ın kapitalizmin çöküşüyle ilgili orijinal teorisi çok cesur bir varsayımdı ve dolayısıyla bilimseldi, ancak yanlış olduğu kanıtlandı ve bu nedenle reddedilmesi gerekiyordu. popper'a göre marksistler, teorilerin yanlışlanabilirliği için kriterler belirlemek yerine ısrarla teorilerinin doğrulanması peşinde koştular. bu yüzden psikanaliz gibi marksizm de yanlışlanamaz duruma geldi ve bu durum da popper'ın yanlışlanabilirlik ilkesine ters düştüğü için de marksizm, gerçek bir bilim olamazdı.
bu noktayı biraz açalım
yanlışlanabilirlik ilkesi, gerçekten de bilim adamlarının çok işine yarayan bir ilke olmuştur. neyin bilimsel olup neyin olmadığına karar vermemizi gerektiren "demarcation problemine" (sınır çizme gibi düşünün) çözüm getirebilmektedir. çünkü science ile pseudoscience arasındaki farklardan biri, bilimsel olan şeylerin yanlışlanabilir olabilmesidir. yine burada dil uzatmadan duramayacağım; ama mesela astroloji bu açıdan sözde bilimseldir.
ancak burada popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesi de doğrulanabilirlik ilkesi kadar kusurlu yönlere sahiptir. bu noktada devreye thomas kuhn’un paradigma kavramı girer. buna birazdan yine değineceğiz. ileri okuma için: (https://evrimagaci.org/…mi-uzerine-bir-inceleme-490)
bu noktada thomas kuhn’nun savunduğu bilimsel otorite kavramını savunan başka bir düşünür de polanyi’dir. polanyi'ye göre, marksizm, gerçek bilimin düşmanıydı. marksizm, bilimin topluma tabi kılınmasını, yani itaat etmesini savunuyordu. bu durum da kuhn'un da bahsettiği gibi, yetenekleri ve tutkuları besleyen ve zenginleştiren bilimsel toplulukların- otoritelerin yok edilmesi gerekiyordu.
şimdi de popper- kuhn ve yazının başında adını andığımız lakatos üçlüsüne bakalım. (bkz: imre lakatos)
kuhn, popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesini eksik bulmaktadır. kuhn’a göre 2 türlü bilim mevcuttur: normal bilim ve devrimci bilim. kuhn’a göre paradigma değişimi yani paradigm shift, yanlışlama ilkesine dayandırılamaz, paradigma krize girerse paradigma değişimi olur.
lakatos’un görüşü ise, bilimsel değerlendirmede tek bir kuram değil, kuramlar bütünü ele alınır yani "bilimsel programlar" ön plandadır. lakatos, popper’ın yanlışlanabilirlik düşüncesini tam olarak kabul etmemiştir. kuhn’un paradigm değişimi kavramını da rasyonel ilerlemeler olarak ele almıştır. aslında bu noktada lakatos, paradigma yerine araştırma programları fikrini benimser. bilimde bir sert çekirdek vardır, sert çekirdek asla değiştirilemez, sadece koruyucu kuşakta değisikler olur fikrini savunmuştur. örneğin einstein’in görelilik ilkesi, kuantum mekaniği, freudyen fikirler, marksizm birer araştırma programıdır.
araştırma programları sert bir çekirdeğe ve daha esnek koruyucu kuşağa sahiptir. bu noktada daha fazla ayrıntı için şu yazıya başvurabilirsiniz: (bkz: #66349351)
özetle lakatos; hard core, protective belt, positive heuristic ve negative heuristic kavramları ile bilimin rasyonel ilerlediğini savunur. hemen hemen her teorinin açıklayamadığı hususlar vardır, bunlar yüzünden teoriyi geçersiz sayamayız, çünkü teori ad-hoc varsayımlarla bunları açıklamaya çalışır. teorinin ne zaman gerçekten yanlışlandığını saptamak güçtür. haliyle yanlışlama yetersiz bir ölçüttür demiştir.
lakatos'a göre, her araştırma programı kendi gelişim ilkelerine göre yönetilir. negative heuristic kavramına göre, sert çekirdek her ne pahasına olursa olsun savunulmalıdır. sert çekirdek sadece teorileri değil aynı zamanda programı tanımlayan varsayımları ve soruları da kapsar. öte yandan positive heuristic, sert çekirdeğin savunulması gereken araçlarını belirtir. bunlar, yardımcı teoriler inşa etmek, kuramla çelişen hallerle karşı karşı kalındığında bunların nasıl ele alınması gerektiğini belirterek, önerilerde bulunmaktır. araştırma programı, sert çekirdeğin karşısına çıkan problemlerle yapılan mücadeleler boyunca bir dizi sürekli büyüyen kuramlar kuşağı ile birlikte gelişir. lakatos bu noktada 2 tip araştırma programı tanımlar: progressive and degenerating research programs. yani ilerleyici ve bozulan-yozlaşan araştırma programları. bir araştırma programı önceki ampirik içeriği büyütüyorsa ilerleyici, bunu sağlayamıyorsa bozulan-yozlaşan olarak tanımlanır.
aslında durum tam olarak şudur
(bu kısım önemli)
ilerleyici bir programda, yeni teori kuşakları, programın ampirik içeriğini sadece anomalileri gidererek değil, bir kısmı onaylanmış olan tahminler yaparak genişletir. bozulan (dejenere) bir programda ise ardışık kuşaklar sadece geriye bakıp, geçici (ad-hoc) bir şekilde anormalileri giderirler bunu yaparken, teorinin kapsamını daraltırlar veya sadece karşı örneklerin önlerine çıkmasını engellerler. dejenere edici bir programda yeni teoriler yeni olguları tahmin edemez ve bu nedenle bilgi artmaz. lakatos bu noktada insanların bozulan araştırma programlarını terk edip, ilerleyici olanlara geçmelerinin kaçınılmaz olduğunu savundu.
bütün bu gerekçeler yüzünden marksizm, lakatos'a göre bozulan bir araştırma programı idi. marksistler anomalileri gidermeye çalışırken bunu programın ampirik içeriğini azaltarak yapıyorlardı. bu noktada lakatos’un aşağıdaki ifadelerine başvurmakta fayda var:
mesela marksizm hiçbir olguya yönelik başarılı ve çarpıcı bir tahminde bulunabildi mi? hayır. ünlü başarısız tahminleri zaten var:
- işçi sınıfının mutlak fakirleşmesini öngörüyordu.
- ilk sosyalist devrimin endüstriyel olarak en gelişmiş toplumda gerçekleşeceğini öngörüyordu.
- sosyalist toplumun devrimlerden arınmış olacağını öngörüyordu.
- sosyalist ülkeler arasında çıkar çatışması olmayacağını öngörmüştü.
bunlara baktığımızda, marksizmin ilk tahminleri cesur ve çarpıcıydı, ancak başarısız oldular. marksistler başarısızlıklarını açıkladılar:
emperyalizm teorisi geliştirerek işçi sınıfının yükselen yaşam standartlarını açıkladılar,
ilk sosyalist devrimin neden endüstriyel olarak geride olan rusya'da gerçekleştiğini bile açıkladılar, berlin 1953, budapeşte, 1956, prag 1968’i açıkladılar ancak açıkladıkları yardımcı hipotezler, marksist teoriyi gerçeklerden korumak için olaylardan sonra hazırlandı. newtonian program, yeni gerçeklere yol açarken; marksizm, gerçekleri geride bıraktı ve onlarla yetişmek için uğraşıyor.
orijinal çalışmanın yazarı olan michael burawoy, marksizmin başarısız olduğu kadar aslında önemli ölçüde başarılı tahminlerde de bulunduğunu savunarak, lakatos’un fikirlerini, marksizmin başarısız bir portresi olarak tanımlamaktadır. yani bu açıdan marksizmin bilimsellikten uzak olduğuna katılmamaktadır. bunun temelini oluşturmak için de marx’ın tarihsel materyalizminin yedi postülası’nı tablo halinde vermektedir:
bu maddelerin türkçe çevirisi, direkt olarak das kapital: “hayatı ve das kapital uzerine bir inceleme”, (e-kitap projesi & cheapest books 2015)'den alınmıştır.
p1 {tarihin olabilmesi için, erkek ve kadınların doğayı kendi hayatlarını sürdürmelerini sağlayan araçlara dönüştürmeleri gerekir, yani kendi varoluş araçlarını üretmek zorundadırlar. "varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder."
p2 {"ekonomik temel" ya da üretim tarzı üstyapının değişkenliğinin sınırlarını tanımlar. "bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır."
p3 {bir üretim tarzı üretici güçlerin (varoluş araçlarını nasıl ürettiğimiz) ve üretim ilişkilerinin (emek ürününe nasıl el konulduğu ve ürünün nasıl dağıtıldığı) karşılıklı etkileşimiyle gelişir. "gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine, ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. o zaman bir toplumsal devrim çağı başlar."
p4 {sınıf mücadelesi bir üretim tarzından diğerine geçişin motorudur. "iktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile –ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir, hukuki, siyasal, dini, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri ayırt etmek gerekir."
p5 {başarılı bir geçiş ancak maddi koşullar mevcut olduğunda gerçekleşebilir. "içerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar."
p6 {tarih üretici güçlerin gelişmesini izlediği ölçüde ilerler. "geniş çizgileriyle, asya üretim tarzı, antik, feodal ve modern burjuva üretim tarzları, toplumsal-ekonomik şekillenmenin ileriye doğru gelişen çağları olarak nitelendirilebilirler."
p7 {komünizm toplumsal karşıtlıkların [antagonizm] sonunu müjdeler ve bireylerin özgürleşmesinin başlangıcıdır. artık tarihi kendi edimlerimizin bizim arkamızdan gerçekleşen sonuçlarıyla yapmaya son verecek, tarihi bilinçli ve kolektif biçimde yapacağız. "burjuva üretim ilişkileri toplumsal üretim sürecinin en son uzlaşmaz karşıtlıktaki biçimidir –bireysel bir karşıtlık anlamında değil, bireylerin toplumsal varlık koşullarından doğan bir karşıtlık anlamında; bununla birlikte burjuva toplumunun bağrında gelişen üretici güçler, aynı zamanda, bu karşıtlığı çözüme bağlayacak olan maddi koşulları yaratırlar. demek ki, bu toplumsal oluşum ile, insan toplumunun tarih-öncesi sona ermiş olur."
burawoy, açıklamalarında özellikle p3’ü ön plana çıkarmaktadır ve şu ifadelere yer vermektedir
"marx'ın kapitalinin en büyük katkısı olarak; kapitalizmin çöküşünün kaçınılmazlığına varan dinamikleri kuramıydı. üretim ilişkilerinin üretici güçleri ilkin tetiklemesi ancak daha sonra onların engelleri haline gelmeleridir."
"popper'ın kuramı yanlışlandığında reddetmek ilkesini izler. lakatos ise anomaliyi merkezin doğrulanmasına dönüştürecek yeni bir kuram kuşağı inşa edilmesini savunuyor. sosyalizmin kapitalizmin yok edilmesini gerektirdiğini (p7), kapitalist üretim ilişkilerinin üretici güçleri engelleyerek kendi yıkımlarının tohumlarını serptiğini (p3), ve kapitalizmin ardından barbarlığın mı, sosyalizmin mi geleceğini belirleyecek olanın sınıf mücadelesi olduğunu, yöntem-bilimsel açıdan lakatos'un desteklemesi gerekirdi."
yani burawoy, temelde bazı niteliklerde marksizm ve engels'in marksizm tarihinin, alman marksizminin, rus marksizminin ve son olarak da batı marksizminin, uygulayıcı araştırma programı modeline uygun olduğunu savunarak, marksizmin bilimsel nitelik taşıyabileceğini savunmaktadır.
sonuç olarak
bütün bu fikirleri irdelediğimizde ve her ne kadar son kısımda michael burawoy, marksizmin bilimselliğini destekleme amacı ile bazı noktaları biraz zorlama ile açıklamaya çalışsa da; marksizme bilimsel demek mümkün değildir.
marksizme ancak bir ideoloji, bir politika ve bir tutku ya da doktrin, bir inanç olarak bakabiliriz. bütün bunları kendimizce yorumlarken marksizm'deki determinizm görüşünü de unutmamak gerekir ki bu marksizmin bilimsel açıdan sıkıntı oluşturan yönlerden birisidir.
ek olarak, üslup olarak ne kadar tasvip etmesek de celal şengör’ ün şu videosunu izlemekte fayda var
karl popper’ın marksizm'in "bir bilimden ziyade bir kilise olduğunu fark ettim" dediği videosu ile yazıyı bitirelim
kaynaklar:
orijinal kaynak: http://burawoy.berkeley.edu/…marxism as science.pdf
diğer kaynaklar: das kapital: “hayati ve das kapital uzerine bir inceleme”, e-kitap projesi & cheapest books 2015