Masumiyet Müzesi'nin Baş Karakteri Kemal Basmacı'nın Psikolojik Analizi

Orhan Pamuk'un 2008 tarihli kitabının baş karakteri Kemal'i inceliyoruz.
Masumiyet Müzesi'nin Baş Karakteri Kemal Basmacı'nın Psikolojik Analizi
Fotoğraf: Instagram @bookssmelll
Uyarı: Hikayeye dair spoiler içerir.

kişiliksiz (sahte benlik manasında) bir karakter kemal. değer yargıları olmayan, kendine yabancı, insanları harcamakta bir beis görmeyen, kendi kör kuyularına herkesi çekip orada birlikte yutulmayı arzu eden birisi. arzu etmemeyi arzu etmek tam olarak istediği bence.

peki niye böyle? kemal dahil hiç kimse kemal gibi olmak istemez herhalde. görünürde okumuş etmiş, parası olan bir aileden gelen, görmüş geçirmiş sayılabilecek bir tip nasıl oluyor da bunları sahiplenmek yerine pek çok şeyden geri çekilerek kendini sıradan bir aile evinde tv karşısına gömülmüş halde buluyor ve bundan zevk alıyor?

kendi yaşamının sorumluluğunu almamak için her şeyi yapan tiplerden birisi bence kemal. füsun ile iki kere çok yakınlaşıyorlar ama ikisinde de kadını hiç kaale almadığını eylemleriyle gösteriyor. sibel ile ciddi bir ilişki yaşıyorlar ama başka birini sevdiğini bile söylemekten aciz bir duruma düşüyor.

bir kemallik sorunu var ve bu galiba bir erkeklik sorunu. kimi erkekler o kadar yoğun şekilde sahipleniyor ki erillik vasfını, sonunda kendilerini kendi karşılarında buluyorlar. bir başka kadın bu erkeklerin aynasında yer alamıyor. sadece anne pohpohlamaları ve tanımadıkları babalarının izinden gitme uğraşları.

bu romanın sonunda füsun’un ölüyor oluşu kadınlar için reel bir işaret sağlıyor bana göre. kendi yaşamının sorumluluğunu nereden geldiği bilinmeyen bir erkeklik sıfatına teslim etmiş, bu sıfatla hiç yüzleşmeyi denememiş annesinin oğlu ve babasının izinde erkekler kadınların yaşamını altüst edebiliyorlar. görünürde ne denli kültürlü, okumuş etmiş biri olursa olsun eğer bir erkek erillik sıfatı altında o ya da bu nedenle eziliyorsa ve buna hiç kafa patlatmıyorsa tehlikelidir.

bunları yazarken niyetim erkeklik yergisi değil pek. kemal’in ne denli çaresiz durumlara düştüğünü roman boyunca okuyoruz zaten. ama öyle bir sorumsuzluk örneği sergiliyor ki kendi varoluşu karşısında sinirlenmemek mümkün değil. kendi düştüğü tuzakları görmediği gibi o kapanın içine gariban bir kadını da çekiyor ve bunun da adına aşk diyor. kara sevda aşk değildir. birlikte erime hayalleri kurmak o kadar da masum değildir. romanda bunları okumak üzücü ama reel yaşamda tarifsiz trajediler yaşatabilir insanlara.

haydi düşünelim kemal’in neden çaresiz durumlara düştüğünü ve sonucunda olanları:

kemal, batılı olmak diye bir ayrım çizgisi oluşturmuş ve kendi benliği dahil yakın çevresini o çizginin içindekiler ve dışındakiler diye ayırıyor. sibel içine düşüyor mesela ama füsun dışına. sibel içine düşüyor fakat bu defa da sibel’in batılı özgür, kendine güvenen , olgun tavırları ağır geliyor kemal ‘e ve çocuksulaşıyor. yaşam planları var sibel ‘in, dostları var, çevresi var ve kemal’e dair istekleri var. bunların sorumluluğundan kaçıp giyimiyle batılı ama yaşamıyla arada kalmış gariban füsun’a gidiyor bir egemen erkek, özgüvenli erkek, “eğitici!” erkek olarak. füsun’a aşık olarak batılı dünyasının talep ettiği sorumluluktan kurtuluyor. fakat füsun kenar mahalle kızı falan ama onun da bir gururu, zihinselliği, yaşamı var ve bunu öyle kolay çiğnetmeyeceğini “ yalan söyleme” diyerek bildiriyor ama elbette ciddiye alınmıyor kemal tarafından.

yani kemal roman boyunca işlenen batılı olma fikrini biraz tersinden anlamış. sadece yüzeysel bir giyim kuşam, yeme alışkanlıkları , fiziksel açıklıkla batıyı özdeşleştirip değerler alanını tamamen boşvermiş, bir dandy figürüne dönüşmüş.

şu da var ki babaların izinden gitmek batıya ters bir olaydır çünkü oedipus batıdan çıkmıştır ve onun sonucu şudur ki babalarınızı içsel olarak öldürüp hayatın kaosuna siz bir baba olarak düzen getirmeye çalışmalısınız. babanızdan bekleyemezsiniz. o anlarda çok iğrenç bir sünepe tavra bürünen kemal ise “ babam aldatttıysa ben de aldatayım” kafasında. leş gibi bir ataerkillik var batılılığının ardında.

kemal gibi bir erkek olmamak çok önemli bir aşama aslında erkekler için. ayrılmayı bilmek, istenmediğini görmek, neyi istediğini anlamaya çalışmak, insanları oyuncak etmemek, masumiyetle oynamamak, insanaları araçsallaştırmamak, büyüdüğünü idrak etmeye çalışmak vb vb. bunları öğrenememiş erkekler ya kadınların oyuncağı oluyor ya da kadınlar karşısında terör estiriyor ki ikisi de aynı şeyin iki farklı yüzü.

bir insanın hiç mi iyi niteliği olmaz.. olamıyor işte. uğraşmamayı tercih ettiği sorunları çevresinden uzaklaştırmasıyla, insanları dışlaması ve görünmez olma çabalarıyla. gömüldüğü evrenler ve oralardan çıktığında da zarar verdiği ilişkilerle ne yazık ki yaşamayan bir pozitiflik, yaratıcılık katamayan bir yaşam faşisti kemal, belki bir katil. beckett karakterleri kadar yalnız kalsa mesela yine bir etiğe sahip olurdu ama bir yandan da kadınlara güç uygulamaya söz vermiş bir sapkın. kötü bir adam her haliyle .

bu yüzden erkeklere tek tavsiyem anti-kemal olmaları. negatif ideal o. belki yaşamlarında kendilerinden daha küçük yaşta alımlı genç bir kadın olmaz ve o kadının fiziksel güzelliğinde kendi insani ve sonra da erillik yaralarını maskeleyemezler ama özgürlük, saygınlık ve sorumluluk her şeyin üzerindedir.