Merkel, Görevden Ayrılırken Neden Du hast den Farbfilm vergessen Şarkısını Çaldırdı?

Almanya eski şansölyesi Angela Merkel, 16 yıllık görevini bırakırken askeri bandodan neden Nina Hagen'dan Du hast den Farbfilm vergessen şarkısının çalınmasını istedi? Bu ilginç hikayenin büyük bir arka planı var.
Merkel, Görevden Ayrılırken Neden Du hast den Farbfilm vergessen Şarkısını Çaldırdı?

internette sıkça gördüğüm bir görsel var, siz de görmüşsünüzdür. prens charles ve ozzy osbourne'nun fotoğrafları altında benzer özellikleri sıralanmış: aynı yaş, aynı milliyet, ikisi de iki kez evlendi, ikisi de şatoda yaşıyor vesaire. mesaj şu: bizim insanları kategorize etmek için kullandığımız veriler bile yetersiz kalabiliyor. öte yandan kraliyet kurallarını hiçe sayıp camilla parker-bowles ile beraber olup, ona onun tamponu olmak istediğini söyleyen prens charles'ın ozzy'den daha naif bir kişilik olduğunu iddia etmek de ne kadar doğru bilmiyorum ama konumuz bu ikili değil elbettte.


16 sene almanya'yı yöneten angela merkel ile alman rock müziğinin çılgın ismi nina hagen için benzer bir görsel yapılabilirdi. ikilinin birçok ortak yönüne rağmen sonuç olarak birisi bürokrasiyi ve kuralları, diğeri ise özgürlük ve deliliği temsil etmekte. ancak angela merkel, görevden ayrılırken askeri bandodan nina hagen'den du hast den farbfilm vergessen şarkısının çalınmasını istedi. eğer yaşları tutsaydı recep tayyip erdoğan'ın görevden ayrılırken muazzez abacı'dan değil de hayko cepkin'den bir şarkı istemesi gibi bir olay bu. peki ne alaka? bu şarkı ne anlatıyor? o zaman pasaportlarımızı ve zaman makinemizi hazırlayıp doğu almanya'ya gidelim.

şarkıyı önden verelim


nina hagen, doğu almanya'da sanat ile uğraşan bir anne ve bir babanın çocuğu olarak doğu berlin'de 1955 yılında doğmuştu. baba, filmlere senaryo yazan bir adam. hagen'i asıl etkileyen ise annesi eva-maria hagen. eva-maria, bir tiyatro oyuncusu. nina'nın doğumundan kısa süre sonra da sinemaya adım attı ve kısa sürede doğu almanya'nın en meşhur aktrislerinden biri haline geldi. ancak evlilik yürümedi ve nina dört yaşındayken anne ve baba boşandılar.

10 yaşında nina'nın hayatına bir baba figürü daha girdi

annesinin bir ilişkiye başladığı wolf biermann da bir sanatçıydı elbette. biermann'in hayat hikayesi ilginçti. hamburglu yahudi babası, toplama kamplarında öldürülmüştü. annesi ile bebek yaşta bir başına kalan biermann, küçük yaşta tiyatroya gönül verdi ve aynı zamanda babası gibi komünizme de ilgi duymaya başladı. en sonunda daha 16 yaşındayken idealleri doğrultusunda doğu almanya'ya yerleşme kararı aldı. ancak biermann burada da rahat durmayacaktı. uzun bir süre eğitim hayatına devam eden biermann, burada da tiyatro yapmak istedi. ancak daha ilk oyunlarından birinde çok hassas olan "duvar" meselesine değinince ilk yasağını yedi. bu olayla beraber doğu almanya'nın cazibesi kendisi için yok oldu. hayal ettiği sosyalist devletin bu olmadığına kanaat getirip doğu almanya içindeki muhalefete açıkça destek çıkıyordu. solcuydu ama almanya'nın sol bir çatı altında bir araya gelmesi tercihiydi. bu nedenle biermann, batı almanya ile bağını da koparmamıştı. annesi zaten hamburg'ta yaşıyordu. kendisi de batı alman tiyatrolarına ara ara davetli olarak gidip çalışmalar yapıyordu. ancak bu hareketler tolere edilmedi ve de biermann, devletten tamamen bir yasak yedi. o ise müziğe ağırlık vererek kendi şarkılarını kendi imkanlarıyla kaydedip yayınlamaya çalıştı. partneri eva-maria, halen filmlerde rol bulmaya devam edebilse de artık tiyatrosu için daha zor izin almaya başlamış ve de partnerinin yasağı nedeniyle her çalışmasına kuşkuyla bakılmaya başlanmıştı.

nina hagen, böyle bir güvensizlik ortamında büyüyor, annesi ve cici babası sayesinde hayatı tiyatro kulislerinde geçiyordu. doğal olarak onun da içinde sanat ateşi yanmaya başladı ve annesinin tiyatro performansı ve de tiyatral şarkı söyleme biçimini örnek aldı. idol olarak gördüğü isim ise bertold brecht oldu. kariyerinin ilerisinde bir rock star olduğunda bile brecht'in adını bol bol anacaktı. brecht, hayatının son yıllarını doğu almanya'da tiyatro ile uğraşarak geçirmişti. böylece oradaki bütün sanatçılara bir önder olmuştu. nina hagen'in doğumundan kısa süre sonra ölen brecht'in geride bıraktıkları etkisini sürdürüyordu. brecht sayesinde doğu alman tiyatrosu, içindeki toplumsal mesajı öne çıkaran ve insanın kendisini ve çevresini sorgulamasını sağlayan bir hale geldi. bu bakış açısı hagen'i biraz daha özgürleştirdi. hagen'ı etkileyen bir şey daha oldu. bu da amerikan rock müziğini keşfetmesiydi. bu müziğe ulaşım çok kısıtlı olsa da hagen, 1960'ların sonunda rock müzik ile tanışınca bu enerjiye hayran kaldı. bu tarzdan kendi ile en çok özdeşleştirdiği isim ise janis joplin'di. onun sesinin gücü, sınırsız enerjisi, dış görünüşündeki anti-pop star havası hagen'i çok etkiledi. böylece nina hagen şarkı söylemeye başladı. bir yandan yerel korolar ve caz ekiplerinde şarkı söylerken, bir yandan da devletten şarkıcılık sertifikası aldı. elbette her şeyi kontrol eden devlet, şarkıcıların da belli bir eğitimden geçip, belli bir sertifika alması gerektiğine kanaat getirmişti.

bu noktada başka bir isme bakalım

doğu almanya'da doğan başka bir genç michael heubach, çocuk yaşta piyano eğitimi almaya başladı. başta klasik müzik, alman folk müziği derken o da bir şekilde yükselen rock müzik akımına kapılıp gruplarda klavyecilik yapmaya başladı. ancak doğu almanya'da rock müzik ile uğraşmak öyle kolay değildi. heubach ve grubu da devletten yasak yiyen isimlerden biri olmuştu çünkü konserlerinde gençler isyankar bir moda bürünüyorlardı. yasağı bittikten sonra 1974 yılında heubach yeni bir grup kurdu ve adlarına automobil dediler. tek eksikleri bir vokaldi. heubach, o dönem caz müzisyeni alfons wonneberg'e iki senedir vokal yapmakta olan nina hagen'i gözüne kestirdi ve de gruba vokalist olarak katılmasını istedi. daha önce on kişiye yakın vokalist denemiş ama istediğini bulamamıştı. ancak sahnede hagen'i izleyen heubach, kendisinin gençliği, sesinin gücü ve sahne duruşundan etkilenmişti. hagen de bu teklifi kabul etti.

artık şarkılar hazırlama vaktiydi

heubach, sazı (ya da bu hikayede keyboard'u) eline aldı ve şarkılar hazırlamaya başladı. heubach, söz yazımı için daha önceki müzikal çalışmalarında söz yazarı olarak katkıda bulunan kurt dammler'a ulaştı. dammler, polonya kökenli bir doğu almandı. bir doktor ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti ve babası ikinci dünya savaşı'nda öldükten sonra annesi ile evlenen üvey babası da doktordu. şaşırtıcı olmayan bir şekilde kendisi de tıp okudu ama gönlü muzikteydi. ıki işi de birden götüren demmler, ülkenin en popüler söz yazarlarından biri haline gelmişti. heubach'ın elinde demmler için hazır birkaç şarkı vardı. bunlardan birisi kafasında hiçbir fikir olmadan piyano ile oynarken ortaya çıkmıştı. heubach, bir anda du hast den farbfilm vergessen şarkısının introsunu çalmaya başladı. bunun üstüne ise schlager pop tarzı bir yapı kurma kararı aldı. şarkı gerçekten de grubun yapmak istediği rock müzik tarzından çok uzak, üflemelilerle beraber standart bir alman pop şarkısı olmuştu. demmler de bu besteye, "haydi gel dağlara gidelim" tarzında basit sözler yazdı. grup üyeleri bu sözleri okuyunca yüzleri asıldı. demmler, bunun üzerine o dönem ayrıca sevgili oldukları da iddia edilen nina hagen ve michael heubach'tan ilham alarak nina ve michael adında iki çocuğun rezillikle sonuçlanan tatil macerası tadında gülümseten sözler yazdı. sonraki gün grup üyeleri yeni sözleri dinleyince gözleri ışıldadı ve de kayıtlar başladı. grup, tabii ki doğu almanya'nın tekel plak şirketi olan lied der zeit'ın kapısını çaldı. onlar da grubu pop müzik plakları yayınlayan alt birimi olan amiga'ya yönlendirdi. plak şirketi bu zararsız görünen şarkıya onay verdi. bu sırada artık plak şirketi mi grup mu buna karar verdi bilmiyorum ama plak, nina hagen & automobil adı altında çıktı. yani nina hagen, gruptan ayrı tutulup öne çıkarılacaktı. 45'liğin arka yüzünde wenn ich an dich denk adlı düz bir pop şarkısı vardı.


artık şarkıyı anlama vakti

şarkı aslında çok ilginç bir şekilde açılıyor çünkü sahte bir intro içermekte. on saniyelik bu intro davul dışında tamamen üflemeli çalgıların çaldığı bir melodi ile, oktoberfest havası taşıyan standart bir alman şarkısı gibi başlıyor. bence çok tatlı bir müzikal iniş ile bu sahte intro bir anda bambaşka bir tona ve de hissiyata sahip gerçek introya bağlanıyor. gerçek intro diyorum çünkü heubach'ın klavyesini tek başına dinledigimiz bu bölüm, şarkının ortaya çıkan ilk kısmı, çekirdeği. baştaki festival havasının bir anda daha soğuk bir klavye performansına bağlanması ise şarkı sözlerinde yer alan hayal kırıklığı temasına çok uygun. bu çift intro sonrası şarkı söyle ilerliyor: kıta 1 / kıta 2 / köprü / nakarat / melodi / yarım nakarat. bu yapı bir kez daha tekrar ediyor ve bu iki bölüm de "gerçek intro" ile birbirine bağlanıyor. şarkı boyunca nakarat ve kıtalar arasında bir fark var. en önemlisi kıtalarda hiç üflemeli duymamamız. köprü bölümü ile birlikte şarkıya gören üflemelilerin nakaratı çok eğlenceli hale getiriyorlar. şarkı, ilerledikçe üstüne koyan bir eser. mesela gitarları ilk kez duyduğumuzda birinci dakika çoktan bitmiştir. şarkının ikinci yarısında bas gitar daha da öne çıkar. ilk nakarat sonrası introyu bir kez daha dinlediğimizde, klavyede normalde sol elin çaldığı notaları üstüne alan bas gitar, şarkıyı sonrasında da güçlendirmeye devam eder. aslında şarkıdaki enstrümanlar arası tek değiş tokuş burası değil. şarkının ilk yarısında elektro gitarın çaldığı akorları mesela nakaratta tuba çalmakta. bu da şarkıya hareket katıyor. gitar demişken, şarkının ikinci yarısında akustik gitar da düzenlemeye dahil edilip, düzenleme genişlemeye devam ediyor. zaten şarkının ikinci yarısında davul iyice hi-hat'e abanırken, son nakarat sonrası artık orkestra zilleri de çalmaya başlayarak şarkı iyiden iyiye bir marş havasına bürünüyor. üçüncü dakikaya girdiğimiz anda da bir anda kesilerek bitiyor. özetle, müzikal olarak ölçüp biçilmiş, durağanlıktan uzak, eğlenceli nakaratlar ile daha dönük kıtalar arasında gidip gelen bir beste ortaya çıkmış.

nina hagen'in sesini ise ilk kez 20. saniyede duyuyoruz ve de daha ilk mısralar biterken karşımızda olgun, hatta çıplak bir vokal olduğunu anlıyoruz. ana karakterin çocuksu kızgınlığını vermeyi çok iyi başarıyor. nakarattaki ironik gülüşleri cuk oturuyor. bir de ikinci yarıdaki kıtaların ortasında öfkeli ama kısacık bir "ja" demesi var ki, bir saniyeden bile kısa süren bu mini dokunuş bile hagen'in şarkıyı nasıl kontrolü altında tutabileceğini gösteriyor. tertemiz akan, billur bir ses değil hagen. aksine biraz erkeksi, her an kızacakmış gibi, sinirli bir ses bu. bazı yorumlarda kendisinin sesinin gençliğine atıfta bulunulmuş ancak ben buna katılmıyorum lakin benimki bir eleştiriden öte bir gözlem. vokalistin sesine bakarak 19 yaşında olduğunu iddia edebilmek mümkün değil bence. yine de kabul etmeli ki hagen'in ilerideki yıllardaki çılgın vokal tarzının izleri olsa da o kadar da deli bir durum yok. klasikleşecek nina hagen vokaline en çok yaklaştığı yer ise nakarat sonrası üflemelilerin çaldığı melodiye eşlik ettiği yer. burada hem nina hagen'in sesindeki operatik hava, hem de kendisinin tiyatral özelliği, vokali düzenlemede geride kalmasına rağmen, çok belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. tüm bu çiğ ve öfkeli vokal tekniğine karşın nina hagen'in o dönemki çocuksu ve kırılgan imajı ortaya ilginç bir ikilik çıkarıyor. internette hagen'in o dönem bu şarkıya playback yaptığı görüntüler var. bu görüntülerde çıtı pıtı kızın mimiklerinin ne kadar ani değişebileceği ve de hagen'in oyunculuk yeteneği çok dikkat çekiyor.

Hagen

şimdi artık sözlere de bakabiliriz

şarkı asıl adı michael olan micha adlı çocuk ile nina adlı kızın hikayesini anlatıyor ve de hikayeyi nina'nın ağzından dinliyoruz. sırf bu isim seçimleri bile dikkat çekici çünkü bu isimler, nina hagen'ın anlattığı hikayeyi dinleyici açısından daha gerçekçi kılıyor ve de "acaba gerçekten bu olay yaşandı mı?" sorusunu doğuruyor. nina hagen'in vokaline şarkının sözlerindeki hissiyatı ustalıkla yansıtması da bu gerçekçiliği ekstradan arttırıyor. bu hikayede nina ve micha, doğu almanya'nın kuzeyinde bulunan bir ada olan hiddensee'ye gitmişlerdir. hiddensee, ülkenin en önemli turizm merkezlerinden biriydi ve de halen araba kullanımının yasak olduğu bu ada birçok doğal güzellik barındırmaktaydı. mesela daha ilk mısrada adanın bitki örtüsü olan yalancı iğdelerin adı geçer. manzaranın güzelliği de nina'nın dilinden düşmez. o zaman instagram yok ama fotoğraf albümü diye bir şey var. bu nedenle nina, bolca fotoğraf çekmek ve çekilmek istiyor. micha sağolsun makinayı yanına almış ama renkli filmi unutmuş. yine de bolca fotoğraf çekmişler ama bunların hepsi siyah beyaz olunca nina'nın tadı kaçmış. şarkının ilk yarısında ikili halen hiddensee'de ve burada nina kumları tekmeleyerek tepkisini çocukça gösteriyor. micha'nın elini omzundan itiyor. şarkının ikinci yarısında ise fotoğraflar basılmış ama nina, siyah beyaz fotoğraflara bakarken bir kriz daha geçirip micha'ya tekrar saydırıyor. burada dikkat çeken bir söz nina'nın çektirdiği fotoğraflar arasında "fkk'da çektirdiği foto"dan söz etmesi. fkk denilen şey freikörperkultur yani "serbest vücut kültürü". çıplaklar plajını anlatmak için de fkk terimi kullanılır. bu fkk geleneği özellikle doğu almanya'da çok yaygındı ve de aslında birçok toplumsal tartışmaya konu olduktan sonra plajda çıplak takılmak isteyenlerin söke söke aldıkları bir hak oldu. özellikle 1970'lı yıllarda doğu almanya, bu konuda çok özgürleşmişti. din baskısının daha az olduğu, insanlar arasında eşitliği savunan bu düzende insanların sahip olduklarından arınıp planlarda anadan üryan olma fikri çoğu kişiye çok mantıklı geliyordu. hiddensee de bolca fkk plajının bulunduğu bir yerdi. halen almanca konuşulan ülkelerde fkk plajlarına denk gelme ihtimali yüksek olduğu gibi, spa ve wellness salonlarının çoğunda da tamamen çıplaklık ya da en azından çıplak vücuda havlu ile sarılma zorunludur. nina da çıplak denize girmek bir yana, burada foto çekilip bunu foto albümüne koyacak kadar özgür bir kızdı. bu fkk meselesi de şarkının içindeki doğu almanya havasını hem de 1970'ler havasını bence güçlendirir.

nina'nın sinir krizlerin tek nedeni renkli fotoğraf olmayışı değil

diğer insanların buraların ne kadar güzel olduğuna inanmaması korkusu da benzer bir stres yaratıyor nina'da. bu da o dönemde bile bugünkü "like toplama", beğenilme ve konuşulma isteğinin olduğunu gösteriyor. bunun daha çok kapitalist toplumlarda olduğunu düşünürsek iş daha da ilginçleşiyor çünkü doğu almanya'da normal şartlarda yoldaşlar arasında böyle bir beklentinin olmamasını beklersin. ancak nina'nın tavırlarında bir gösteriş arzusu yatıyor. bu bilinçli bir tercih miydi? bir doğu alman gençliği eleştirisi miydi? yoksa doğuda da batıda da herkesin benzer arzulara sahip olduğunun iması mıydı? kim bilir. başka bir derin okuma da aslında piyasada renkli film kıtlığı olduğu üstüne. hatta nina hagen'in kendisi bile bunu iddia ediyor. bir yandan bu biraz garip çünkü şarkıda micha'nın filmi unuttuğu açık açık söyleniyor. öte yandan ise doğu almanya'da bu işi ancak ima edebilirsin. o nedenle söz yazarı demmler, her ne kadar micha'nın filmi unuttuğunu ima etse de aslında doğu almanya'da rekabetin olmaması ya da çok kısıtlı ve kontrollü olması sayesinde piyasada zaman zaman kıtlık yaşanmasını anlatıyor denir. yani aslında micha, renkli filmi unutmamıştır, aksine bulamaz. renkli filmin unutulması ya da bulunamaması ile her şey siyah ve beyaz olur. doğu almanya da zaten bunların karışımıdır; yani gridir. özellikle de devletin yaptığı tek tip binalar. bu nedenle bu okumaya göre doğu almanya'nın bir fotoğrafı çekilecekse bu renkli filmle olmamalıdır. zaten doğal güzellik dışında renkli filmle çekilmesi gereken bir renk cümbüşü yoktur. bu okumalar ile birlikte şarkı bambaşka bir anlama girer aslında. dışarıdan bakıldığında hoş, mutlu bir schlager şarkısı dinliyor olsak da masum suretinin altında aslında hiçbir şey demeyen, boş schlager şarkıları ile dalga geçtiğini görürüz.

nina hagen, bu şarkı yayınlandıktan sonra başına gelen bir hikayeye otobiyografisinde yer verir

o dönemde doğu almanya'da renkli filmleri devletin orwo markası hazırlamaktaydı. şarkı sevilince, grubun menajerinin aklına cin bir fikir gelir: nina ve grup, orwo fabrikasına gidip şarkıyı orada söylemelidir. giderler de. başta her şey güzeldir. işçiler, nina hagen'e takılır. o, işçilere cevap verir, gülüşürler. ancak fabrikayı gezdikçe hagen, bu insanların ne kadar zor ve boğucu şartlarda çok ufak maaşlar için çalıştığını farkeder. özellikle bir oda hagen'in dikkatini çok çeker çünkü oraya girmesi yasaktır. rehberlik yapan firma yetkilisi hagen'e burada hassas filmlerin olduğunu ve de çalışanların sabah karanlığından akşam karanlığına kadar bu odada karanlıkta çalışmak zorunda olduğunu söyler. hagen, bu işçilerin durumuna üzülür ama onu asıl üzen bu işçilerin diğerlerinden daha fazla kazanmıyor olmasıdır. keza, aynı firmada bir işçi diğer işçiden daha fazla maaş alamaz, daha zor şartlarda çalışsa bile. hagen, o gün orada konser vermekten vazgeçer. daha sonra, bir süre daha parti görevlileri karşısında konserler verip kariyerine devam etse de hagen'e doğu almanya'da şöhreti getiren renkli film, aynı ülke hakkındaki görüşlerini de ciddi bir biçimde değiştirir.

Otobiyografilerinden biri.

hagen, 1975'te automobil ile bir 45'lik daha yaptı. bazı toplama albümlerde de şarkıları yayınlandı, listelere girdi. 1976'da ise üvey babası wolf biermann, batı almanya'da yer alan köln'de bir konser verip orada doğu almanya'yı eleştirince vatandaşlıktan atıldı. eva-maria hagen ve birkaç sanatçı bu kararı protesto ettiler ancak bunun sonunda iş bulamamaya başladılar. artık eva-maria için de yolun sonu gelmişti. anne ve üvey babasının yaşadıkları ile kendi gözlemleri birleşince nina hagen de annesi ile aynı kararı verdi ve 1977 yılında anne kız, doğu almanya vatandaşlığından çıkarak batıya geçtiler. nina hagen, buradan ingiltere'ye geçip punk'ın zirve yaptığı yıl bu yeni türe canlı tanıklık yaptı ve de batı almanya'ya geri dönmesi ile doğu almanyalı şeker ama asabi kız nina hagen'in yerini çılgın punk nina hagen aldı. bundan sonrası apayrı bir hikaye. oralara şimdi girmeyelim.

burada angela merkel'e de bir paragraf açalım

merkel, hagen'den bir yaş büyüktü. merkel, hagen'in aksine aslında batı almanya'da dünyaya gelmişti. keza teolog babası, hamburg'ta bir kilisede iş bulmuştu. ancak angela'nın doğumundan kısa süre sonra doğu almanya'ya geri dönüldü. merkel ve hagen'in benzer bir yönü vardı. hagen'in ebeveynleri siyasal görüşleri nedeniyle yönetimle sıkıntı yaşıyordu. merkel'in babası da bir kilise görevlisi olarak dine çok sıcak bakmayan ve onu sosyalizmi sevdirme amacı olarak kullanmak isteyen yönetimle sıkıntı yaşıyordu. nina hagen'in meşhur olduğu 1974 yılında merkel, üniversitenin ilk yılında genç bir kadındı. hatta ileride eşi olacak ulrich merkel'le de o sene tanışmıştı. bir yandan da her öğrenci gibi bir şekilde para bulması lazımdı ve bu dönemde bir süre barmaid olarak çalıştı. tabii ki bu genç üniversiteli yaşantısına fon olarak du hast den farbfilm vergessen eşlik ediyordu. ancak kısa süre sonra hagen, batı almanya'ya kaçarken merkel doğu almanya akademisinde kendine yer bulacaktı. yani merkel ve hagen'in paralel gibi giden hayatları bambaşka yönlere sürüklenecekti.

ancak merkel ve hagen'in yolları aslında 1992'de bir kez kesişti

berlin'de düzenlenen talk im turm adlı tartışma programında rock star nina hagen ve de ülkenin kadın ve gençlik bakanı angela merkel konuklar arasındaydı. konu ülkedeki uyuşturucu problemi ve alınması gereken önlemlerdi. bir saat boyunca süren, sıkıcı bir yayının bir noktasında hagen gaza gelmişti. merkel biraz tekdüze bir şekilde hükümetin uyuşturucu politikasından bahsederken hagen, herkesin hangi maddenin yasal olması konusunda kafa yorarken kimsenin bağımlıların tedavisini düşünmediğinden dert yanmaya başladı ve de ingiltere'de uygulanan ve bu işi kökünden çözdüğünü iddia ettiği bir yönetimi hükümetin sırf pahalı diye tercih etmediği suçlamasını getirdi. bir ara sinirler o kadar gerildi ki hagen, bağırmaya başladı ve de beş dakika müsaade istedi. sonraysa programa geri döndü ve de tartışma devam etti.

işte o yayın


bu programdan yıllar sonra angela merkel, şansölye olarak yıllar boyunca hem almanya'nın hem de pratikte avrupa birliği'nin başında yer aldı. nina hagen ise the godmother of punk olarak almanya'daki etkisini hiç azaltmadı. ikilinin yolları 2021'de bir kez daha kesişti. merkel, yıllar sonra koltuğunu bırakıp giderken askeri bandonun çalmasını istediği şarkılardan biri du hast den farbfilm vergessen oldu. tabii merkel'in deli bir punk şarkıcının şarkısını istemesi çok ses getirdi ve bunun nedeni kendisine de soruldu.

o da oldukça sakin bir şekilde şarkının gençlik yıllarının doğu almanya'sını hatırlattığını söyledi.

bu da bana çok insancıl geliyor. düşünün, hristiyan demokratsınız, babanız teolog, siz fizikçisiniz. yıllarca politikanın yükünü çekmişsiniz. ancak şarkı seçmeniz gerektiğinde yüzü bol makyajlı, bilgili ama serseri bir punk'ın şarkısını, daha önce televizyonda ciddi kavga etmenize rağmen, seçmekte bir problem görmüyorsunuz. zaman içinde tamamen zıt yollara gitseniz de bir şarkı ikinizi de alıp bugün var olmayan, gerçekleşemeyecek kadar güzel ve ütopik bir ülküye kavuşmak isteyip bunu yapamayan bir ülkeye götürüp genç ve umutlu kızlar haline döndürüp ortak noktada buluşturuyor.

ancak bu hikayede maalesef değinmemiz gereken acı bir nokta daha var

nina hagen'e merkel'in tercihi sorulduğunda bu şarkının seçilmesine şaşırdığını söyledi. ancak onun şaşırdığı nokta merkel'in kendinden çok farklı birinin şarkısını seçmiş olması değil, bir çocuk istismarcısının şarkısını seçmiş olmasıydı. söz yazarı kurt demmler, zaman zaman eleştirel çıkışlar yapsa da almanya'nın birleşimine kadar doğu alman müziğinin en baba şarkı sözü yazarlarından biri olarak iyi para kazandı ve de devlet ile çok sıkı ilişkiler kurdu. ancak demmler, yeni almanya'da artık ayrıcalıklı bir pozisyona sahip değildi ve de yeni müzik dünyasına ayak uydurmakta zorlandı. 1990'lü yılların ortasında bir girl group oluşturmak için seçmeler yapmaya başladı. birkaç yıl sonra ise seçme adı altında reşit olmayan kızları istismar ettiği ortaya çıktı. 2008 yılında tutuklanan demmler, 2009 yılının şubat ayında kemeriyle kendini hücresinde asarak intihar etti. hagen de açıklamasında bu olaya değiniyordu. ancak kendisi söz yazarının suçları nedeniyle şarkı ile bağını kesmedi. aksine bunu yapmak ile suçu daha da gizlemiş olacağını söyleyerek bu üzücü bağlantıyı açıkça dillendirerek istismar edilen çocuklar için duyduğu üzüntüyü paylaştı.

Kurt Demmler

bir klavyeciden hiç beklenmedik bir anda çıkan melodinin almanya'nın hikayesinin bir kısmını anlatan bir şarkıya dönüşünün hikayesini toparlamaya çalıştım

tekrardan doğu almanya'ya dönelim. bu yazıyı yazarken doğu alman gençlerinin baskıcı bir rejim altında gençliklerini yaşama çabasını anlatan sonnenallee geldi aklıma (dikkat ağır spoiler geliyor). filmde the rolling stones'un exile on main st. albümünün bir rolü vardır. stones hayranı genç çocuk yana yakıla bu albümü arar ve de en sonunda iyi bir para vererek albümü kara borsadan alır. keza ülkede batı müziğine erişim kolay değildir. bizim ana karakter michael'i de evine çağırır ki beraber dinlesinler. plak, pikaba takılır ancak farkedilir ki genç çocuk dolandırılmıştır. keza alakasız bir rock grubu şarkı söylemektedir. iki karakter de çok hayal kırıklığına uğrar ama michael, yavaş yavaş dans etmeye başlar. belki paraları boşa gitmiştir ama sonuçta en azından rock dinleyebiliyorlardır. sonunda iki çocuk da deli gibi dans etmeye başlar. onları gören herkes dans etmeye başlayarak batı almanya'ya doğru yürümeye başlar. bir bakıma doğu almanya'nın insanları yedikleri tokatlara rağmen ayakta kalmaya devam ederler. duvarları yıkıp daha iyi bir geleceğe yürürler. bizim şarkıda da nina, siyah beyaz ile yetinmez. hayatın güzelliğini ölümsüzleştireceksek renkli film bir haktır. elbette sonnenallee filmi du hast den farbfilm vergessen ile biter. bu sahnede kimsenin kalmadığı boş doğu almanya, siyah beyaz çekilmiştir. belki de yönetmen bu terichle doğu almanya'ya rengini verenlerin içindeki insanlar olduğu, o umutlu insanları çıkardığımızda geriye sadece gri binalar kaldığını söylemek ister. bizim şarkıda da micha, renkli filmi getirmeyi unutmuştur ama belki de anlatılmak istenen micha ve nina'nın renkli filmin ta kendisi olmalarıdır.