MFÖ Efsanesi Ali Desidero, Neden Üniversitelerde Ders Olarak Okutulması Gereken Bir Eser?
bize sözlerindeki ironi ve derin analiz ile frankfurt okulu marxist ve bourdieu'cu bir eleştiri sunan, ve bu özelliği ile bu güne kadar pek incelenmemiş bir mfö şarkısı ali desidero...
öncelikle, bu eserde, bize feminist diye tanıtılan, felsefeyi seven, aydınlanma filozofu martin luther ve realist niccolo machiavelli okuduğunu sandığımız bir kızın (ki eril bireyi bu kriterlere göre değerlendirdiğini düşünüyoruz), hem de idealizm ile hümanizm arasındaki çelişkiyi keşfetmiş bir dişil bireyin, elinde felsefe kitapları ile mahallesinin taşlı topraklı yollarına dönünce, fikrine ne kadar yabancılaştığını anlıyoruz... kendisine yardım etmiş bir kişinin, kendisini eve götürme isteğine karşı verdiği "ay nasıl olur ben sizi hiç tanımıyorum ama / hem konu komşu ne der sonra / merci giderim tek başıma" şeklindeki yanıttan fransız aydınlanmacı düşünürlerden bir tek "merci" lafını kaptığını anlıyoruz hanım kızımınız. bu kişinin feminist olma iddiası da yine bu dizelerle kendisi ile çelişmekte, anlamsız bir düzleme girmektedir...
şarkı üzerine üretebilecek alternatif argümanlar ve çıkarılabilecek yorumlar şunlardır
1. hanım kızımız aslında felsefe okumaz, ama kültürel kapital'ını artırmak için kültürlü bir partner bulması gerektiğini bilir; bu yüzden kendisine farklı bir kültür maskesi takmıştır; ama aslında, yine aynı mahallede ali'ye yanıp tutuşan ama evinden dışarı çıkamadığı için kaçak kaçak pencereden ali'yi izleyen, ağzında çıkleti, elinde ayıkladığı taze fasulyeleri, mahallenin başka bir kızı olan atıyorum selma'dan bir farkı yoktur; bizim kızımızın. bu da alanson et al (1991)'in idiotloji kavramını açıklar. ideoloji ile idiotloji arasındaki bu fark bu çalışmayı anlayabilmek için son derece önemlidir.
2. mfö bu çalışmasında aldığı eğitime yabancılaşmış bireylere de sesleniyor olabilir. ne de olsa alanson et al (1991)'in hemen dördüncü sözlere başlarken okura verdiği "teoride desen zehir gibi, pratik desen sallanmakta" bilgisi, bu bireyin marx'ın alman ideolojisi eleştirisine kurban gittiğine de atılan bir atıf olabilir... bilgiyi ve kültürü günlük hayatın dışında olan şeyler sanmak, günlük hayat bağlantısı kuramamak hanım kızımızın asıl sorunu olabilir bence... halbuki ali, ki işçi sınıfından geldiğinin ip uçlarını metnin yapı-sokumunu yaparak bulmak çok zor da değil, tamamen praxise dayalı, teori-pratik'in bir ürünü... kendi isteklerini ve arzularını reddetmeyen, kabul eden bir birey görüntüsü çiziyor ali bize... desidero'nun dikkat ederseniz soyadı da latince de (ve italyanca da) "arzu, ihtiras" demektir... desideras'dan gelir... hanım kızımızın bastırılmış ve kültürel bir maske etrafına çekilmiş arzuları yanında ali bize kendisini tüm gerçekliği, tüm dürüstlüğü ile vermektedir... "ne machiavellisi, ne lutheri; benim halkım ve ben özümüze yabancılaşmadık, benim babam da futbol izlerdi kıraathanede ben de izliyorum; pişpirik oynuyor olabilirim ama en azından kendimi sana farklı satacak değilim; seviyorum işte seni" şeklindeki yaklaşımı dikkate değerdir...
3. peki bu ali'nin praxis duygusundan mı, yoksa cahilliğinden mi ileri gelir, diye sorabilir bazı eleştirmenler... alanson et al (1991)'in metin içerisindeki ali'nin düşünce şekline yaptığı atıflar, ali'nin gayet rasyonel seçim yapan bir birey olduğunu göstermektedir:
"ne yapmalı ne etmeli, bir oyunbazlık bir şeytanlık / kıza dalavere mi çevirmeli bu beraberlik nasıl olacak / [...] centilmence mi yaklaşmalı / familyasıyla mı tanışmalı / bir bilene mi danışmalı / bu kız sanki bir buzdolabı (alanson et al, 1991: 5)"
oyun-düzen, dalavere, şeytanlık, centilmenlik, familya ile tanışmak yani patrimonial hatta ataerkil aile yapısı, ve bilene danışmak yani mentorizm; bütün bunları düşündükten sonra ali'nin bütün bu fikirlere burjuva fikirleri olarak yaklaşması yazarlar tarafından gözümüze sokulan bir gerçek... ali'nin bütün bunları düşündükten sonra hanım kızımiza yardım etmek istemesi ve bu şekilde tanışması da yardımlaşmaya, ilişkinin kullanım değerine yapılan bir atıftır esasen...
4. peki, diyebilir bazı okurlar, ali'nin klark çekmesi ne kadar proleter kültür diye: efendim, fark ettiğiniz üzere burda alanson et al(1991) bizlere durmadan ali ile hanım kızımız arasında gidip gelen bir perspektif sunmaktalar... çekilen klark alının çektiği değil, kızın hissettiği bir klarktır... metin bu esnada bize kızın algılama şeklini göstermektedir mfö burda alfred hitchcock edası ile kamerasını değiştirmekte, ali'den kızımıza geçen; kızımızdan topluma yani kıraathanedeki, kahvedeki bireylere geçen bir görüntü sağlamaktadır... mfö bu geçişi toplumun ilişkiyi algılama şekliyle, yani ininin ininin inininini ile ifade eder, yazarların metinde yaptığı bir oyundur... ali'nin doğal praxis'ini hanım kızımız kendi bilişsel şemasında amerikan kültürünün clark gable'ın bakışlarında yatan bir yansıması (bkz: klark çekmek) olarak okumaktadır...
5. metnin en eleştirel tarafı da bizlere frankfurt okulu eleştirisini yapması; yazarları metnin içine koyması (metinde yapılan mfö atıfları) ve özellikle mfö'nün nasıl popülerleştiğini, hem kahve camiyası hem de entellektüel elit (ya da kararsız, yabancılaşmış işçi sınıfı) tarafından tüketilen bir meta olduğunu, ama sadece bir tüketim ürünü olmayıp aynı zamanda duyguları kontrol eden, onları yönetebilen birer araç olduğunu gösterir... hanım kızımızın mfö'yü duyunca bayılması da burdandır...
6. alanson et al, yani mfö, pierre bourdieu'nun refleksif etnografi kuramını, yani yazarın metnin dışında bir öğe değil, metnin içinde yaşayan, ona şekil veren ve onu kontrol eden, kendisini yansıtan birer özne olduğunu da kendilerini metnin içinde sık sık göstererek yaşatmışlardır...
bu metin, bu nedenlerle, okuyucuya sordurduğu sorular olsun, kullandığı kavramlardaki güncellik olsun, ve işlenişindeki müziksellik olsun tüm üniversitelerde kültürel çalışmalar bölümlerinde okutulması gereken temel eserler arasına girmeyi hak etmiştir...