Michael Bay Filmleri Nasıl Oluyor da Her Defasında Sağlam Gişe Yapıyor?

ABD'li yönetmen Michael Bay'i genellikle Pearl Harbor, Armageddon ve Transformers serisiyle tanıyoruz. Bu filmlerle birlikte yönetmenin çoğu gişe filmi, bütçesinin çok üzerinde hasılat yaparak güzel bir gelir getiriyor stüdyosuna. Peki Bay neyi doğru yapıyor da filmleri tutuyor?
Michael Bay Filmleri Nasıl Oluyor da Her Defasında Sağlam Gişe Yapıyor?


sinemanın bir sanat mı, bir endüstri mi olduğu tartışmasını kafasında çözmüş, kendine göre cevabını vermiş bir insandır michael bay

michael bay'e göre, sinema bir endüstridir. sonuç olarak hollywood mantığında çekilen tüm filmlerin tek amacı vardır: para kazanmak. böyle bir piyasada tutunabilmek için de "para kazandıran yönetmen" olmak gerekmektedir.

şu anda hollywood'daki başarısının temelinde de belki de reklam sektöründen gelen bir yönetmen olması yatmaktadır. reklam yönetmeninin esas görevi bir mal satmaktır. reklamda, yönetmenin önüne zaten önceden belirlenmiş şeyler konur: markanın temsil ettiği şeyler, senaryo, kampanyanın lafı vs vs. reklam yönetmeninin görevi bu sınırlar içerisinde, kendini gösterecek görseli ve sesi olan, bir şekilde bir tarzı olan bir film yaratmaktır. ayrıca o reklamın içerisindeki karakterleri de çabuk tanınabilecek genellemelerden seçip, mesajı mümkün olduğu kadar çabuk vermelidir. satmaya çalıştığı ürünü temsil eden karakter de, seyircinin kendini yerine koymak isteyeceği biri olmalıdır. bu esnada da, kişiliğini bir kenara bırakır ve müşteriyi en çok nasıl memnun edeceğini düşünür.

bu insan, uzun metraja transfer olunca tabii ki elindeki filme de satılması gereken bir mal olarak bakacaktır ister istemez. bunun örneklerini filmlerinde kullandığı ögelerde de çok net bir şekilde de görmekteyiz. bad boys 1 filminde başlamıştır buna. o filmde, will smith'i bir ürün olarak görmüş, filmi o şekilde satmaya çalışmıştır. will smith bu filmde kendisine, ailesinden eşşek yüküyle para kalmış, sırf keyif için polislik yapan, zengin piçi ve bundan gurur duyan bir karakteri canlandırmaktadır. alın size her ortalama amerikalı'nın olmak istediği insan örneği. daha sonra bu insanı, "ortağı için her şeyi yapacak", "kadim dost" kişiliğine büründürüp bir de yakası bağrı açık bir şekilde yüksek kare, göğüs kasları parlaya parlaya yavaş çekim koşturunca eline satabileceği bir ürün geçmiştir. bunu da sonuna kadar kullanmıştır.

Bad Boys (1995)

daha sonra the rock'ta, zaten marka olmuş bir insan olan sean connery'yi, o markaya dokunmadan bize aynen sunmuştur. sean connery o filmde, bir şekilde amerika'da yakalanıp hapse düşmüş eski bir ingiliz ajandır. amerikan seyircisine istediği gibi sunulmuş, insanlar da bunu kabul etmekte güçlük çekmemiş hatta bu, hoşlarına gitmiştir.

The Rock (1996)

michael bay'in pearl harbor'dan sonra en çok dikkat çeken ve eleştiri alan filmi armageddon'dur. bu filmin en çok eleştirilen yönü, amerika'nın çoğu filmde olduğu gibi kahramanca tüm dünyayı kurtarmasıdır. "hap şeklinde verilen amerikan milliyetçiliği" olayına pearl harbor ve armageddon'ı beraberce inceleyerek bakmak gerekir. armageddon'a dönmek gerekirse... bu filmde de yine kendini riske atmayıp, zaten markalaşmış bir oyuncu olan bruce willis'i alıp, tüm bilinen klişe özelliklerini kullanmış, onu karizma ötesi bir kahraman yapmış, etinden sütünden faydalamış, filmin her yerini bruce willis'in alaycı gülümsemesi ve karizma bakışlarıyla doldurmuştur. etrafına da amerikan seyircisinin bir bakışta kişiliğini çözebileceği karakterler koymuş, genç kızları da yakalamak için hayvan gibi yakışıklı bir erkekle (ben affleck) hayvan gibi güzel bir kız (liv tyler) arasında geçen bir aşk hikayesi koymuştur.

Armageddon (1998)

bu film, michael bay'in deli ticari bir yönetmen olduğunun ve bundan kesinlikle utanmadığının en önemli örneğidir. armageddon'un directors audio commentary'sinde belirttiği üzere, astroid'e gönderilen araçların ön tarafında taramalı bir tüfek olmasının tek sebebi, herhangi bir yerinde bir silah olan oyuncakların daha fazla satmasıdır. senaryoda var olan ve bu silahların varlığını basit bir mantığa oturtan bir sahne çekilmiş olmasına rağmen, montajda atılmıştır. ayrıca bu filmde michael bay'in başarılı bir reklamcı olduğunu da tüm çıplaklığıyla görmekteyiz. yıllardır sinema izleyicisinin kafasına oturmuş klişeleri, korkusuzca filmin orasına burasına döşemiştir (yavaş çekim kameraya doğru yürüyen kahraman insanlar, tüm dünyada yavaş çekim umutla gökyüzüne bakan insanlar vs vs. gibi..)

daha sonra, kendisini esas anlamda ünlü yapan film olan pearl harbor'u çekmiştir. bu film belki de en çok eleştirilen filmdir. kimilerince sıkıcı, kimilerince anlamsız milliyetçi bulunmuştur. bu film hakkındaki en güzel saptama, belki de nesli çölgeçen tarafından yapılmıştır: "adam reklam gibi savaş çekmiş" evet. michael bay, nefret edilesi bir şey olan "savaş"ı, etkileyen, "güzel olan", görüntülerle verip seyirciyi öyle etkilemeye çalışmıştır. olmuş mudur? tartışılır. ama yine başroldeki üç karakteri de gerçek dışı yakışıklı ve güzel insanlardan seçmiştir (ben affleck, josh harnett, kate beckinsale). böylece, başrollere, insanların olmak isteyecekleri reklam karakterleri koymuş olmuştur.

Pearl Harbor (2002)

pearl harbor'dan sonra bad boys 2'yi çekmiştir. bu filmde de, markalaşmış karakterler olan will smith ve martin lawrence'ı, ilk filmde aralarında oluşan kimyayı hiç bozmadan aynen kullanmıştır. ortalığı bir sürü patlama, çatlama, yavaş çekim vs. gibi şeylerle doldurarak yine insanlara istediklerini vermiştir.

Bad Boys 2 (2003)

michael bay'e bakarken unutulmaması gereken bir şey vardır

bu insan, yaptığı işi keyif aldığı için ve para kazanmak için yapmaktadır. o yüzden de başarılıdır. hem keyif almaktadır, hem de eşşek yüküyle para kazanmaktadır. tüm bunları yaparken de hollywood'un yüksek bütçeli filmlere uyguladığı tüm kısıtlamalara rağmen filmlerine kendinden parçalar sokabilmektedir. bu parçalar da seyirci tarafından beğenilmektedir. michael bay'in bu kadar çok para kazanmasını sağlayan en önemli özelliği "orta amerika"nın isteklerini bilmesidir. çünkü kendisi de klasik bir amerikan vatandaşı'dır. kendi hoşuna gidebilecek şeyleri, filmlerine koymakta, ve bu da insanların hoşuna gitmektedir. anlamsız riskler almayan, filmleri kendisi için değil, seyirci -ve dolayısıyla para- için yapan, insanlara alışmadıkları bi şeyi kabullendirmek yerine, alışılmış şeyleri farklı bir yönünden bakarak veren bir insandır. her ne kadar klişeleri takip etse de, tamamen kendine ait bir çekim ve montaj tarzı vardır. bir filmi 30 saniye izledikten sonra hiç durmayan kamera, durmayan montaj, karakterli ışık vs. gibi sebeplerden o filmde michael bay damgasını görebilirsiniz. michael bay, sinemaya 2 saatliğine gerçek hayattan uzaklaşıp, başka bir dünyaya girmek isteyen, eğlenmek, keyifli vakit geçirmek isteyen insanlar için filmler yapmaktadır. diğer "tür" (auteur) yönetmenlere de kötü gözle bakmamakta, ancak kendinin onlardan biri olmadığını açık açık belirtmektedir. kısaca bu insan, açık açık kim olduğunu ortaya koymakta, filmlerinin zeki insanlar için yapılmış küçük zeka oyunlarıyla dolu filmler olmadığını açık açık söylemektedir.

ayrıca hollywood filmlerinin, gişe gelirinin yarısını amerika sınırları içinde elde ettiğini unutmamalıyız. bu sebeple michael bay, filmlerini de amerikan seyircisi için yapmakta ve doğal olarak da içine onların hoşuna gidecek amerikan ögeleri koymaktadır. o yüzden de michael bay'i "amerikan milliyetçiliğini bize aşılamak isteyen bir insan" olarak yargılamak da yanlış olacaktır.

Esaretin Bedeli, Onca Film Arasında IMDb'de Neden Yıllardır İlk Sırada?

John Wick Serisi Nasıl Oldu da Kısa Sürede Böylesi Bir Hayran Kitlesi Kazandı?

Vasat Bir Filmle Sahalara Geri Dönen Hellboy Serisi Neden Resetlendi?