Mimarisi ve Hikayesiyle İnsana "Vay Be" Dedirten Yapı: Büyükada Rum Yetimhanesi

1903’te açılan, 1964’e kadar yetim çocuklara yuva olan Büyükada Rum Yetimhanesi'nin hikayesi.
Mimarisi ve Hikayesiyle İnsana "Vay Be" Dedirten Yapı: Büyükada Rum Yetimhanesi

diğer adıyla prinkipo rum yetimhanesi. büyükada’nın tepelerinde gizlenmiş, hem mimarisiyle hem de hikayesiyle insana “vay be” dedirten yapı. 1903’te açılmış, 1964’e kadar da yetim çocuklara yuva olmuş.

şimdi sıkı durun: avrupa’nın en büyük, dünyanın da ikinci en büyük ahşap binasıymış bu arkadaş. yani bildiğin tahtadan dev bir yapıdan bahsediyoruz. "yangın çıkar, kül olur" diye insanın içi ürperiyor ama maşallah zamana direnmiş.

şimdilerde harabe gibi dursa da hem tarihiyle hem de mimarisiyle hala “ben buradayım” diyor. restore edilse de içine girip atmosferi solusak diye iç geçirten yerlerden.


ahşap devin yalnızlığı

manastır tepesi'nde (yani eski rumca adıyla hristos tepesi, “isa” demekmiş bu arada) öyle bir bina var ki, görenin aklına hemen “bu ne abi?” sorusunu düşürüyor çünkü bu yapı, sadece büyükada’nın değil, avrupanın en büyük, dünyanın da ikinci en büyük ahşap binası. ve evet, hala ayakta.

hikaye 1898-99 yıllarında başlıyor. bir fransız şirketi burayı "prinkipo palas" adı altında, lüks otel yapalım diye girişiyor. mimar kim? osmanlı'nın fransız asıllı göz bebeği, mimar sinan üniversitesi'nin kurucularından alexandre vallaury. yani bina şansa yapılmamış, baya ustanın işi ama gel gör ki, otel için gerekli izin alınamayınca planlar çöpe gidiyor. devreye dönemin patriği 3. yoakim giriyor, fransızlardan binayı satın alması için eleni zarifi adında hayırsever bir rum kadını ikna ediyor. 3700 altın bayılıyorlar, üstüne eleni zarifi 1000 altın da harcayıp binayı yetimhane formatına sokuyor. yangın çıkmasın diye yaptırılan meşhur mermer merdivenli kule de o zaman ekleniyor.

1902’de yedikule’deki balıklı rum hastanesi’nin yetimhanesi buraya taşınıyor ama bina sadece çocuk sesleriyle dolmuyor. i. dünya savaşı çıkınca kuleli askeri mektebi buraya geçiyor. yetmiyor, işgal döneminde adaya gönderilen rum göçmenlere ev sahipliği yapıyor. bir dönem heybeliada’ya taşınan yetimhane, 1960’larda tamamen kapanıyor. o günden beri de bina bomboş.

şimdi adanın yukarısından aşağıya bakan koca bir hayalet gibi duruyor. yanında bir de eskiden idare binası, sonra ilkokul olmuş ek bir yapı var. zamanla çürümüş ama hala dimdik. restore edilir mi bilinmez ama şu haliyle bile hem tarihe hem mimariye kafa tutuyor.


yetimhanenin mimarisi

şimdi düşünün: koca bina, devasa bir yapı ama tamamı ahşap. evet, bildiğin tahta. bu yapı ahşap karkas sistemle inşa edilmiş; yani hem esnek hem sağlam ama bir o kadar da yangına meyilli (allahtan bugüne kadar diri kalmış).

bina öyle küçük falan da değil. yan taraflar 6 kat, diğer bölümler 5 kat. yani büyükada'nın tepesinde dikilmiş bir ahşap gökdelen gibi ama dış cephesi şaşaalı mı dersen, hiç değil. gayet sade. çünkü işin mimarı “ben gösterişle değil, oran-orantıyla büyülerim” demiş gibi.

tabii cepheyi tamamen düz bırakmamışlar. çıkmalarla (hani böyle duvardan dışarı doğru taşan pencere çıkıntıları var ya) biraz hareket katılmış ama asıl şov içeride: tiyatro salonunda detaylı ahşap oymalar var ki, görsen “bunu yapan adam kör olmuş ya” dersin. geri kalan iç mekanlar ise gayet sade, işlevsel. "çocuklar burada yaşasın ama kafaları karışmasın" mimarisi gibi.

hem heybetli, hem sade, hem ince işçilikli. bir nevi osmanlı son dönemi mimari özeti gibi. bugünkü haliyle dökülüyor olsa da hala “ben zamana kafa tuttum” diyen bir havası var.


büyükada rum yetimhanesi'nde restorasyon hareketliliği

1964’ten beri çürümeye terk edilen yapı için sonunda 2020’de bir şeyler yapılmaya başlandı. ibb’ye bağlı bimtaş, ağustos ayında restorasyon sürecine resmen girişti. “artık yeter, bu bina göz göre göre yok olmasın” diyen 70 kişilik bir ekip, projeyi hazırlayıp yetimhane binasının sahibi olan fener rum patrikhanesi'ne teslim etti.

projede detay çok ama en çok dikkat çeken kısmı: tahmini bütçe 20 milyon euro. evet, yanlış duymadınız. baya ciddi bir rakam. çünkü yapı öyle “boyayıp geçelim” denecek gibi değil; hassas, tarihi ve neredeyse yıkılma eşiğinde.

2021 ağustos itibarıyla proje, 5 numaralı koruma kurulu’nun önünde. bekliyor. “onay gelir mi?”, “fon bulunur mu?”, “yoksa yine dosyalar tozlu raflara mı kaldırılır?” soruları havada ama umut işte, her zaman bir köşede duruyor.