Müzik Sektöründe Her Şeyi Artık Tek Kişinin Yapabilmesi İyi mi, Kötü mü?
şöyle bir trend var son yıllarda... bu trendi doğru anlamak için 30-40 sene önceki duruma bir bakmak gerekiyor:
30 sene önce şarkılarınız varsa besteciyseniz şarkıcıysanız, şarkılarınızı yayınlamanın yolu plak şirketinden, dağıtımcıdan ve şarkları profesyonel bir stüdyoda kaydetmekten geçiyordu. stüdyoda kaydetmek için kayıt vs yapan mühendise, enstrüman çalanlara ihtiyacınız vardı. stüdyolara ve stüdyo müzisyenlerine erişim pahalı olduğu için bunu finanse etmeye ihtiyacınız vardı. cepte bu yatırımı yapacak para yoksa bu işi finanse edecek bir plak şirketi bulup onları şarkıyı yayınlamaya ikna etmek gerekiyordu.
plak şirketinde ikna etmeniz gereken ilk kişi güncel piyasanın nabzını tutmak ve yeni potansiyel hit-şarkıcıları bulmakla görevli a&r - yani artist and repertoire temsilcileri idi. filmlerde falan gördüğünüz sanatçıya kartını veren görüşmek isteriz diyenler a&r'cılardır mesela. bu adamlar da canlı müzik yapan mekanlarda dolanır, grupları/sanatçıları sahnede izlerdi.
yani sizin önce sahnede şarkılarınızı çalıyor olmanız lazımdı. yani bir grubunuz olması gerekiyordu.
bu grubun da bir maliyeti vardı. solist-sanatçı iseniz mesela orkestra tutar, parasını verir ve sahneye çıkardınız. bu bir maliyet. öyle bir para yoksa "ortaklık ve gelecekteki gelirler" sözüyle grup kurardınız, herkes yatırım yapardı (emek olarak). yani siz "kaset çıkartmak" istiyorsanız önce grubu kurmak zorundaydınız. çünkü canlı icra etmeden diğer adımları aşmanız zordu.
gelelim bugüne
bir şarkı yayınlamak istiyorsanız, plak-kaset-cd üreticisine, mağazalara, dağıtımcıya ihtiyacınız kalmadı. zaten artık tüketim hep dijital. yayınlamak için plak şirketine de ihtiyacınız yok. zira online mağazalara ürününüzü kendiniz koyabiliyorsunuz.
online mağazalara (itunes, spotify, tidal vs) şarkılarınızı ileten ve herkese açık olan dijital dağıtımcılar var. çok çok cüzi bedellerle şarkınızı mağazalara dağıtıyorlar.
şarkınızı kaydetmek için stüdyolara olan ihtiyacınız da çok azaldı. birçok şeyi düzgün bir laptopla yapmak mümkün. 10-15 senedir evinin salonunda giriş seviyesi aletlerle kaydettiği albümü platinum satan sanatçılar var. (aklıma gelen ilk örnek bon iver'ın ilk albümü. 100 dolarlık sm57 mikrofon, bence berbat bir ses kartı olan mbox 2, kulaklık ve laptop ile ormanda kulübede 3 ayda kaydetmiş albümü.)
stüdyolara nerede ihtiyacınız var? mesela yaylı grubu kaydedeceksiniz 10 kişi gelecek veya canlı davul kaydedeceksiniz... açıkçası bunlarda bile stüdyoya gitmeden çözüm üreten müzisyenler var. davul için mesela ara ara çalıştığımız bir arkadaşın evinde hazır kurulu davul kayıt ortamı var, şarkıyı yolluyoruz, arkadaş 3 take çalıyor, 2 take aranjenin aynısı, 1 take de davulcu olarak kendi yorumu, yolluyor geri dosyaları. ya da başka bir arkadaş var, yaylı grubu kaydını tek başına alıyor. 3 kez keman çalıyor, 3 kez viyola 3 kez de çello çalıyor, kanalları üst üste koyunca sanki grup çalmış gibi bir sound elde ediliyor. adamı gerçek hayatta görmeden performansını aranjeye dahil ediyoruz. geri kalan hemen hemen her şeyi evinizde birkaç basit önlemle (başta oda akustiği olmak üzere) kendiniz kaydedebilirsiniz.
canlı davul - yaylı grubu vs istemiyorum, ben gitar çalıyorum, rock müzik yapıcam derseniz tek başına kaydınızı yapabilirsiniz. ne stüdyoya ihtiyaç var ne başka bir grup elemanına. hatta teknoloji öyle bir noktaya geldi ki, sürükle bırak modeli, "şan-nakarat-outro" partisyonlarını stüdyo yazılımınıza sürükleyip davulcuya gerçekçi bir aranje çaldırabilir, akorları yazarak piyano-klavye-bas-akustik gitar ritm partisyonları çaldırabilir hale geldiniz.
bas gitarınız yok mu? akorları yazıyorsunuz, pattern'i seçiyorsunuz, program size kanlı canlı müzisyen gibi bas çalıyor. akordu tam, zamanlaması mükemmel. canlı bas gitarcıdan daha iyi yani bazen.
burada bana gelen projelerden gözlemlediğim şey, kayıt ve performansların fena olmadığı ama miks master uzmanlığı olmadığından yayınlanan işlerin, potansiyelinin altında kaldığı. daha önce de bahsettim, dünya çapındaki diğer örneklerle yarışabilecek sound yapmak için gereken uzmanlığa erişmek için belki 20 sene miks yapmak lazım. evde yaptığın kaydı, arka mahallede yapılan kayıtla kıyaslamıyorsun zira. açıyorsun spotify'ı, 5 tane grammy almış mikscinin yaptığı işle kıyaslıyorsun. sokaktaki resim kursunda yaptığın çiçek tablosunu van gogh ile kıyaslamak gibi.
öte yandan, grup olarak müzik yapmanın maliyetleri hala benzer durumda
millet para kovalamak zorunda. ucuza hayatta kalmak - hele ki canlı müzik yapılabilecek mekanlara yakın yerlerde yaşayıp müzik geliri ile hayatta kalmak çok zor, türkiye için 5 kat falan zor.
bu sebeple tüm dünyada, "tek adam" modeli müzisyenlik-sanatçılık pratiği çok arttı. önceden belki 30 kişinin bir araya gelerek yapabildiği bir müziği, teknolojinin olanakları ve ekonomik zorunlulukların baskısı ile tek bir kişi yapabilir hale geldi.
evde yaptığı albüm tutarsa, online kanallarda milyon dinlenmeye gelirse, bilet kesebilir noktaya gelirse, o zaman o one man show gidip sahne için müzisyenleri tutar, konserini yapar, parayı 4-5'e bölmek yerine aslan payını kendine alır.
şimdi bunun zorluğu ne?
birkaç kişinin dahil olduğu bir şarkıyı üretirken aslında her hareket 9 kişinin onayından geçiyor. mesela davulcu kayıt alıyor, değil mi? davulcu kendi performansından emin değil diyelim, ama diğer 9 kişi "okeydir abi bu gitara geçelim" gibi bir şey dediği noktada davulcu da kendinden emin olabiliyor.
ama davulu da kendi programlayan, bası gitarı kendi çalan, vokali kendi yapan, miksi mastering'i neyse artık kendi yapan adamın yaptığı her işi adım adım onaylayacak (veya olmadı baştan diyecek) kimsesi yok. biten işi dinlerken bu ara onaylar olmadığı için arabasında telefon kulaklığıyla vs yaptığı şarkıyı dinlerken yüzlerce şüphe oluşabiliyor.
o yüzden minimumda, yaptığı işi başkalarıyla paylaşıp geri dönüş alması çok faydalı olur -ideal durumda miksi, olmadı mastering'i başkasına yaptırması faydalı olacaktır. ikinci, üçüncü görüşler iyidir.
fakat şu noktayı da atlamamak lazım: gelen geri dönüşleri de allah kelamı gibi görmemek lazım. yani bugün bana hotel california'yı getirip nasıl olmuş abi diye sorsanız derim ki son solo çok uzun, çok sıkıcı... yani yorumları öyle çok çok da dikkate almayın. "bunda problem var mı" diye sorarsan sana problem icat edip söylerler.
özetle
trend, komün halinde üretilen müzikten - tek adamlığa doğru evrilen bir müzik... bunun artısı, dahi bir müzisyen varsa, vasat diğer paydaşların (bas gitarcı, plak şirketi vs) etkisinden etkilenmeden dinleyiciye ulaşıyor.
eksisi, berbat fikirlerin de filtrelenmeden dinleyiciye ulaşması.