Napoléon Bonaparte, Gerçekten de Tarihe Geçecek Ölçüde Bir Askerî Deha mıydı?
ekşi sözlük'te bonaparte'ı cengiz han ve timur ile kıyaslayanları görünce bu konudaki antitezimi yazmak istedim. celal şengör'ün tarihi komutanlar hakkında konuştuğu programlarda yaptığı askeri deha sıralamasından esinlenenler, tarihin en büyük askerlerini cengiz, timur, iskender, atatürk olarak benimsiyorlar.
bu bakış açısı hatalı olmakla beraber, "askeri deha"dan kasıtın ne olduğunu tanımlamak lazım. bu tanımı direkt yapmak yerine işbu kıyaslamalar üzerinden gitmeyi tercih ediyorum.
cengiz han ile başlayalım
doğumu ile erken dönem gençliği arası maceralı geçmiş olsa da cengiz han'ın ailesi kendi bölgesinde adı olan bir klandır ve babası (öldüğü sanılan kişi) hali hazırda o toplumun soylusu sayılabilecek bir kişidir.
napoleon ise korsikalı olup, gittikçe önemsizleşen orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak başlamıştır hayata. babası o dönemin 'anarşik' bir figürünü destekleyen politik bir sempatizan olup anne tarafı nispeten biraz daha hatırı sayılır bir sülaledir. yine de doğum yönünden bariz avantajlı bir adam değil.
bu başlangıçları. iki adamın savaştıkları ordulara, dönemlere, şartlara bakalım.
cengiz han'ın esas başarısı bence orta asya'daki rakip klanları kendi bayrağı altında toplayabilmek. bundan sonrasında yaptığı fetihler ve kazandığı zaferler, tamamen kendisinin şahsi stratejik başarıları olmayıp, saha komutanlarının ve dönemin moğol savaş makinesinin avantajlarıdır. bir defa moğollardaki posta sistemi sayesinde, dönemin diğer devletlerine karşı net bir iletişim, istihbarat üstünlükleri var. konar-göçer halk olmaları itibarı ile savaşacakları coğrafi şartları çok iyi öğrenmek gibi bir gelenekleri de mevcut. işgal edecekleri bölgeleri belki 5-10 yıl önceden çalışmaya başlıyorlar. nerede ne nehri var, hangi dağın etekleri hangi ormanla birleşiyor, hangi toprak sonbaharda bataklık oluyor, filanca bölgeye gidersek atları nerede nasıl besleriz gibi türlü durumları çok önceden planlamış oluyorlar (hoş bunu yapan moğollar japonya işgali için yüzbinden fazla askerlerini denizde fırtınaya kaptırıp koca bir orduyu yok ederek dünya tarihinin yaşanan en büyük deniz faciasına sebep olmuşlardır).
bunun dışında moğolların işgal edecekleri bölgelerdeki mevcut siyasi tabloyu öğrenip avantaja çevirmek gibi bir olayları da var ve bunda da iyiler. genelde işgal bölgesindeki tüm güçleri ezip geçmek yerine, görece ufak ve azınlık olanları vassalları haline getirip, esas bölge gücüne karşı giriştikleri savaşta ikmal ve takviye olarak kullanıyorlar. örneğin selçuklu'ya karşı giriştikleri savaşta ermenileri ve gürcüleri kendi taraflarında kullanıp türkleri yenilgiye uğratıyorlar gibi.
savaş öncesi durum bu. moğolların savaş sırasındaki avantajlarına gelirsek: at koşarken üzengi üzerinde dikilip elindeki ufak okla noktasal atışlar yapabilen tipte süvarilerin ve kısa mızraklı (lance) atlıların temel olduğu çok büyük orduları var. bir defa bu şekilde çok sayıda atlı, işgal ettikleri hemen her bölge için oldukça yabancı bir ordu şekli. doğu avrupa'nın ağır zırhlı şövalyeleri olsun, islam ordularının çeşitli birimlerden askerleri olsun, bu tip büyük bir atlı okçu yığını ile daha önce hiç karşılaşmamış ordular bunlar. atlı okçu kavramını ilk bulan moğollar değil elbet fakat bunu kullanan diğer ordularda atlı okçu, ordunun onlarca biriminden belki bir ikisiyken, ve moğollardaki kadar profesyonel ve fonksiyonel değilken, moğollarda bu tam tersi.
cengiz han'ın en büyük avantajı kim ne derse desin insan kaynaklarıdır. orta asya'dır. daha önce büyük savaşlara girişmemiş, iç savaşları genelde oba savaşları halinde vuku bulan, en büyük yabancı rakibi stabil, sabit, işgalden çok savunmacı olan çin olduğundan, cengiz han dünya fethi için bu bölgeden bitmek tükenmek bilmeyen bir insan kaynağı sağlamıştır. yenilen ya da sayıca başarılı olacağından şüpheli moğol orduları çok kez yeni birimler ile desteklenip büyütülebilmiştir. bunun yanında tatarlar, türkîler başta olmak üzere işgal bölgelerinden kendilerine bağımlı hale getirdikleri her türlü askeri birimi savaşa sürmüşlerdir.
kale gibi işgali için teknik bilgi gerektiren noktalarda ise çin başta olmak üzere bu konuda bilgisi olan vassallarından topladıkları birimleri kullanmışlardır. ve incelediğinizde göreceksiniz, moğol savaşlarında orduların sayıları genelde net bilinmemekle beraber çoğu savaşta ya düşmanla kafa kafaya bir sayıdadırlar ya da sayıca üstündürler.
fakat bütün bunlar cengiz han'ın tek başına kendi başarısı ve askeri dehası mıdır ? hayır, çünkü bu avantajların büyük çoğunluğu orta asya askeri sisteminin gelişmiş bir halinin sonucudur. zira cengiz han'ın yanında çoğu komutanı ve ardılları (orn hülağu ya da timur) aynı sistemlerle savaştılar ve hepsi de başarılı oldular. bu da demektir ki ortada şahsi bir dehadan çok sistemsel bir üstünlük var.
gelelim napoleon'a
bir defa napoleon'un elinde tek bir ordu var o da grande armee. büyük fransız ordusu. bu da fransızlardan oluşmakla beraber sayısı kesinlike belli bir seviyededir. fakat napoleon, cengiz han'ın aksine, kendisine çok yabancı savaş yöntemleri ile savaşan düşmanlarla değil, bilakis aynı tip ordu, mühimmat ve silah kullanan ordularla savaşmıştır. bu detayı boşuna vermiyorum, bunun manası, silah ve askeri yöntem olarak kafa kafaya olduğu orduları tepelemiştir demek istiyorum. napoleon gençliğinde topçu olmasından mütevellit belki topa diğer komutanlardan biraz daha fazla ehemmiyet veriyordu ama aynı top teknolojisi düşmanlarında da mevcuttu. cengiz'de sürpriz faktörü vardı çünkü karşısına çıkan çoğu ordu, ingiliz-ispanyol işgalcilerle karşılaşan amerikan yerlileri gibi biçare oldu. bunun en bariz örneklerinden biri mohi muharrebesi'dir. burada avrupa tipi ordular, moğolların hızı ve savaşma şekline tamamen alien kalarak afallarlar. normalde süvari + piyade savaşmaya alışmış olup süvarilerinin çoğunu da ağır zırhlı şövalyenin oluşturduğu avrupa orduları, moğolların hızlı atlarının oluşturduğu ok çemberi içinde kalarak zayıflar. moğolların çok sık kullandıkları sahte ricat yöntemi ile bir kanala çekilirler, ve akabinde bu kanaldan kaçmaya başlarken, kanalın iki yanına geçen oklularca oklanır, akabinde kanalın bitiminde ok yağmurundan kaçan son kuvvetler de mızraklı süvari moğollar tarafından biçilirler. ağır zırhlı piyade ok yağmurunda önce atını kaybeder, ağır zırhı ile yere düşerek hızın diğer adresi olan moğol askerlerine karşı tamamen savunmasız kalarak can verir.
napoleon'da ise bu tip bir yöntemsel üstünlük yoktur. fransızlar da, prusyalılar da, avusturyalılar da, ingilizler de, ruslar da tüfek, top gibi unsurları kullanan birbirine çok benzer ordularla savaşmaktadırlar. yani burada, bir kültürel üstünlük yoktur. varsa bile, bu cengiz'in döneminde sahip olduğuyla kıyaslanamaz bile, o da napoleon'un savaş konseyinde rakiplerinin aksine soylular, krallar olmadığı için onun işine karışıp şunu şöyle yap bunu böyle yap diyen adamlarla muhattap olmamasıdır. bunun aksine rakiplerinden rus kutuzov, austerlitz savaşı'nda bir yandan taktik kasarken bir yandan da 24 yasındaki gerizekalı ergen rus çarı'nın triplerine maruz kalarak onu tatmin edecek adımlar atmaya çalışıyordu.
netice olarak yöntem, kültür yönlerinden rakiplerinden hiç farklı olmayan ordusuyla napoleon, üstünlüğü tamamen taktikte, stratejide, manevrada yakalamak zorundaydı ve öyle de yaptı. kazandığı savaşlar, cengiz'in başarılarının aksine yabancı ordu tiplerine teknolojik, lojistik, kültürel olarak üstün gelerek değil, tamamen taktiksel, stratejik yöntemlerle kazanıldı (ve tabii ki biraz da talih).
yani napoleon'un, cengiz'in subutay'a yaptığı gibi, git şurayı fethet de ben de işime bakayım diyebileceği bir yapı, bir ordu, bir sistem yok. bine bin kişilik ufak çatışmalar dışında her büyük zaferi kendisi kazanmıştır. ve savaştığı bölge rakibin eşit bilgi sahibi olduğu avrupa bölgesi olmakla beraber, piramit muharrebesi'nde (arap çölü) ya da borodino'da (rus soğuğu) olduğu gibi, kendine çok yabancı coğrafyalarda da zafer kazanmıştır.
napoleon her savaşında yeniden bir taktik üretmek durumundaydı
öyle net bir savaş dizilimi yoktu. karşısında ağır zırhlı avrupa askeri olan, kendinde dönemin en mobil ordusu olan cengiz han gibi değil, karşısında tıpatıp aynı tip ordular olan bir komutan olarak napoleon, yalnızca hücumla alamayacağı birçok savaş kazanmıştır. yani defans halinde olan düşmanı kışkırtıp kendine saldırtarak. bunu da birçok farklı taktikle sağlamıştır. çünkü emri altında düşmana saldığı anda %80 savaşı döndürebilecek denli kuvvetli bir ordu yoktu. kendisinde 80 bin asker varsa karşısında da yine bunun muadili sayıda adam gördü genelde.
mesela ulm'da, rus müttefiklerini bekleyen avusturya ordusu'nu sahte bir çıkışla kandırır, ormandan geliyormuş gibi yapıp düşmanın dikkatini kuzey batı ormanlarına çeker. müthiş bir manevra ile düşmanın kuzeyinden dolanarak ordunun etrafını sarar ve neredeyse tek mermi atmadan rakip orduyu teslim alır. bu savaşta sayı üstünlüğü olmasına rağmen direkt düşman üzerine gidip ezmek yerine bu tip manevralar kullanır. austerlitz'de kafa kafaya olduğu avusturya & rus ordularına karşı kazandığı zafer yine kendi stratejik dehasının eseridir. fransa, dört bir yandan işgal tehlikesi altındadır. ingilizler iskandinavya altından ve italya'dan ruslarla beraber, avusturyalılar da yine ruslar ile beraber almanya ve orta avrupa üzerinden farklı büyüklüklerde orduları ile napoleon fransası ve müttefikleri üzerine yürümektedirler. napoleon, bugünün çek cumhuriyeti sınırları içerisinde olan bölgede avusturya & rusya kuvvetlerini ezmezse bütün diğer koalisyon orduları ile aynı anda savaşamayacağının farkındadır. hemen harekete geçer ve ülkesinden çok çok uzak bir noktada, lojistik avantajı riske atarak atağa geçer.
avusturya & rusya ordularına yakın bir mevzide, kesin olarak yükseklik avantajının olduğun bir noktaya yerleşir ve beklemeye başlar. herkesin bildiği bir şey vardır: napoleon ülkesinden bu kadar uzakta bekledikçe, fransa'nın düşüşü her geçen günle beraber daha da kesinleşecektir. çünkü burada oyalanan napoleon'un ülkesine çok uç noktalardan farklı büyüklüklerde ordular saldırmaktadır.
napoleon da bu durumun farkındadır. bekleme lüksü olmadığını bilir, fakat karşı tarafın da hemen saldırmaya niyeti yoktur. bunun için kandırmaca yöntemine başvurması gerektiğinin farkındadır. bu sebeple, daha hızlı hareket edebilmesini sağlamak için 7 parçaya ayırdığı ordusunun bir parçasını savaş alanını terk ediyormuş gibi gösterir. ordusunun farklı noktalarında çeşitli hareketlenmeler yaptırarak düşmanın gözünde düzensiz, sistemsiz bir ordu imajı yaratır. bütün bunların yanında düşmanı bilir ve iyi gözler. bildiği şey: kutuzov her ne kadar tecrübeli bir komutan olup bekleme gereğini bilse de, genç rus çarı napoleon'u yenen muzaffer komutan olmayı her şeyden çok istemektedir. napoleon kurduğu tuzağın meyvelerini toplar. rus & avusturya kuvvetleri üzerine gelmeye başlar. işte bu noktada napoleon, bu orduları net konum üstünlüğü olan pratzen tepelerde karşılamak yerine tepeleri düşmanlarına bırakır ve geri çekilir. bu hamlesi ile iyiden iyiye zayıf olduğu inancını yayar.
fırsat bu fırsat fikri rakip orduda gitgide daha yaygın hale gelir. kamp ateşlerini gözleyerek vardığı kanıya göre, düşman sol kanattan (yani fransız ordusunun sağ kanadı) bindirme yapacaktır. merkez ordusunun tepeyi almasına güvenen koalisyon (napoleon'un tepeyi bırakması ile) sol kanattan yüklenmenin bu şekilde mümkün olduğunu düşünür, çünkü normalde flank yapmak, yani kanattan bindirmek her türlü ordunun merkezini zayıflatan bir harekettir çünkü rezerv kuvvetleri harcarsınız fakat bu noktada avusturya & rus ordusu, merkezlerinin tepede zaten güvende olduğunu düşünerek böyle bir bindirmenin savaşı kazanacak hamle olduğuna inanır.
tezgahı sezen napoleon, kendi sağ kanadına, coğrafi şartları da iyi kullanarak defans yapabilecekleri en iyi konumu ve durumu seçer. legrand ve davout sol kanadı karşılayıp oyalar, bu sırada tepede güvende olduğunu düşünen rus merkezi savaşı izleyip duruma göre müdahale etmek için beklemeye, top atışlarına başlar. murat ve diğer komutanlar ise kendi sol kanatlarında rakiple başa baş bir mücadele vermektedirler. nitekim rus sol kanadı, taktiğin tamamen üzerine kurulduğu soldan bindirmeyi yapamazlar, koalisyon bu kez sola destek vermek için merkezden asker indirmeye karar verir. napoleon ise gidişatı önceden söylemiştir: "eğer ruslar sağa destek vermek için pratzen'den aşağı inerlerse kesinlikle yenilecekler."
tam olarak söylediği şey gerçekleşir. rus merkezi aşağı inince napoleon, merkezini yöneten komutan davout'u rus merkezini vurup pratzen'i ruslardan alması için görevlendirir. ve şöyle der "sert bir vuruş yapacağız ve bu iş bitecek."
kendi sol kanatlarında murat ve diğer komutanlar, avusturyalılar ve ruslara karşı çok çetin bir kavga verirken, napoleon'un sağ kanadında koalisyon yenilmeye başlamıştır, merkezden gelen destek davout tarafından kesilmiştir ve rus solu tamamen ablukadadır. ruslar son bir umut imperial guard'ı da savaşa sürerler, imperial guard en iyi silahlarla donatılmış birimdir ama o da kar etmez, fransızlara biraz zarar vermişlerse de savaşı döndürmeye yetmemiştir. çünkü istedikleri ilerlemeyi yapana kadar, pratzen tepesi'ni almış ve konum üstünlüğüne artık sahip olan fransızların topları kendilerini fena halde dövüp savuşturmuştur.
rus sol kanadı, güneye kaçışmaya başlar. fakat kaçabilmek için donmuş vaziyetteki satschan gölünü geçmeleri gerekmektedir. napoleon ise acımaz, topları oraya döndürür ve buzun üstüne kaçışan askerlerin olduğu mevkiyi top atışlarıyla parçalar, buz kırılır, bu askerlerin çoğu ölümcül soğukluktaki sulara düşerek can verirler.
kısa süre sonra koalisyon'un savaşan tek kanadı, kendi sağ kanatları da düşer ve savaş net napoleon zaferi ile biter. napoleon savaşları içerisinde talihin belirlendiği savaşlardan biri olan austerlitz böylece sonuçlanır.
napoleon savaşları, tüm modern savaş okullarında ders olarak okutulan konular olmuş, modern savaş taktiklerinin temelinin oturduğu olaylardır
cengiz han'ın verdiği savaşlarda da taktik beceri var illaki fakat, bu denli ince işlenmiş, eşit şartlarda ve tarzlarda alınmış zaferler değillerdir, bu sebeple de gelecekteki ordulara yol göstericilikleri taktiksel anlamda yoktur. ordu disiplini, bölgeyi öğrenmek, posta iletişim gibi konularda emsal olmuşlardır denilebilir.
bunlar yanında napoleon, devrim sonrası kaos içerisinde bir fransa'nın lideridir. dönemin avrupası içerisinde sanayi, donanma ve politik nüfuz olarak dünya'nın en güçlü devleti olan ingiltere başta olmak üzere ekonomik olarak kendisinden çok da zayıf olmayan ülkelerle savaşmıştır. devraldığı fransa, cumhuriyet'in avrupa krallıklarına karşı verdiği birçok savaş, reign of terror gibi politik kargaşa ve katliamların yaşandığı, devrimin taze olduğu, hiçbir ınstitünün tam olarak oturmadığı bir devlettir. yani napoleon bu bağlamda da çok avantajlı başlamamıştır maça.
askeri dehasının yanı sıra, fransız devrimi'nin sosyal, hukuki ve siyasi etkilerini fethettiği her yere napoleon taşımıştır, kuzey italya, almanya'nın önemli bölgeleri gibi birçok bölgede feodalizmi bitirmiş, toprağın toprak sahiplerine ve kiracı köylülere dağıtılmasını sağlamış, serflik sistemini bitirerek köylüyü aydatlı çalışan eleman haline getirerek bir yerde özgürleştirmiştir. zira fransız devrimi'den sonra, avrupa'nın hiçbir yeri 'hee o zaman bizde hemen reformlar yapalım bari' demedi. napoleon'un bu etkileri yaymak gibi de bir ödevi, ülküsü vardı.
bunlardan başka, napoleon avrupa tarihi vasıtası ile dünya tarihini olumlu yönde değiştiren, ilerlemeyi hızlandıran pek çok adım atmıştır
napoleonic code denilen, avrupa'nın belki de ilk ve en temek sosyal yasalarını oluşturup, feodalizmden tamamen bağımsız yeni bir sosyal örgütlenmenin önünü açmıştır. almanya'nın birleşmesi, polonya'nın milli bilinç kazanması, rasyonel, modern ceza hukukunun oluşması, işkence metodunun sorgulanması, ordu ve savaş sisteminde getirdiği yenilikler (mobil top kullanımı, mobil ordular, savaş taktikleri, orduyu küçük orducuk birimlerine ayırması gibi), metrik sisteme geçilerek ölçü birimlerinde muallakta kalınmasının ortadan kaldırılması, lise eğitimi ve genel eğitimin aydınlanma ilkelerine bağlı, bilimci ve kültür yönünden zenginleşip dinin eğitimdeki etkisinin çok azaltıması napoleon'un savaş ve savaş dışı etkilerinden bazılarıdır.
askeri yönden çok çalakalem geçmek durumundayım fakat napoleon savaşları, dünya'da modern savaşın yöntemini belirlemiştir diyebilirim.
yani kısacası, napoleon, gerek askeri gerek de tarihi bir figür olarak yarattığı etki, getirdiği yenilikler, ilkeleri, yola çıkışı, yükselişi ile kültüre her türlü katkısı olan bir adamdır. bir defa orta sınıf önemsiz bir ailenin çocuğu olarak avrupa'nın efendisi olması ile 'the career open to talent'in kanlı canlı örneğidir.
burada 'etkili olmak' 33 milyon km2 toprağa sahip olup, dönemin en kadim, kültürel olarak dünya'ya, bilime, felsefeye katkısı olan abbasi devleti'ni, bağdat'ın kültürünü ve kütüphanelerini yıkan, yok eden, fethettiği birçok kentte hiç gerekmediği halde çok büyük katliamlar yapan, anadolu, arap yarımadası, iran, doğu avrupa gibi bölgelerdeki kültürel, bilimsel gelişmeyi sikip atarak bu bölgeleri cehalete boğan, kendi ölümünden sonra -hiçbir şekilde güçlü bir kültürel birikim ve siyasi yöntem, ekol oluşturmadığı için- imparatorluğu paramparça olan cengiz han'ın ya da benzer yıkıcılıkta olan timur'un yaptığı değildir.
celal şengör güç hayranlığı yüzünden timur bilime önem verdi vs. diyor da bakmayın siz, moğol işgalleri sonrası bir zamanlar ibni sina'yı, ibni rüst'ü, farabi'yi, ömer hayyam'ı, el kindi'yi çıkaran uygarlık bir daha asla aynı kültür, bilim, felsefe seviyesine gelemedi, hep geri gitti.
napoleon büyük fatih olmasının yanında yıkıcılık şöyle dursun, ilerlemecilik yaparak fethettiği bölgeleri ihya etmiş, bilime kültüre yukarıda saydıklarım ve çok daha fazlasını katmıştır. sivil katliamı yapmamıştır, hepsinden önemlisi yola çıkış ülküsünde katılam, zulüm, kıyım yoktur bir kere.
kısacası, napoleon her yönüyle büyük adamdır
ikiyüzlülük yapıp kendi hırsını, egosunu reddetmemiştir fakat yaptığı savaşlarda nihai amacı hiçbir şekilde yıkım götürmek olmamıştır.
büyük komutan ve kumandan demek, elindeki ile en iyisini yapmak demektir, büyük ordulara emredip yönetip büyük fetihler yapmak değil. atatürk, belisarius, stonewall jackson, takeda shingen, napoleon, hannibal, scipio, caesar, pompey, brasidas, periçles, miltiades, nadir şah, bunlar ve daha niceleri hepsi de büyük askerlerdir, hiçbiri de cengiz'den, timur'dan aşağı adamlar değillerdir.