Netflix'in Ünlü Romandan Uyarladığı Yüzyıllık Yalnızlık Dizisinin İncelemesi

Yüzyıllık Yalnızlık (One Hundred Years of Solitude) dizisi, romanın hakkını verebilmiş mi? Kitabı iki kere okuyan bir Sözlük yazarı inceliyor.
Netflix'in Ünlü Romandan Uyarladığı Yüzyıllık Yalnızlık Dizisinin İncelemesi

bir resmin şiirini yazabilir misiniz? ya da bir fotoğrafın şarkısını besteleyebilir misiniz?

benzer temalarda işler farklı şekillerde yapılabilir tabii. ancak elinizdeki iş, bulunduğu alanın tüm tekniklerinden ve güzelliklerinden faydalanıyorsa bunu başka bir alana aktarmak çok çok zor bir şey.

yüzyıllık yalnızlık ise bu alanda özellikle zor bir roman. neden? çünkü yüzyıllık yalnızlık bir olay hikayesini takip ettiğiniz sıradan bir yazın değil. isimlerin farklı karakterlerde sürekli tekrar ettiği, olayların değil "yaşanmışlıkların" önemli olduğu, anlamanız değil hissetmeniz gereken bir hikaye. (kitabı iki sefer okudum, ilkinde çözeyim diye de çok debelendim. ikincisinde amacın bu olmadığını anlayınca kitaptan keyif almaya başladım.)

o nedenle netflix diziyi duyurduğundan beri heyecanla bekliyordum. şimdi dizi nasıl olmuş spoiler'sız bakalım. (gerçi spoiler versem de mesele olay örgüsü olmadığı için çok bir fark yaratmaz ama olsun.)

yüzyıllık yalnızlığı tekrar anlatacaksanız yakalamanız gereken çok önemli iki nokta var

birincisi hikayede yaşanan fantastik olayları sanki çok gündelik normal olaylarmış gibi aktarabilmek. ölüp geri gelen insanlar, simya, kehanetler, falcılık, rüzgarla gökyüzüne karışıp giden insanlar hep normal karşılanır bu romanın karakterleri tarafından.

bunu diziye aktarmak için de atmosferi düzgün kurmak lazım. o kısımda hakikaten çok güzel emek harcamışlar. hikayenin geçtiği mekan olan macondo'da hem evler gerçekçi hem de baktığınız şey pek normal bir yere benzemiyor. binalar daha garip, renkler daha parlak. o farklılık hemen göze çarpıyor. kostümler ve iç mekanlar da aynı şekilde orijinal.

bir de anlatım tarzıyla alakalı bir konu var. marquez kitabı yazarken hiçbir olaydan sonra bir şeyi açıklama çabasına girmiyordu. bir oluş halini aktarıyordu. ancak bu akışı ekrana getirmeye çalışırsanız, birbirine bağlanmayan bu olaylar dizisi bir yerden sonra izleyicinin kopmasına sebep olur. ama çok açıklama yaparsanız da marquez'den uzaklaşmış olursunuz. o nedenle burada şık bir hareketle dış sesi eklemişler. dış ses ise size gördüğünüzden fazlasını aktarmamış. böylece atmosferi aktarma konusunda başarılı bir adım atmışlar.

yüzyıllık yalnızlık konusunda yakalamanız gereken ikinci nokta ise karakterlerin sakinliği. bakın bu hikayede batışlar, çıkışlar, savaşlar, kavgalar, cinayetler, evlenmeler, aşklar, kıskançlıklar 780 tane olay oluyor.

ancak bunları okurken hiç yorulmuyorsunuz. neden? çünkü karakterler yaşadıkları olaylar karşısında kendilerini yerden yere atıp dram yaratmıyorlar. geneli hayat böyle deyip geçiyor. özellikle josé arcadio buendía ve aureliano buendía'nın başına gelenlerden sonra bile insanlar hayatına devam ediyor.

sadece bir kere büyük bir yas olayında durgunluğa giriyorlar ama orada bile farklı aile üyelerinin maceraları ile bir şekilde "hayat devam ediyor."

bu da genel olarak karakterlerin duruşuyla alakalı, ki dizinin sanırım tek tökezleyen yeri de burası.

şimdi ursula, ailenin kahrını çeken onları bir arada tutan, evi çekip çeviren bir figür. yeri geldiğinde insanlara şunu yapma bunu yapma diye direktifler veren biri. ancak bunu hiçbir zaman türk dizilerindeki otoriter anne dandikliğinde yapmıyor. çocuklarını sevindiğini, onlar için üzüldüğünü, onları koruyup kollamaya çalıştığını, onlara anlayış gösterdiğini görebiliyorsunuz. bu dizide ise sadece insanlara şunu şunu yapma diyen biri var karşımızda. ha mesele de şu muhtemelen. bir karakterin farklı farklı yönlerini anlatmak için zamana ihtiyacınız var. ancak dizinin süresinde ursula bunu ailedeki 700 kişiyle paylaşmak zorunda kaldığı için pek gösterememiş olabilirler.

bir de macondo'nun kurucusu josé arcadio buendía ile ilgili bir durum var. josé arcadio'ların ilki, başlarda maceracı ve tutkulu bir adam. melquíades ile tanıştıktan sonra ise bilime ve araştırmaya aşırı düşkün eksantrik bir kişiliğe bürünüyor.

ha deneyleri, uçuk fikirleri ve değişen karakteri nedeniyle zamanla biraz garipsenen ve dedikodusu yapılan birine dönüştüğü doğru. ancak bu dizideki gibi dalga geçilen ve pasif bir karakter de olmuyor. köyün başı ne zaman sıkışsa lider olarak ortaya çıkıyor. ayrıca saygı duyulan da bir kişilik. bu dizide neden bu kadar pasifize etmişler anlamak pek mümkün değil.

neyse bu karakterler hakkında biraz söylendik ancak dizi gerçekten örnek alınası bir uyarlama olmuş. imdb puanı baya yüksek açtı ve gördüğüm kadarıyla yurt dışında da baya ilgi var.

bizde de masumiyet müzesi'nin dizisi yapılıyordu. bakalım bu diziye karşılık onda neler yapılacak. onu da yine zamanı gelince konuşuruz.

görüşmek üzere!