Öksüz Olarak Geldiği Dünyadan Aykırı Bir Sanatçı Olarak Ayrılan Yazar: Jean Genet
Genel özellikleri
1910'da paris'te doğan yazar, evlilik dışı bir çocuk olduğu için annesi tarafından terk edilmiş ve anne-babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştir. daha çocukken tanıştığı hapishanelerle ilişkisi yıllarca devam etmiştir. notre-dame des fleurs (çiçeklerin meryem anası) adlı ilk romanını da hapiste yazmış olan yazar, bu romanıyla ve daha sonra yazdığı journal du voleur (bkz: hırsızın günlüğü) ile başta sartre olmak üzere birçok yazarın dikkatini çekmiş, hatta ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışken bu yazarların verdiği dilekçe sayesinde bu cezadan kurtulmuştur.
aşağılık kabul edilen birçok şeyde derin bir güzellik bulduğunu iddia eden ve bunları yeniden saygınlıklarına kavuşturmaya çalışan yazar kendini hep daha belirgin kılmaya çalışmıştır.
"en"lerle uğraşmaktan büyük haz alan yazar "yazgının en parlağına sahip olamasam da en yoksulunu istiyorum" der. bu belki onun tüm suç yaşamının da bir açıklamasıdır çünkü yazar hep en kötü suçu en farklı şekilde işlemek, insanlarla ilişkilerinde hep daha garip, daha sıradışı olmak gibi istekler içindedir.
jean-paul sartre'ın "aziz genet- oyuncu ve kurban" adlı yapıtından sonra sartre'la tüm ilişkilerini kesen yazar, kendisini özellikle günlüğünde birçok yerde aziz olma çabası içinde biri olarak gösterirken sartre'ı bu aziz genet isminden dolayı suçlamış ve ölene kadar onunla barışmamıştır.
Siyasi duruşu
dünya meseleleri (mesela cezayir, mesela filistin, mesela siyahlar) karşısında son derece angaje ve net olan genet, yapıtlarını (özellikle oyunlarını) muğlaklıklar üzerine kurmuş gibidir.
kahramanları ezilenlerdir ama onlar ezenleri taklit eder, onların yerine geçmek isterler. balkon'da bir kerhanenin sıradan müşterileri 'piskopos' olur, 'hakim' olur, 'general' olur.
hizmetçiler'de hizmetçi kızkardeşler, bir yandan madam'ı öldürmeyi düşünür, bir yandan da bütün jestleri, konuşmalarıyla onu taklit edip dururlar. hatta madam için hazırladıkları zehirli çayı, kendisini madam rolüne iyice kaptırmış olan kızkardeşlerden biri içer ve ölür.
cezayir meselesini işlediği paravanlar'ın kahramanı said de, her ne kadar vatan haini gibi resmedilse de, isyancılarla sömürgeciler arasında gider gelir, hep ara bir bölgededir.
belki de genet, yapıtlarındaki bu muğlaklık sayesinde meramını, isyanını olabilecek en net haliyle anlattı. öyle olmasaydı öfkeye kapılan fransız ordusu, mesela paravanlar'ın gösterimleri esnasında defalarca sahneyi basar mıydı?
"Suçlu" kimliğine dair
kleptomani hastalığından ailesizlikten ve tecavüzcülerin külünden doğarak yazarlığa terfi eden hatta bu terfi etmeyi fransa'da dönemin en iyi saçmacı modernist düşünürlerinden biri olabilecek kadar ileri götürebilen çelimsiz adamdır genet. genet gibi adamlar efsane olmayı hak etmiş kişilerdir, yalnızca yeraltını sevenler değil bütün kamu tarafından takdir edilmelidir. çünkü genet gibi artık kayışını koparıp atmış adamlar için yapılabilecek tek iyilik budur. hali vakti yerinde jean paul sartre'ın; orhan pamuk karşısındaki fethi naci, dostoyevski karşısındaki belinski heyecanıyla genet'i bir aziz ilan etmesi ve genet'in bu tutuma koyduğu ters tavır genet'in tekliğinin ve açmazlarının bir kanıtıdır. seneler boyunca binlerce adamla birlikte olduktan sonra artık huzurlu bir hayatı hak etmeyeceğini görüp bütün absürd işlere girişip tam da kalenin surlarına çıktıktan sonra o surların üstünden atlamaya çekinmeyen orospular gibidir genet. çünkü genet suçu doğallık olarak almış, "anarşistim" demiş ve anarşizmin en iyi savunusunun ilkelerden hiçbir kayıp vermemek olduğunu görmüştür. misal, hollywood sinemasının tatlı yüzlerinden winona ryder'ın beverly hills'teki bir alışveriş yerinden sırf heyecan olsun diye bir elbise çalmaya kalkışması ya da ahmet altan'ın aldatmak romanındaki kadının misafire gittiği evdeki bibloyu çantasına atması ile genet'nin sürekli hırsızlıklara karışması, protestolara katılması, suç işlemekten çekinmemesi hatta bütün bu suç eylemlerini bir ödev bir huzur duygusu bir tatminiyet gibi yerine getirmesi arasında çok büyük fark vardır. suç genet'de hayattır ve genet tam bir amor fati savunucusudur. kitapları ve eylemleri dışında yanına daha fazla sokulamazsınız. bugün yaşıyor olsaydı genet ile arkadaş bile olamazdınız.
Bazı eserleri
(bkz: hırsızın günlüğü)
(bkz: açık düşman)
(bkz: gülün mucizesi)
(bkz: çiçeklerin meryem anası)
(bkz: balkon)
(bkz: hizmetçiler)
(bkz: giacometti'nin atölyesi)
jean genet, yeryüzünden gelip geçmiş en büyük serseri, hırsız, gay, cezaevi kuşu, firari ama olabildiğince büyük bir yazar, izlenimci ve filozoftur. kitaplarını okumak kişinin iç dünyasını geliştirir. kışkırtırken hüzünlendirir. olağanüstü bir serseridir. iyi ki yaşamış ve iyi ki eserleri bizlere ulaşabilmiş. yeraltı edebiyatının piridir. okumuş/tanımış olmaktan büyük kazançlar sağladığım ve beni edebiyata ve sanata doyurmuş gelmiş geçmiş en önemli sanatçılardan biri.
Final notu
madeleine gobeil - hiç içki içmediğiniz söyleniyor... neden?
jean genet - geçen akşam sartre ve simone de beauvoir'la yemek yiyordum, duble viski içiyorlardı. beauvoir bana şöyle dedi: "her akşam alkolde azar azar yitip gidişimiz sizi ilgilendirmiyor çünkü siz tamamen yitmişsiniz." alkolle küçük çaplı kendinden geçmeler beni pek etkilemiyor. ben uzun süredir uzun bir kendinden geçişte yaşıyorum.
kaynak: piçlik, ihanet, toplumun reddi ve yazı - madeleine gobeil ile söyleşi