Okutulan Siğil İyileşiyor mu?

Sizin başınıza gelmediyse bile çevrenizden birinden 'siğilimi okuttum, iyileşti' cümlesini mutlaka duymuşsunuzdur. Peki böyle bir şey olabilir mi?
Okutulan Siğil İyileşiyor mu?

her alternatif tıp tartışmasında farklı oyuncular ama aynı senaryo, aynı "vallahi ben de inanmıyordum ama" kıssaları...

o yüzden kıssa kıssa gidiyorum, bu şablonu her benzer konuya uyarlayabilirsiniz

0) metafizik-doğaüstü olgular, hayatlarımızla ilgili somut iddialarda bulundukları anda bilimsel metodun alanına girerler. yani gözlem ve deney ile, büyünün kendisini açıklayamazsın ama işe yarayıp yaramadığını ölçebilirsin.

1) oturduğunuz yerden şunu düşünün: eğer geleneksel bir metot -placebo'nun ötesinde- başarılı ve ucuzsa, geçerliliğinin tartışmasını bile yapmazdık çünkü modern tıbbın bunu gölgede bırakması için bir neden olmazdı. herkesçe açıkça kabul edilen bir olgu olurdu, tıpkı su çiçeği aşısının işe yaraması gibi. hem de daha da kesin, çünkü su çiçeği aşısının yararını insanlara kanıtlaması için sadece 40 senesi vardı, ve tanımadığın doktorlara güvenmek gerekti. oysa "okutmanın" kendini kanıtlaması için asırları vardı, ve halka daha yakın olan hocalara güvenmek yeterliydi. bu şartlar altında siğil okutmanın yararının hala anektodlardan ileriye gidememiş olması, kuşkuyu tavana vurdurmalı.

2) bu konulara genelde deneyip başarılı olanlar yazar, çünkü hem akıllarında bu yer etmiştir, hem de hevesleri yüksektir. siğilini okutup da işe yaramadığını görenin yazma ihtimali daha az, muhtemelen unutmuştur bile. dolayısıyla hikayeleri okuyunca bu yöntem olduğundan daha başarılıymış gibi gözüküyor.

3) placebo etkisini herkes biliyor ve bu küçümsenecek bir şey değil. yani hiç bir şey yapmamaya kıyasla, hacı hocaya gitmek gibi placebo etkisi yaratacak davranışlar işe yarayabilirler. ama modern hayatta "işe yarama" kıstasımız biraz daha yüksek, o yüzden bugün milyarlarca dolar harcayım geliştirdiğiniz ilaç, son testlerde placebo'dan daha iyi performans gösteremezse piyasaya sürülmüyor. hocanın duası da, bu ilacın içeriği gibi: ne olduğunun önemi yok. hoca rolünü iyi yapıyor ve okunulanı etraftaki kimse duymuyorsa, fransa milli marşını bile söyleyebilir (bu bir blind test olur, ama double blind değil, o yüzden hocanın çaktırmaması lazım).

placebo olduğunu bildiğimiz durumlarda bile placebo "işe yarıyor"

4) bazı hikayeler olayın placebo olmadığını anlatmak için, "ben de inanmıyordum"u vurguluyor. halbuki placebo sadece bilincinizle sınırlı değil, çevrenizin yaklaşımı, telkinleri de önemli. bilincin "eh hadi bakalım madem ısrar ediyorsun, seni mi kırıcaz" derken, bilinçaltı "ayy hadi inşallah" naralarıyla inliyor olabilir. tam da zaten bu tip telkinlerde bulunacak aileler, o yöntemleri denemeye daha yatkın olduklarından, placebo kendi kendini yaratmış oluyor.

5) zaten tek mantıklı açıklama placebo da değil: "ilaç aldım geçmedi, okuttum 1 hafta sonra geçti" diyenlerin siğili belki okutmasalardı da 1 hafta sonra geçecekti. belki ilaç yeni tesir etti. belki hayatlarındaki başka gelişmeler bünyede değişikliğe neden oldu. bu "belkiler" olmasın diye kontrol grubu diye bir şey icad edilmiş zaten. insanlığın bilgisi anektodlar üzerinden ilerlemiyor, çünkü anektodların kontrol grubu yok.

6) hikayelere şöyle bir göz gezdirince anlaşılıyor ki "siğili okutmak" diye tek bir şey yok. yaraya yaprak süreni, iğneyle patlatanı, dal yalatanı, bitki yedireni, fantazilerde sınır yok maşallah. bazı yöntemler birden fazla değişken içeriyor (diyet, yaraya sürülenler), dolayısıyla siğili geçirenin "okuma" değil de bunlar olması olası. o yüzden iyi deneylerde bir tek değişken olur, aynı anda 3-5 ayrı şeyi değiştirip denemezsin.

7) bunu islamla veya ateizmle bağdaştırırken dikkatli olmak lazım. büyü islamın bir şartı değil (hatta allaha şirk koşmak olarak yorumlanabilir), aynı zamanda bir tanrıya inanmamak da batıl inançlara sahip olmamayı veya kritik düşünceyi öğrenmiş olmayı garantilemiyor. hrıstiyan dünyasında, perilere, cadılara, büyüye olan inanç 1900lere kadar epey sağlamdı, bugün ise dalga geçilecek bir şey, ama hrıstiyanlık aynı oranda bir düşüş yaşamadı.

8) yukardaki dünyevi nedenlerin açıklayamadığı bir okutma gücü olsaydı, benzer yöntemlerin siğil gibi dandik şeyler yerine aids tedavilerinde, ebola aşılarında, alzheimer hasarının onarımında da görmeyi beklerdik. eğer hoca en az level 30 ise, kırılan kolun iki günde iyileşmesi, kopan bacağın yeniden çıkması, tıkanık kalp damarlarına anjiyo da mümkün olmalıydı.

gelelim kıssadan hisseye

kendini şüpheci olarak gören herkes, kendine şu soruyu sormayı alışkanlık haline getirmeli: "buna inanmam için ne olması lazım, ne görmem lazım?" bunu bir nevi beyin jimnastiği olarak görün.

buna bir cevap bulamıyorsam, o zaman benle tartışmak tam bir zaman kaybı olur, çünkü kararımı vermişim ve olası her yeni veriye aklımı kapatmışım. bu bağnazlığın tanımıdır.

son maddeyi biraz da bu yüzden yazdım: o örneklerin bir kısmı da gerçekten telkinle, büyüyle, reikiyle, tai chiyle, kung fuyla, kung pao chickenla tedavi edilirlerse bu dikkatimi çekerdi. bu noktada ilk maddede anlattıklarımı uygulaması olan bir kaç soru sorarım:

- bunun kontrollü bir deneyi yapılmış mı?
- deney double blind mı?
- örneklem yeterince büyük mü?"

bunlara da cevap olumluysa evimdeki richard dawkins kitaplarını yakarım önlem olarak, sonra sonuçların güvenilirliğini sorgulamaya başlarım:

- deneyin finansmanı kimden gelmiş?
- sonuçlar saygın bir yerlerde yayınlanmış mı?
- ve en önemlisi, bu sonuçları aynı yöntemlerle tekrarlayan bağımsız bir grup olmuş mu?

bunlar da tamamsa, bir daha hastaneye falan gitmem, sağlık sigortamı iptal ederim. en yakındaki hacı hocaları bana gerçek zamanlı gösteren ve onlara yorum bırakmamızı sağlayacak bir aplikasyon geliştirip köşeyi dönerim 

Kadın Futbolunun Yasakları Aşarak Ses Getirir Hale Gelişinin Öyküsü

Kadın Milli Futbol Takımımızın 10 Numarası Melike Pekel'in İlham Verici Hayat Hikayesi