Orada Yaşayıp Çalışan Birinden: Hollanda'da Yaşamın Sıkça Bahsedilmeyen İnce Detayları

Hollanda'da yaşam şartları nasıl? Türkiye'den, Almanya ile birlikte en çok göç alan ülke hakkında derin gözlemler.
Orada Yaşayıp Çalışan Birinden: Hollanda'da Yaşamın Sıkça Bahsedilmeyen İnce Detayları

kimseye "gelmeyin, burası düşündüğünüz gibi değil" demeyeceğim. çünkü türk vatadandaşı arkadaşlar için diğer seçenek türkiye olunca... neyse. size bisikletlerden, ingilizceden ya da "ot"tan da bahsetmeyeceğim (belki biraz).

- öncelikle ben hollandalıları zeki bulmuyorum ya da ben hep salaklarına denk geldim. çok eğitimliler, hepsi eğitimli. valla eğitim kalitesi mi yoksa batının kendi eğitim sistemini abartması mı emin değilim ama bir şeyler eksik. gene de saygılılar, ayrımcı değiller, gelecek kaygıları yok. kanunları biliyorlar ve uyuyorlar. fazlasıyla özgüvenliler. gereğinde fazla hatta. yalan söylemiyorlar. ihtiyaç da duymuyorlar. ama fazla cimri ve paragözler. para ile ilgili çok fazla konuşuyorlar. kendi tarihlerini bilmiyorlar. benim görebildiğim kadarıyla bizim gibi pratik zeka değiller. korelasyon kuramıyorlar. olasılık dışını düşünemiyorlar. sorumluluk istemiyorlar. savaş falan deyince şoke oluyorlar. çünkü kendi balonlarının dışında sistemin nasıl işleyebileceğinin, insanların birbirlerine neler yapabilme potansiyelinde olduklarını bilmiyorlar. hayat tecrübeleri bizim imrendiğimiz ama geç de olsa burda ulaşamayacağınız şeyler değil. bu yüzden ben hollandalıları pek ciddiye alamıyorum. çünkü genel olarak hepsinin çocuk zekası/olgunluğunda olduğunu düşünüyorum. bunun dışında almanlar kadar katı ya da disiplinli değiller. hatta ben gevşek buluyorum kendilerini iş hayatında. ben çok fazla işimi konuşarak yaptırdığımı, cezadan yırttığımı biliyorum.

ırkçılıkla hiç karşılaşmadım

zaten kendileri de avrupa'nın en liberal yeri olduğunu idda ediyorlar. hollandalılar sizden bireysel olarak hoşlanabilirler ama toplum olarak ne türklerden ne diğer göçmenlerden hoşlanıyorlar. ama en yakın arkadaşı faslı olan bir sarışın hollandalı görmek garip değil. ama sarışın hollandalı'nin o faslı ile arapça konuşması. işte o garip... faslıyı karşına alıp sorsan fas'tan "hollanda daha fazla göçmen alsın mı" diye, almasın der. anarşizmden merkez sağcılığa geçiş çok hızlı oluyor vatandaşlığınız varsa. mesela rotterdam'da hollandalı göremezseniz çünkü şehirde çok fazla göçmen olduğundan hollandalılar tercih etmiyor. aynı zamanda rotterdam merkez avrupa'da gördüğüm en çirkin yer olabilir. teşekkürler almanya. neyse toplam 18 milyonluk nüfusun en az 5 milyonu yabancı kökenlidir herhalde. ancak gün geçtikçe göçmen nüfusu artıyor. 5 yıllık vatandaşlık süresini değiştirip kendilerini biraz kapatacaklardır diye düşünüyorum gelecek 10 yıl içerisinde. bence bastırılmış bir ırkçılık var. ama daha önce bu topraklar gerçek ırkçılığın ne demek olduğunu, insanların evlerinden alındığına şahit olduğu için asla yüz üstüne çıkmıyor. ekonomi kötüye gider, göçmen nüfus artmaya devam ederse her zaman ki ilk suçlu çoğunluğu müslüman olan göçmenler olacaktır.

göçmenler

ben şahsen hollandalı türklerden hoşlanmıyorum. akp profili var zaten çoğunda. çok az muhatap oldum. elimden geldiğince de uzak duruyorum. zaten çok zengin türkler illegal işlerle çok haşır neşirlermiş. polis dokunmuyor ama biliyormuş bla bla klasik türk mafya muhabbeti işte. necessary evil'ı gibiyiz avrupa'nın. gene de türk sayısı bayağı fazla ve hem kültürlerini hem de toplumu iyi ve kötü şekilde düşündüğümden fazla etkilemişiz.

polis

bu ülkede en az korkmanız gereken grup. ırkçısına denk gelebilirsiniz ama nihayetinde polis de belediye memurudur. bir yere kadar gücü vardır. ben ilk yılımda polis tarafından 4 kez yolda yürürken çevrildiğimi bilirim. 10 yıldır burda olan arkadaşlarım bunun mümkün olmadığını söyledikten sonra bakayım dedim ne kadar ileri gidebiliyorum ve 4. seferde kendimi polise eve attırdım. polis gibi polis işte. sarhoş göçmeni evine kadar götürüyor. yardımcı kadın polisin ilk gece nöbetiymiş. hafif bir şeyler görsünmüş.

trafik

amsterdam'da bisiklet kazasında ölme ihtimaliniz araba kazasında ölme ihtimalinizden daha yüksektir. gene de bu kesin sizin hatanızdır. büyük ihtimal bisiklet yolunda duruyorsunuzdur. burda trafik ile ilgili görmekten en çok hoşlandığım şeylerden biri; 20-25 tane 9-10 yaşlarında çocuğun bisikletlerinin üzerinde birbirleri ile yarışarak, koca bir sokağı kapatarak bağıra çağıra dalgalı bir okyanus edasıyla okula gitmelerini izlemektir. bu sırada onlarca araba çocuk sürüsünün en sonuncusu yoldan uzaklaşıp güvende olana kadar kornaya basmadan bekler çünkü o binlerce euroluk arabalarının içindeki insanlar da bir zamanlar o çocukların yerindeydi ve belli ki o zaman da kornaya basılmamış; şimdi de basılmıyor. ha çocuklar mı? onlar durumun farkında bile değiller. türkiye'de ise insanlar "avrupa'da yaya geçidinde tak diye duruyorlar.burda niye durmuyorlar" der. sonra türkiye'ye gelince kendisi durmaz. önce başkalarından bekler ya da başkası yapmıyor diye kendisi de yapmaz. niye yapsın ki?enayi mi?medeni mi?


ekonomi

bize göre inanılmaz bir seviye elbette. ama 2021'i 5.5% enflasyon ile kapattı.

Bu yazı 2022 tarihli.

40 yıl sonra ilk. mart enflasyonu yüzde 11'in üzerinde. avrupa'nın en yükseği. benzin son 3 yılda yüzde 50'ye yakın zam yedi. gıda ürünlerine de zamlar yavaş ama kesin olarak geliyor. enflasyon planları büyük ihtimal almanya ne yaparsa onu yapmak. emlak piyasası delirmiş durumda bu yüzden. ev fiyatları uçuyor çünkü enflasyon 5-10 iken yüzde 2 ile kredi alabiliyorsun. 30 yıl sonra evlerini hollandalılar asset olarak kullanıyor. bu dakikadan sonra eski fiyatlar asla geri de gelmez. çünkü kimse aldığından düşük fiyata satmak istemez. üstüne fiyatların artacağından da herkes emin. international'lar her türlü geliyor ve gelecekler. zaten teklif verme mantığı işlediğinden ev almak tam bir kumar. bu da enflasyona katkı sağlıyor. kira geliri ile geçiniyor bir kesim. 500 euro ödeyerek ev alabilirken neden kalıcı olmayı düşünen biri 1500 euro kira versin değil mi?deli miyim ben? konya kadar ülkede 18 milyon insan yaşıyor. ülkenin belli bir kısmına orman, bir kısmına askeri, enerji, su, gaz tesisleri, rüzgar santralleri, endüstriyel tesis, havalimanları, limanlar; önemli bir kısmına tarım arazisi, bir kısmına da su yolları yüzüden konut yapılamıyor. ülkede toprak kalmamış anlayacağınız. tabii ki bunlar bahane değil. dikey mimari diye bir şey var. ancak şu an şu kadar ev yapacaz deseler o evlerin bitmesi 10 yıl. durum vahim. bu yüzden kısa süreliğine gelenler, ülke içinde taşınmak isteyenler, uluslararası öğrenciler zor durumda. geçtiğimiz yaz gröningen'de ögrencileri parklardan topluyorlardı. o yüzden kalacak yeri ayarlamadan asla gelmeyin. çok zor durumlara düşebilirsiniz. üniversiteler bile bu çağrıyı yapıyor. hükümet bir iki yıl içinde gelecek uluslararası öğrenci sayısına kota koyacakmış. bu bilgi de burada dursun.

öğrenci demişken...

bachelor veya masterdan sonra kalmayı düşününler, geçtiğimiz yıl ülkede işsizden çok iş vardı, öyle düşünün. ha bu işlerin içinde kuryelik de var ama olsun. eğer iş konusunda seçici davranırsanız bulamazsınız. kendi istemediğiniz, bilmediğiniz alanlarda da işlere başvurursanız daha kolay iş bulabilirsiniz. ben şahsen her türlü insanı gördüm. hukuk masterı yapıp geri döneni, hukuk doktorası yapıp küçük bir hochschule'de ders vereni, doktoraya girmek için 1 yıllık masterın üstüne 2 yıl research masterı yapanı ve gireni, 3 yılın sonunda iş bulamayıp geri dönen odtü mezunu bulgaristan pasaportlu satışçıyı, daha masterı bitmeden bankada iş bulanı, insan kaynakları masterı yapıp amsterdam'da küçük bir firmada iş bulanı, hukuk masterı yapıp "ben burda kalıcam lan" diyip bir yılda python öğreneni...farklı farklı hikayeleri var herkesin. kimi masal kimi kabus. benim şahsi tavsiyem özellikle kurumsal hayatta ilerlemek isteyenler finans ya da data science master'ı yaparlarsa çok rahat iş bulurlar. maalesef hukuk, pazarlama, psikoloji, iletişim, insan kaynakları ya da operasyonel bla bla okuyanların işi zor. ama dediğim gibi iş çok. bulmak isteyen bulur, kalmak isteyen kalır. ama kendi alanınız dışına da hazırlıklı olun. iş hayatının sadece iş hayatı olduğunu ve permanent kontratla biraz zor kovulacağınızı hatırlayın. saydıklarım arasındaki en sözel bölüm olan hukuka ayrı bir parantez açalım. eğer dili bilmiyorsanız, iş bulmanız çok zor. neden hollandalı inanılmaz paralar döktüğü avukatla ingilizce konuşmak istesin? bu gitsin, başkası gelsin der. ingilizce konuşabilmeleri, konuşmak istedikleri anlamına gelmiyor.en fazla pre-legal olabilirsiniz. 2500-3000 euro alarak yaşarsınız.

doktora öğrencileri

önce kötü tarafları; her yerde olduğu gibi doktoraya girmek zor. çıkmak da zor. ama çıkıp ülke içinde akademi de iş bulup kalmak çok çok ama çok zor.... maalesef burda flemenekçe işin içine giriyor. zaten kadro zor açılıyor. covid'le beraber işler online'a dönünce daha da zor kadro açılıyor artık. doktora öğrencileri de akademikler de yoğunluktan şikayetçi. eğer kadro var ve iki iyi bir adaydan biriyseniz, flemenkçe bileni tercih ediyorlar. üniversite de sonuçta özel bir kuruluş ve öğrenci aslında flemenkçe konuşmayı tercih ediyor. bu arada öğrencilerin feedbacklerini çok ciddiye alıyorlar. doktora sırasında kovulma riski ciddi. kısaca çok iyi bir aday olmanız gerek doktora için. tercihen ingiltere ya da hollanda master derecesi. 3 yıl önce gerçekten 1500-2000 euro gibi maaşa çalışıyordu doktora öğrencileri. bölümden bölüme, şehirden şehire, üniversiteden üniversiteye bile değişebilir tabii bu. şu anda bu parayla geçinemezsiniz. ama zaten maaşlar da artmış duyduğum kadarıyla. iyi tarafları; 4-5 yıl sürüyor. ama her yıl feedback'e bakıp uzatmalı. ingilizce. bir saygınlığı var. en önemlisi 5 yılın sonunda vatandaşlığa başvurabilirsiniz eğer ülke içindeki varlığınızı en az 6 ay daha başka bir kontratla ile uzatabilirseniz ve flemenkçeniz belli bir seviyenin üzerindeyse... doktora zor gerçekten. yazarken daraldım. bu kısa hayat doktoraya değmez ve tavsiye edilmez.

türkiye'den gelmek isteyenler, vizeciler...

website burada ama ben size çok hızlı özet geçicem. mantık çok basit aslında. hollanda devleti diyor ki şirketlere "sen bu işi yapacak adamı ülkede içinde bulamadın mı?" şirket de diyor ki "bulamadım". devlet de diyor ki "o zaman çok nadir bulunan bir iş ya da kişi olmalı. o zaman o insana en az şu kadar maaş ver" diyor. ama o maaşı işte her şirket veremiyor. çünkü piyasanın üzerinde bir maaş zorunluluğu var. asgari net 1100 euro mu ne. ama kimse 1100 almıyor. kasiyer bile 1600 alıyor. devlet de net 4000 euro ver diyor mesela. o maaşı da her şirket vermiyor. genelde yazılımcılar ya da üst seviye manager transferleri gördüm ben genelde. ama bundan daha da önemli bir nokta var. 4000 euro maaş alacaksanız, bu en kötü ilk yılın sonunda permanent contract'a sahip olacaksınız demektir. bu da bir kovulma durumunda tazminat hesaplaması sizin emekliliğinize kalan yıllar üzerinden hesaplanır. çünkü siz emekliliğinize kadar çalışacaksınız diye anlaştınız en başta. para konuşulur, anlaşılamama durumunda mahkemeye gidilir ve çalışan kazanır. bu tutarlar şirketler için ciddi bir risk oluşturuyor. adamı atsan atamazsın, satsan satamazsın. bir de hollandalıların sorumluluk almak istemesini eklerseniz ancak sizin kariyerinizden eminlerse o zaman sizin için risk alırlar. bunlara bir de maalesef türkiye'nin itibari, üniversite kalitesinin yüksek olmaması ve çalışanların yeterince kaliteli olmaması gibi nedenleri eklersek türkiye'den iş bulmak için gerçekten çok nadir şeylerde çok iyi olmanız beklenir. python mesela ya da cpa'yi olan bir muhasebeci ya da sap consultant. devlet bir şekilde ekonomime anlamlı bir katkı yap diyor kısaca. bunu istersen bir şirketten maaş alarak yap istersen kendi işini kur ve vergi ver. ama bir şey yap diyor. ama belli bir tutarın üzerinde tabii ki...özellikle mühendis ve designer arkadaşların linkteki start-up, girişimci vizelerini incelemesini tavsiye ederim.

coğrafya kader mi bileyemeceğim ama belli ki ekonomideki dolaysız ve dolaylı rolü büyük

eğer nüfusun çoğunluğu ingilizce bilmese aç kaldırdık diyen hollandalılar var. hollanda'nın hem almanya hem ingiltere arasında kalması, ikisiyle de organik ilişkisi olması, flemenkçenin her iki dile de çok yakın olması tarihsel ve coğrafyasal bir sonuç. üstüne bir dil daha koyduklarını düşünün. böyle bir iletişim dezavantajını ancak sizin dilinizi önemli görürlerse yani kısaca zenginseniz tersine çevirebilirsiniz. ülkenin avrupa'nın en büyük limanına sahip olmasının çok büyük rolü var bu zenginliğin oluşmasında. tabii ki limanın orda olmasının nedeni de konumu ve malların ve sermayenin akış yönü. bu yüzden bunu gerçekten belirtmek istiyorum. bizim bu insanların zenginliklerini anlayabilmemize imkan yok. inanılmaz küçük bir kasabada yaşadığınızı düşünün. 6-7 odalı, bahçeli evinizi, köpeğinizi, çocuğunuzu, 1000 euroluk prada ayakkabınızı, kapının önündeki son model 50 bin euroluk mercedes'inizi ve havanın haftalar sonra açtığını bu yüzden işe gitmek vazgeçtiğinizi, akşama amsterdam'daki parti planını yapmaya başladığını hayal edin. hayat gerçekten çok basit bu insanlara. ama benim aklım almıyor. neden o kasabadasın be adam? neyse zenginliklerine geri dönersek. bize zenginlik olarak gelen şey aslında bizim fakirliğimiz. hollandalı bağdat caddesinde apartman alıp yıkıp yerine ev yapar. biz ise 20 aile o apartmanda beraber yaşarız. çünkü paramız o arsayı karşılamaya, evi yaptırmaya yetmez. bu bizim toprağımızın ve paramızın değersizliğidir ki o da kendisine olan taleple alakalı. kimsenin umrunda değil türk lirası. türkiye'de her şeyin fiyatı dolar bazlıdır. her şeyin ama...

sağlık

tüm hastaneler özel ve sağlık sigortası yaptırmak zorunlu. aksi takdirde cezası var. istemiyorum sizin sağlık sistemizi diyemiyorsunuz. bu size ne anlatıyor? buna rağmen hollanda'da asla doktora gitmeyin. hadi gittiniz asla ama asla ameliyat falan olmayın. hadi onu da oldunuz. önce yaşadığınız için şükredin. sonra gidip türkiye'de doktora baktırın her şey yolunda mı diye. sizi 3 hafta sonra arayıp hata yaptık, hemen hastaneye gelmezseniz öleceksiniz diyebilirler. yemin ederim atam çok doğru demiş. türk doktorları buraya. hollandalılar oraya.

iş hayatı

ben türkiye'de çalışıyorsan, burada yatıyorum. burada çalışıyorsam, orda s*kiliyormuşum. her şeye rağmen başarılı olduklarını düşünmüyorum. bence hatta çok kötü iş yapıyorlar. malum kovulmak çok zor. ondan bence salıyorlar bir noktadan sonra. ama ingilizce bilmeleri, lokasyonları, özgürlük, demokrasi yüzünden elbette ki tercih ediliyorlar. internationallar inanılmaz bir kalite katıyor. özellikle benim gördüğüm kadarıyla bizler gerçekten çalışkan, çözüm odaklı ve netiz. onlarca kişi yüzde 30 kuralı tartışmış. işim yok ama okumadım yazılanları, üşendim. ama üşenmedim bu tipler için terim ürettim: white dutch. türk, beyaz tenli, hollandalı sanılabilen, çoğu işini ingilizce yapan, vatandaşlığı almış ya da almak üzere olan, topluma asimile olmuş, hem türkiye hem de hollanda'nın her şeyinde uzman olduğunu sanan, sosyal bilimci olmadan siyasetten tut, türkiye'deki iş hayatına kadar çoğu şeyde çok özgüvenli konuşan, tercihen itci ya da mühendis ve türkiye'de hiç çalışmamış ya da az çalışmış insanlara diyorum. siz gerçekte hollandalı değilsiniz ve asla gerçekte de olamayacaksınız. kendi balonunuzda düşüncelerinizin dinlemesi, onların doğru olduğu anlamına gelmez. hala dünya türk'ün etrafında dönüyor sanıyoruz. yüzde 12 enflasyon var. ülkede ev sıkıntısı almış başını gitmiş. dışardan gelenlere verilen yüksek maaşlar nedeniyle hollandalılar ev kiralarını yükseltmiş. şirketler, zenginler tüm evleri elinde tutuyor. sermayenin keyfi yüzüden 10 yıllık bir jenerasyonun borç ve evsizlik nedeniyle zarar göreceğini düşünülüyor. türk it'ci buraya gelip "biz hollanda'ya hollandalılardan daha fazla yarar sağlıyoruz. yüzde 30 kuralı asla kalkmamalı. hollanda expatları tutamaz. bizsiz biter hollanda" demiyor mu... deliriyorum. serf medeniyet görse de vizyonu her zaman serf kalıyor maalesef...1 milyon expat gitse hollanda bir rahatlar inanamazsınız. kimseyi tutan yok. hatta o kadar gitmenizi istiyorlar ki...

zaman

mavi ekran... bence burda zaman daha yavaş geçiyor. kimse bir yere koşturmuyor. geç kalsan da kimse dert etmiyor. trenler zamanında kalkıyor. iptaller nadir yaşanıyor. ezan yok, korna yok, bağıran insanlar yok. iç sesinizi çok fazla duyuyorsunuz. mart itibari ile geceler iyice kısalıyor. gündüz uzuyor. gece geç geliyor. gün erken başlıyor. ben çok fazla spor yapmalarını da sigarayı da buna bağlıyorum. günler o kadar uzun geliyor ki işten 5'de çıkıp 5.20'de evde olunca ne yapacağını şaşırıyor insan.

enteresan bilgiler

eindhoven gibi bir şehirde iki kocaman şirketin tek başlarına enflasyon yarattığını söylesem inanır mısınız? phillips ve asml el ele vermişler o kadar çok insanı aynı yerde o kadar yüksek maaşla işe almışlar ki şehirde yer kalmamış.ne kadar ana maddesi 1900'lerin başında bulunmuş olsa da, ecstasy hollandalıların 1980'lerde amsterdam geceleri için icadıymış. kuzey brabant denilen ve rotterdam ile antwerp'in arasında kalan bölge ecstasy üretimin dünyadaki merkeziymiş. en büyük alıcısı da avustralya'ymış. krallık statüsüne napolyon sonrası geçilmiş. onun öncesinde her zaman cumhuriyetle yönetilmişler. belçika'daki flaman bölgesi krallık kurulması üzerine isyan edip ayrılmış. avrupa'da "türk gibi sigara içmek" diye bir laf varmış. tuppleware ile çok gurur duyuyorlar. alt tarafı saklama kabı halbuki. python da iki hollandalının elinden çıkmış. güney rotterdam, hollanda'nın en tehlikeli yerlerindendir. kredi kartı olan insan yok sanırım. burnout sendromu inanılmaz yaygın. ama doktorlar göçmenlere güvenmediğinden çoğunlukla hollandalılar alıyormuş. raylara atlayarak intihar etmek yaygın. çiftçiler gerçekten çok zenginler. lalenin anavatanı hollanda değil, türkiye'dir. türk marketinden almadığınız ekmeklerin hepsinde domuz jelatini varmış. boşanma oranları garip bir şekilde yüksek. -evet biliyorum kadınlar da erkekler kadar özgür. ama gene de.- şimdiki kralın babası savaş öncesi almanya'da nazi partisine üyeymiş. sigaraları çok güzel ve türkiye'den bu kurla bile daha ucuz. halk arasındaki tüketimin artışından dolayı 1950 ya da 60'larda liberal parti tarafından yasallaştırılmış. o zamandan beri iktidara gelememişler. federal ve lokal yasaların arasında uyuşmazlık varmış.bu da vergi kaçırma ve uyuşturucu ticareti olarak geri dönüyormuş. ama hala son söz belediye başkanlarında. nüfusun yüzde 10'u içiciymiş. yüzde 25'i en az bir kere denemiş. bazı belediye başkanları bu sosyal deney bitsin derken; bazıları torbacılar ortaya çıkar -sanki şimdi yokmuşlar gibi- böylesi daha iyi diyormuş. avrupa'nın en uzun boy ortalamasına sahip olmalarına rağmen basketbol yok gibi bir şey. kanser oranı en yüksek avrupa ülkesiymiş. bu yüzden vejeteryanlık, veganlık inanılmaz seviyelerde. etlere sanırım yabancı madde basıyorlar. bu da kansere neden olmuş. etlerin tadı gerçekten bir garip. frisia bölgesindeki kanalların hepsi donduğunda ülkede resmi tatil ilan edilip buz pateni yarış yapılıyormuş. en son 1997 yapılmış. bu yarışı kazanlar ülkede inanılmaz saygı görüyorlar. frisia deyince bu bölge aynı zamanda deprem bölgesiymiş. bu yüzden ev fiyatları ortalamanın altındaymış.bir de gaz projesi ile ekolojik hayatın bitme tehlikesi var tabii. 3. william aslında hollanda kralıymış, kanalı geçip ingiltere'yi fetih etmiş ve ingiltere kralı olarak hayatına devam etmiş. schipol havalimanının zemini doldurmaymış. tam orda hollanda-ingiltere deniz savaşı yapmış. ülkenin en muhazafakar ve ingilizce ve hatta flemenkçe ile bile insanlarla anlaşmakta zorlanabileceğiniz bölgesi urk isimli kasabaymış. bunun nedeni de kasabanın 1940'lara kadar ada olmasıymış.

son.