Osmanlı Devleti'nin Uzun Süre Devletin İçine Sızan Paralel Yapısı: Kadızadeliler

Osmanlı döneminde de hitabeti güçlü birinin eğitimsiz kitleleri peşinden sürüklediği görülebiliyordu. İşte bunların en ünlülerinden biri, kadızadelileri anlatan bir yazı.
Osmanlı Devleti'nin Uzun Süre Devletin İçine Sızan Paralel Yapısı: Kadızadeliler

kadızadeliler... istanbul ahâlîsinin ikiye bölündüğü, camileri bile " burası sizin camidir, burası bizim camidir! " diye pay ettikleri, kadızade mehmed efendi'yi dinlemek için günler öncesinden ayasofya'ya gelip orada yatıp kalktıkları bir dönem düşünün. bu dönem, o dönemdir.

ey hazirûn! 17. yy.'da payitaht'ta o güne dek osmanlı imparatorluğu'nda görülmemiş bir selefî topluluk peydah olmuştu: kadızadeliler!

mutasavvıfları ve özellikle devrin büyük âlimlerinden abdülmecid sivasî efendi ve müridlerini hedef alan bu hareketin lideri kadızade mehmed efendi idi.

yazının devamını okumadan önce selefîyye nedir bir okumak isterseniz


kadızade mehmed, 1620'li yıllarda istanbul'a gelmişse de fikirleri önceki asırda yaşamış olan ve hocalığını da yapan imam birgivî'den gelmekteydi. birgivî, 16. yy. osmanlı ulemâsının önde gelen isimlerindendir. asıl adı takiyyüddin mehmed'dir. aslen balıkesirlidir ancak birgi'de 10 sene boyunca medrese hocalığı yaptığı için bu isimle meşhur olmuştur.

birgivî, henüz istanbul'da adı duyulmamışken görev yaptığı çeşitli medreselerde o güne dek halkın pek de işitmediği şeyler söylüyordu:

türbeler kapatılmalı.
para ile kuran okutulmamalı.
savaş zamanı dışında çalgı dinlenmemeli.
camiler tek minareli olmalı gibi.

rahmetli yılmaz öztuna, "osmanlı imparatorluğu ne şeriatla yönetilen bir devlettir ne de laik bir devlettir!" derken çok haklı idi ve eklemekteydi: "şeriat ile yönetilen son devlet hz. ali'nin devleti idi!" ne kadar doğru bir tespit!

osmanlı imparatorluğu da öncülü, çağdaşı ve ardılı olan nice islam devleti'nin yaptığı gibi çeşitli hile-i şeriyyeye başvurmaktan kaçınmamıştı. hindistan'da hüküm süren türk - islâm devletlerinde ulemânın hinduları da ehl-i kitaptan saymaları gibi! bunlardan birisi de para vakıfları ve faiz konusuydu. birgivî ve dönemin şeyhülislamı ebussuud efendi arasında çok büyük tartışmalar yaşanmıştır bu sebeple.

imam birgivî, bu görüşlerini 1328'de ölen ibn teymiye'ye dayandırıyordu.

anadolu insanı ise gerek şamanizmden gelen alışkanlıkları gerekse anadolu'nun moğol istilası sonrası oluşan günümüzde dahi etkisini devam ettiren tasavvufî kimliği sebebiyle birgivî'ye pek destek çıkmadı. hâl böyle olunca birgivî, istanbul'a geldi. 1573 senesinde de öldü.


bir asır sonra ise istanbul'da başka bir vaizin ismi dilden dile dolanmaya başladı: kadızade mehmed efendi

kadızadeliler adını alan bu topluluğun fikirlerini dayandırdıkları en önemli eser imam birgivî'nin vasiyetnâmesi idi. kadızade mehmed efendi küfür ve dinsizlik alametleri olarak vaazlarında şunları söylüyordu:

camilere birden fazla minare yaptırmak.
kaşıkla yemek yemek.
tekkelere gitmek.
kuran-ı kerim'in, ezanın ve tekbirlerin makam ile okunması.
mevlevîlerin semayı ibadet kabul etmesi. (tahta tepenler, düdük çalanlar diyerek aşağılamıştır.)
mevlid okunması.
türbelere adakta bulunmak.
hz. muhammed'in babası abdullah'a hürmet gösterilmesi.
tütün, alkol ve kahve içilmesi vb.

kadızadeliler, müslümanların tıpkı asr-ı saadet'teki gibi yaşamaları gerektiğini, bunların dışındaki her şeyin bid'at olduğunu ileri sürmekteydiler.

ayasofya'da vaazlarına devam eden kadızade mehmed'in ünü çevre illere kadar gitmişti. dönemin padişahı sultan dördüncü murad'ın da desteğini alan kadızadeliler gittikçe daha da sert bir tutum içerisine girince halvetî şeyhi abdülmecid sivasî ve müridleri, kadızadelilere karşı koymaya başladılar. bu sebeple de kadızadelilerin karşısında duranlara sivasîler denir oldu.

bu tartışmalar şu üç ana başlık altında sürdürülmekte idi

- sufîlerin gerçekleştirdikleri sema, devran, zikir ve musikînin caiz olup olmadığı.

- tütün, kahve vb. içmenin caiz olup olmadığı. el etek öpme, salavat getirme, kandil gecelerinde toplu ibadet etme gibi davranışların caiz olup olmadığı.

- ezanın makamla okunmasının, hızır'ın hayatta olduğuna inanılmasının, muhyiddin arabî'nin kâfir sayılıp sayılamayacağının, kabir ziyaretlerinin caiz olup olmadığı vs. konularda yani tasavvufî, dinî ve içtimaî meseleler üzerinde yaşanan bir tartışma ortamı vardı.

sultan dördüncü murad, kadızadelileri açıkça destekliyordu. zaten böylece devlet içerisinde dönemin paralel yapısını kurmuşlardır. padişahın işine geliyordu kadızadelilerin görüşleri. böylece padişah kahvehaneleri kapatmış, tütün, içki vb. içenlerin öldürüleceklerini ilan etmişti.

evliya çelebi, kadızadeliler ile ilgili şöyle bir hikâye de anlatmaktadır seyahatnâme'de:

kadızâdeli tireli hacı mustafa, satın aldığı bir şehnâme'deki minyatürlere bakıp "resim haramdır" diye bağırmış; minyatürlerdeki insanların gözlerini oyup boğazlarını çizerek sözde boğazlarını kestiğini belirtmiştir. daha sonra da kitabı satın aldığı esnafı para vermeden kovmuştur.

tabi esnaf parasını alamayınca durumu valiye bildirir. paşa, bu güzide eserin geldiği hâli görünce üzülmüş ve kitabı divandakilere de göstermiştir. divandakiler hep birlikte tireli hacı mustafa'ya beddua etmeye başlarlar ve kadızadeli hemen orada falakaya yatırılır.

kadızade mehmed efendi ve abdülmecid sivasî vefat ettikten sonra da peşinden gelenler tarafından bu tartışmalar sürdürülmüştür ancak 4. mehmed'in sadrazamlarından boynueğri mehmed paşa, "devlet işlerinde ulema ve şeyhlere danışmak ne demektir?" diyerek cümlesini saraydan uzaklaştırmıştır. bu dönemde kadızadeliler eskisi gibi etkili olamamışlarsa da 1656'da köprülü mehmed paşa sadrazam olunca yeniden ortaya çıkarlar.


köprülü'nün sadrazamlığının 8. gününde kadızadeliler, istanbul'daki taraftarlarıyla birlikte silahlanıp ayaklandılar

köprülü'ye de isteklerini belirttiler:

istanbul'daki bütün tekkeler yıkılacak!

tarikatlerin şeyhlerine tasavvufu terk edip iman etmeleri söylenecek, kabul etmeyenler öldürülecek.

peygamber'den sonra ortaya çıkan bütün bid'atlardan vazgeçilecek.

hanedanın ve saray ahâlîsinin yaptırdıkları tüm camilerin birer minaresi dışında hepsi yıkılacak.

tabii ki köprülü bu istekleri reddeder ve onları son kez uyarır. ancak isyandan vazgeçmeyen kadızadeliler, ortalığı karıştırmaya başlayınca köprülü'nün emriyle kadızadelilerin liderleri üstüvanî mehmed efendi, türk ahmed ve divane mustafa yakalanarak kıbrıs'a sürgün edilir. kadızadelilerin hepsinin mallarına el konur."bir dönem devlet tarafından desteklenen bu yapı, sonrasında yine aynı devlet tarafından kalkışma yaptıkları gün bitirilir." demeyi çok isterdim ama bitmez.

fazıl ahmed paşa'nın sadrazamlığı döneminde sürgündeki vanî mehmed efendi affedilir ve istanbul'a gelir. burada tekrar vaazlarına başlar. kadızâdeliler devlet içerisinde yeniden güçlenirler. hatta padişah, vanî mehmed efendi'nin etkisiyle birçok tekkeyi yıktırmış; mevlevî semalarını, tütün ve içkiyi, mazar ziyaretlerinde bulunmayı yasaklamıştır.

daha sonra devlet ikinci viyana kuşatması'na karar verir. başta vanî mehmed efendi olmak üzere çoğunluğu kadızadelilerden oluşan ulemâ zaferden kesinlikle emindir. ancak beklenen olmaz. halkın ve askerin tepkisi sonrasında vanî mehmed efendi görevinden azledilir. bu andan sonra da gittikçe zayıflarlar ve nihayetinde tarihe karışırlar.

dipçe-i ibret: görüldüğü üzere hitabeti kuvvetli olan insanların biraz da bilgisi var ise yüzlerce, binlerce kişiyi peşlerinden sürüklemeleri tarihimiz boyunca mümkün imiş. düşünüyorum da aynı yıllarda avrupa, orta çağ karanlığından utanırcasına dünyayı tanımaya ve bilimsel çalışmalara hız vermeye devam etmiştir. istanbul'da 1600'lü yıllarda yaşamış insanlar da bizler gibiydiler. o gün, binlerce kişi hiç utanmadan "kaşıkla yemek yenir mi?" konusunu tartışıyordu ve aradan asırlar geçse de hiçbir şeyin değişmediğini görmek çok üzücü. 1621 yılında kaşık kullanımın caiz olup olmadığını soran insanlara kızarken 2021 yılında hâlâ ve hâlâ oruçlu iken sakız çiğnemenin hükmü tartışılıyor istanbul'da.

kabil'de durum daha da kötü! taliban yönetimi ile birlikte televizyon, radyo vs. yasaklandı. fakat aynı taliban militanları ellerinde akıllı telefonlarla poz veriyorlar! ne demiştim: hile-i şeriyye!

ahmak, her yerde ahmaktır!