Osmanlı Minyatür Sanatına Can Veren Ressam ve Halk Ozanı: Abdülcelil Levni

17. Yüzyıl'da biraz duraklamış olan Osmanlı minyatür sanatına renk, perspektif, betimleme anlayışı ve natüralist öğeleriyle yenilikler getiren Abdülcelil Levni'yi tanıyalım.
Osmanlı Minyatür Sanatına Can Veren Ressam ve Halk Ozanı: Abdülcelil Levni

abdülcelil levni... lale devri denildiğinde kesinlikle ama kesinlikle eserleriyle akla ilk gelen kişi olan büyük sanatçı.

1682 ya da 1688 senesinde edirne'de doğup çocuk yaşlarda konstantiniyye'ye gelmiştir. ismi abdülcelil çelebi olsa da "renk üstâdı, renkçi, renksever" manalarına gelen levni mahlasıyla eserlerini icra etmiş ve imzalamıştır. minyatür sanatını boyutlandırmış, derinleştirmiş ve içerisindeki karakterlere duygu ve ifade zerk etmiştir.

kuvvetle muhtemel genç yaşta sarayın nakkaşı olması hasebiyle eserlerinde sürekli eğlenceler ve merasimler yer bulmuştur. öte yandan, lale devri'ne değin osmanlı tahtına oturmuş olan toplamda yirmi iki padişaha ait portreler adında bir eser icrası da bulunmaktadır. ne var ki bu eser günümüze ulaşmayı başaramamıştır. güzellik timsali olarak tasvirlediği çiçekler ve çiçeklerin kök aldığı toprak, levni'nin eserlerinde muhakkak kendilerine yer bulan olmazsa olmazlarıdır. ayrıca, saray içi merasimleri çok sık tasvir ettiği eserleri bulunan bir sanatçı için eserlerinin içerisindeki realizm ve görkemden öte denge odaklı renk kullanımı da kendisini tüm minyatür ustaları içerisinde apayrı ve erişmesi güç bir zirveye konumlandırmaktadır.

III. Ahmed, etrafında saraylılar ve danışmanlarıyla.

geniş perspektifte altın yaldız kullanımının terk edilmesi de kendisinin alamet-i farikalarından birisi olup icralarında görülen tüm renklerin bir minyatür klasiği olarak cümbüşvâri bir tarzın çok uzağında muazzam bir denge ve birbiriyle çelişmeyip örtüşebilen zıtlıklarla sunulabilmesi de kendisinin nasıl harikûlade bir levn (renk) üstadı olduğunu ispatlar niteliktedir. tüm bunlara ilâve olarak, kadınların minyatür sanatı icralarında yüzleri peçesiz olarak yer aldığı ilk eserler de kendisine aittir.


1720 senesinde osmanlı sultanı iii. ahmed'in şehzadeleri için tertiplediği şatafatlı ve dillere destan sünnet düğünü de yine levni'nin en bilinen eserlerinden bazılarının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. bilhassa sadrazam ibrahim paşa tarafından sultan ve şehzadelere sunulan kese kese altınların sultan tarafından derhal halka dağıtıldığı icrası, zannımca içerisindeki yüz ifadeleri, sarayın ve toplumun her kesiminden insan manzaralarının müthiş bir renk istikrarı ve derinlikle yansıtılması gibi faktörler hasebiyle tek kelimeyle efsanevîdir:


nakkaşlıktaki ustalığı, minyatür sanatını adeta tek başına çağdaşlaştırmış olması ve alanında eşi benzeri olmayan renk kullanımının yanı sıra kendisi çok da üretken bir halk ozanıdır. zannımca en duygulu ve meramını anlatan şiiriyse "beni mest eyleyen canan" olarak da bilinen meşreb-i levni'dir. sözlerini şuraya bırakıyorum, günümüz türçesine uzak sayılabilir olsa da bir divan eseri gibi anlamak için üç ayrı sözlüğe ihtiyaç duymayacağınız hususunda sizleri temin ederim.

beni mest eyleyen canan
cemâlindir benim canım,
büküp kaddimi dal gibi
hilalindir benim canım.

seni hak eyledi mâbud
kapında bedenler mevcud,
lebin anlamında maksud
zülâlindir benim canım.

açılmış gülşen-i ruyûn,
gümüştendir servi boyun,
dolaşmaktan garaz köyün,
visalindir benim canım.

nazar kıl ey şeh-i kevkeb,
nedir bu levni'de meşreb,
dârâguş eylediğin her şeb,
hayâlindir benim canım.

yeniden ustalığı olan minyatüre dönecek olursak, kendisine ait pek çok eser bugün topkapı sarayı'nda görülebilmektedir. yolu düşenlerin muhakkak görmelerini tavsiye ederim.

1732 ya da 1733 senesinde kostantiniyye'de (istanbul) hayatını kaybetmiş olan levni, asırlar sonra bile kendisinden bahsettirme kaydına muvaffak olabilmiş eşsiz bir sanatçı ve icracıdır.