Osmanlı'nın Elit Askeri Birliği Yeniçeriler Nasıl Devlet İçinde Bir Çeteye Dönüştüler?

yeniçeri ocağı, osmanlı devletinin elit askeri birliğidir. yeniçeriler dediğimiz organizasyon özünde imparatorluğun profesyonel ordusudur. 14. yüzyıl avrupa'sında kralların sefere giderken soylu vasallarından asker talep ettiği, bu vasalların da idaresi altındaki köylüleri silahlandırıp cepheye sürdüğü bir çağda, osmanlı sultanları doğrudan kendilerine bağlı ve tek meslekleri askerlik olan bir birliğe sahip olmanın faydasını kısa zamanda göreceklerdir. birkaç yüzyıl içinde asalak bir talan örgütüne dönüşecek olsalar da osmanlı klasik çağının alameti farikası bu askeri sınıftı.
ama henüz oralara gelmeyelim. öncesine ve köklerine göz atalım.
ilk osmanlı sultanlarının özel birliklere ihtiyacı yoktu. ihtirasları alçakgönüllüydü. yanlarında onlara katılan maceraperestler ve savaşçılar vardı. fütuhat çağının başlarında padişahlar da (henüz padişah denmiyordu) maiyetindeki nökerler, alpler, gaziler gibi beyler içinde bir beydi. yani eşitler arasında birinciydi (primus inter pares). padişahlık müessesesi, ancak fatih dönemine doğru tedricen tüm mülkün sahipliğine dönüşecektir. erken dönemde belli oranda otonomi sahibi olan evrenoslar, çandarlılar ya da mihailoğulları gibi savaşçı ailelerle iktidar paylaşımı söz konusuydu. bu komutanların parlak başarıları ve güçlenmeleri, onlan kendi başlarına buyruk olmaya yöneltmişti. hatta ismail hakkı uzunçarşılı'ya göre ailelerin kendi hesaplarına hareket etmeleri 1. murad'ın akıllıca hazırladığı fetih planlarını altüst etmişti.
işte tam bu politik düzenin odağındaki osmanlı beyleri kendisinden başka hiç kimseyle bağı olmayan, saraydan başka evi olmayan ve sahiplerinden başka hiç kimseye sadakati olmayan bir muhafız alayı arzu etmişti. ve böylece kapıkulları ordusunun belkemiğini oluşturacak yeniçeriler doğdu. başlarda sayıları azdı. zamanla sultanın sürekli ordusu içindeki en etkin birlik haline geldiler.
icat yeni değildi. bu türden bir uygulamanın en erken örneklerini roma'da görüyoruz. imparatorlar kuzeydeki barbar cermen kabilelerinden alınan gençlerden iyi silahlanmış, iyi eğitimli praetorian muhafızlarını terkip etmişler, kendilerini bu muhafızlarla çevrelemişlerdi. bu birliğin başındaki komutana praetorian praefectus denirdi. yani bir bakıma yeniçeri ağası. roma imparatorluğu tarihinde bu mevkiden gelerek imparator unvanına kadar yükselenler vardır.
abbasiler'de de benzer bir sistem vardı. onların barbarları ise sınırlarının kuzeyindeki bozkırlarda yaşayan türkmen aşiretleriydi. islam devleti'nde özel yetişmiş profesyonel askeri birliğe memluk deniyordu. halifeler yönettikleri ve beraber yaşadıkları arap ve perslere güvenmiyorlardı. bu halkların çok fazla yerel bağı, akrabası, peşine düştükleri çıkarları vardı. bu yüzden köleleri daha çocukken getirtiyorlar, birer müslüman olarak büyütüyorlar ve özel okullarda taktik, strateji ve savaş tekniği gibi konularda eğitim veriyorlardı. bu memluk birliklerindeki askerlerin ailelerine, anne babalarına ve kardeşlerine dair hatıraları çok silikti. tek bildikleri büyüdükleri askeri okullarda ve kamplarda kurdukları dostluktu. askeri olarak yalnızca birbirlerine karşı müttefiklik duygusu besliyorlardı.
köleleri katil olmaları için eğitip, ellerine silah verip, yatak odanızın kapısına muhafız olarak dikmek kötü bir fikir gibi gelebilir. ama bu sistem yüzyıllar boyunca uygulandı. sonunda ise türk köle askerler hemen her yerde gücü ele geçirdi. küçük krallıkların bazılarında memlukler efendilerini öldürüp kendi krallıklarını kurdular. geri kalan yerlerde ise sınırın gerisinde tutulmaya çalışılan, hem bir fetih hem de bir göç karakteristiği taşıyan türk akınlarıyla güç birliği yaptılar. çok geçmeden tüm islam dünyasında türkler amir ve hakim sınıf oldu.
orta doğu da kurulan türk hakanlıklarının içinde en güçlüsü selçuklular da bu devşirme köle asker sistemini kullanmaya devam ettiler. gulam sistemi denilen bu uygulama da aynı mantığa dayanıyordu. idari merkeze uzak bölgelerden köle çocuklar getirtmek, onları komutan, idareci ve bürokrat olarak yetiştirip devlet hizmetinde kullanmak. ki bu çocukların içinde valiliğe ya da vezirliğe yükselenler çoktur. misal harezmşahlar devletinin kurucusu anuş tegin, selçuklu sultanı melikşah'ın saltanatı sırasında harizm valiliğine tayin edilmiş bir gulamdır.
osmanlı imparatorluğu'na gelirsek, devşirme sistemi kendinden önceki büyük imparatorluklarla aynı usul dairesinde uygulandı. ama farklı olarak osmanlı diğerlerinin aksine kendi uyruğundan da yeniçeri devşiriyordu.
devşirme sisteminin ilk uygulamalarında çok sıkı kurallara bağlanmış selektif bir politika izlendi. islamiyet'i kabul eden hiçbir çocuk özgür isteği dışında askere alınmazdı. bütün yük balkanların üzerindeydi. sadece yavuz sultan selim, iran ve mısır seferinden önce anadolu'da yeniçeri alımına girişti. tabii ki bu kez de anadolu rumları seferin insan kaynağını göğüslediler. çünkü yahudiler ocağa alınmazdı. onlar doktorluk ya da muhasiplik yaparlardı. paşaların büyük arazilerini yönetirlerdi. dini inançları ne olursa olsun çingeneler de alınmazdı. onlar açıkça hor görülürdü. sebebini tam bilemediğim şekilde ilk zamanlar ermeniler de bu uygulamanın dışında tutulurdu. ama yine hangi sebepten bilinmez aralarından bazılarının askere kabul edildiği vakalar var. yine romanya vasallık olduğundan, halk sultanın kullarından sayılmaz ve burada devşirme yapılmazdı. eflak ve boğdan da hasatın dışındaydı. dul bir kadının tek oğlunun ya da bir köyün gençlerinden belirli bir oranın üstünde askere alınması da yasaktı. bu yalnızca merhamet duygusundan kaynaklanmıyordu, balkanlar'daki topraklarda tarımın gerilememesi gerekirdi. devşirme, şehirlere de uygulanmazdı. ama atina'nın nüfusu köyden az büyük düzeye indiği 16. yüzyılda kayıtlara göre bu şehirde en az iki kez uygulandı. şehirdeki zanaatçılara duyulan ihtiyaç askere alım motivasyonunun önündeydi.
evlilerin askere alınması yasak olduğu için çocukların 12 yaşında evlendirilmek yaygındı. kendi çocukları yerine gidecek gariban, kimsesiz çocuklar bulmak yahut papaza rüşvet vererek çocuğun ismini kilise defterinden sildirmek de hiç rastlanmayan yöntemler değildi. fakat sistemin başarısı zaman içinde tebaanın devşirmeye bakışını değiştirdi. devşirilenler arasından yetenekli kimselerin devlet yönetiminde en yüksek mevkilere gelebilmesi kısmen olumlu bir intiba bırakıyordu. yıllar içinde bir paşa, vezir hatta sadrazam olan çocuğun daha sonra ailesine, akrabalarına, köyüne büyük ihsanlarda bulunması görülmemiş şey değildi. öyle ki, müslüman aileler devşirilen hıristiyanlara karşı zamanla haset duymaya bile başladılar. böylece 16. yüzyılda hıristiyan çocukların müslümanlarla değiştirilmesi bir tür ticarete dönüştü. sadece bu yüzden birçok müslüman aile, çocuklarını sünnet ettirmeyi bıraktı. gayriresmi durum 1564 te çıkarılan bir fermanla bosna'da müslüman çocukların alımına izin verilerek yasalaştırıldı.
birçokları tarafından yeniçeri ocağının imparatorluğun son yıllarına doğru bozulduğu ve bir sorun haline geldiği sanılır. sanılanın aksine ise yeniçeri ocağının hem osmanlı sarayına hem de yerleşik halka karşı asi ve tehditkar tavrı çok erken dönemlere uzanmaktadır. misal fatih sultan mehmet'in ölümünde, görünürde pek bir neden yokken isyan bayrağını kaldırdılar ve veziriazam karamanlı mehmet paşa'yı öldürüp yahudi mahallesini yağmaladılar. ya da sofuluğu ile tanınan 2. beyazit'e kapatılmış olan meyhaneleri açtıran onlardı. bir başka örnek yavuz sultan selim döneminden. iran seferi fazla uzayınca geri dönmek istediler. hatta padişahı korkutmak için otağ-ı hünayun'a (padişahın çadırına) kurşun bile attılar.
yine 2. selim'in istanbul'a dönüşünde, şehre alayla girdiği gün, saray-ı hümayun'un kapısını kapatıp, beyazıt meydanı yöresinde sultan selim'i iki saat kadar at üstünde bekletip, vezirlere de türlü hakaretler ettiler. 3. murad döneminde ise akçe değerinin yeniden düşürülmesi alım gücünü zayıflattığında, ekonomik konularda basit görüşe sahip yeniçeriler 1584 yılında kazan kaldırdılar. bu isyana defterdar ile rumeli beylerbeyi ve darphane teşkilatı kurban gitti. öte yandan akçenin değer kaybında yeniçerilerin iran'da uğradığı yenilgilerin de payı vardı. bu savaşlar sırasındaki davranışlan utanç vericiydi. kendi subaylarını öldürdükten başka, çok önemli bir osmanlı geleneğini hiçe sayarak yerli halka tecavüzlerde bulurımuşlardı. bu davranışı istanbul'a dönünce de sürdürdüler. kendi başkentilerini sanki istila ediyormuş gibi şehir halkına saldırılarda bulunup dükkanları yağmaladılar.
2. osman dönemine geldiklerinde artık sultanı tahttan indirip aşağılayacak, darp edecek ve öldürecek cürete erişmişlerdi. kimi kaynaklara göre padişahı katletmenin hemen öncesinde tecavüz etmişlerdi.
ticarete de el atmışlardı. ne ki, haraç almak da bu ticaretin kapsamındaydı. yeniçeriler gerçekten tacirlik ve esnaflık yapmalarının yanı sıra, örgütlü silahlı güç olmaları nedeniyle ve bu sayede, örneğin yük getiren gemilere "balta olmak" yolu ile bu malların sahiplerinden metazori para da alırlardı. hatta istanbul'a getirilen meyvenin başka yerlere kaçırlmasını önlemekle görevli bir yeniçeri bölüğü (56. orta) kendisi bunları yabancı ülkelere kaçırmaktaydı. bununla birlikte, yeniçeriler için en karlı iş kabzımallıktı ve bütün kabzımallar gerçekte yeniçeriydi. bunlar, zorla ucuza kapattıkları malları, fahiş fiyatlarla halka satardı. bazen ocak içindeki iki farklı klik arasında menfaat çatışması yaşanırdı. o zaman halka olduğu kadar birbirlerine karşı da gaddarlıkta ne mahir olduklarını gösteriyorlardı . 1772'nin şubat ayında ikiye ayrılan yeniçeriler galata'da kendi aralarında top ve tüfek de kullanarak üç gün boyunca savaşacaklar ve kimse de onlara engel olamayacaktı.
yeniçeri ocağının, saray yönetimine karşı ciddi bir kuvvet teşkil etmeleri sebebiyle mutlak iktidarı dengeleyen bir denetim mekanizması gibi bir role soyunduğu akla gelmesin. temelde devleti yönetenler ile kapıkulları aynı safta yer alıyorlardı. kendi aralarında bir kavga çıkarsa, bu, halkın ürettiğinin paylaşımından doğan bir kavgaydı, yoksa, birbirlerinin alanlarına el atmadıkça sömürü hiyerarşisinin aynı tarafındaydılar.
tercan, erzincan ve erzurum, osmanlı ordusunun kışladığı bölgeydi. yöre halkı askerin uygunsuz davranışlan ile sürekli karşı karşıya idi. halk, bu duruma bir son verilmesi için istanbul'a ardı ardına başvurup durmuştu ama bir önlem alınması şöyle dursun, hükümetten bir yanıt bile gelmemişti. en sonunda, 1590 yılında, erzurum halkı, yeniçerilerin bulunduklan yerleri bastı ve bir bölümünü de öldürdü. durumu açıklamak, nasıl haklı bir nedene dayanarak bu eyleme girişmiş bulunduklarını da anlatmak üzere istanbul'a adamlar gönderildi. ne var ki, erzurum halkının temsilcilerinin yakınmaları dinlenecek yerde hem bunlar idam edilecek ve hem de erzurum'da halkın ileri gelenleri asılarak öldürülecekti.
disiplinsizliğin ve çürümenin boyutuna bir örnek daha verelim. itfaiye yeniçerilerin kontrolündeydi ve yangınların çoğu söndürme parası alabilmek için bilerek yeniçeri kundakçıları tarafından çıkarılıyordu. peki küpünü doldurmakta ve ahaliyi cebir ile sindirmekte böylesine bıçkın olan bu mafya-leşker takımının asli görevi ve varlık sebebi olan yurt savunması mevzu bahis olduğunda gayreti ne dereceydi? ona da bakalım.
1811 mayısında padişah 2. mahmud sefer için hazırlıklara başladı. istanbul kışlalarından 13.000 yeniçeri cepheye gönderilmeden önce toplandıkları son durak olan edirne'ye doğru yola çıktı. ama ordu 56 km ötedeki silivri'ye vardığında ortada 1600 kişi kalmıştı. ordunun yaklaşık yüzde 90'ı çoktan kaçmıştı. yine ingiliz şair lord byron ve siyaset adamı sir hobhouse 1810 da istanbul'a geldiklerinde kendilerini yeniçeri düzeninde bir kentte bulmuşlardı. şahitliklerine göre pera'daki her sefirin emrinde 200 askerden oluşan bir birlik vardı. tabi ki kağıt üzerinde. gerçekte görevini yapan nefer sayısı 5-6 kişiyi geçmezdi.
yeniçerilerin sayısı, askeri işlevini yitirmesi sürecinde buna ters orantılı olarak artarak geldi. 1472 den önce ocağa kayıtlı yeniçeri sayısı 8 binin altında iken, bu sayı 1595 de 26 bin, 1653 de 55 bin ve nihayet 1715 de 100 binin üzerine çıkmıştır.
halkı sömürmeyi iyice kurumlaştıran yeniçeriler, ulufe kağıtlarını, yani maaş almaya hak kazandıklannı belirten belgeleri, bir süre sonra, birer hisse senedine dönüştürmeyi başaracaklardır. 1739'dan sonra bu belgelerin, yani esameler'in, alınıp satılması da devletçe resmen kabul edilecektir. artık asker olarak gözüken ve maaş alanlar bu esameleri ellerinde bulunduranlardı. kimileri ise birçok esameyi toplayarak maaş alacak ya da alıp satarak tam bir hisse senedi alışverişine girişeceklerdir. savaşa gidecek 10.000 yeniçeri bulunamazken, 40.000 kişi bu yolla maaş alıyordu.
ancak yeniçerilerin gelirlerini arttırmak için başvurduklan en etkili yöntem kazan kaldırmaktı. 2. mahmud, bu askeri birlik vasfını çoktan kaybetmiş yağmacı, asalak suç örgütünü tasfiye etmeyi kafaya koyuyor. daha önce buna niyetlenen genç osman'ın ve 3.selim'in başına neler geldiğini de aklından hiç çıkarmamış olmalı. o sebeple adımlarını ihtiyatla atıyor. istanbul'da çıkarları kimi zaman birbiriyle çatışan kimi zaman ise çakışan birkaç kesim vardır. saray bürokrasisi, ulema sınıfı, esnaf-tacir kesimi ve kapıkulları. tarihsel vakalar bize göstermiştir ki yeniçeriler bu gruplardan en az bir ya da ikisini ardına almadan başarılı bir ayaklanma yönetemiyorlar. yeniçeri ocağını yalnız bırakmak niyetiyle ilk anda diğer grupların hepsiyle sıkı bir ittifaka giriyor. sultan mahmud'un planını kafasında olgunlaştırmak için 17 yıl kadar bir zamanı vardı.
sonunda uygun zamanın geldiğine kanaat getiriyor. modern usullere göre eğitim yapacağı ilan edilen paralel bir ordu, eşkinci ocağını tesis ediyor. muhtemelen yeni ordunun avrupa tarzında talim yapmaya başlamasıyla yeniçerilerin kazan kaldıracağını tahmin ediyor. hatta belki de onları ayaklanmaları için kasıtlı olarak kışkırtıyor. çünkü askeri operasyondan üç ay kadar önce sanki böyle bir günde kullanmak üzere lüttrich'ten (belçika) gizlice tüfekler ithal ettirdiği biliniyor. üstelik topçu, humbaracı, lağımcı gibi neferatın isyana katılma ihtimallerini önlemek amacıyla çoktandır başlarına güvenilir adamların yerleştirildiği ve el altından gerekli temizliğin ve para dağıtımının yapıldığı da biliniyor.
tabii ki yeniçeriler sultanı yanıltmıyorlar. yeni askeri birliğin dağıtılması talebiyle ayaklanıyorlar. sultan mahmud, ulemadan yeniçeri leşkeri için katli vacip fetvası çıkartıyor, sancak-ı şerifi meydana çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırıyor. şehrin bütün kapılarını müdahale ile birlikte kapattırıyor. sonra daha önce hiç cesaret edilmemiş bir şey yapıyor. toplarını etmeydanı'ndaki yeniçeri kışlasına çeviriyor. kaynaktan kaynağa sayı değişmekle birlikte binlerce asi yeniçerinin top ateşiyle amel defterini kapatıyor. çok daha fazlasını ise tutuklatıp takip eden iki gün boyunca idam ettiriyor. istanbul'da yakılan ateş anadolu'yu da tutunca heryerde yeniçerileri takibata uğruyor ve öldürüyorlar. yaklaşık 450 yıllık bir kurum böylece ilga ediliyor. bu olayın adı osmanlı tarihinde vakayı hayriyedir.
aslında 2. mahmud'un yeniçeri ocağını ortadan kaldırma isteği daha büyük çaplı modernleşme hareketinin bir parçasıydı. devlet mekanizmasının tamamını reforme etmek derdindeydi. birçok yerde devrimler, inkılaplar toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tabanın baskısıyla gerçekleşir. dipten gelen dalga üstyapıyı değişime mecbur bırakır. bazen de iktidar sahipleri çağın gerisinde kalındığını görürler, daha modern bir ülke hayal ederler. ama toplum devlet mekanizmasının bile gerisinde kalmıştır. o zaman devrimlerin lokomotifi olma görevi aydınlanmış despot dediğimiz ilerici, yenilikçi bir iktidar tekeline düşer. 2. mahmud bunlardan biridir. cumhuriyet devrimlerinde gördüğümüz birçok projenin nüvesi onda gözlenir.
tarihte benzer üstyapı devrimleriyle ülkesini modernleştiren stereotip bazı liderler vardır. modern rusya'nın kurucusu büyük pyotr (biz deli petro diyoruz) ya da japonya'yı feodal bir tarım ülkesi olmaktan kurtaran imparator meiji gibi. ilginçtir petro da başına bela olan, ateşli silahlı piyade ordusu “strelitz”i benzer şekilde ortadan kaldırmıştır. yerine “noviy stroy” (türkçesiyle yeni düzen) ordusunu kurmuştur. osmanlı imparatorluğu'nda da yeniçerilere ikame olarak kurulmak istenen ilk ordunun adı nizam-ı cedit ordusudur. yani yeni düzen. japonya tarihinde de kadim samuraylar sınıfının tasfiyesini amaçlayan süreç boşin savaşıyla çözülmüştür. yani bir nevi japonya'nın vakayı hayriyesidir. cevdet paşa'ya göre strelitz rusya'nın omzunda bir urdu, ur alınınca rusya sağlığına kavuşup, güçlenmiştir. yeniçeriler ise devletin kalbinde bir kanserdi. hastalık osmanlı'nın iliğine işlemişti. onun ilgasıyla en ihtiyaç duyulan zamanda askeriye zaafa uğramıştır. şahsen katıldığımı söyleyemem. anakronizme düşme pahasına yeniçerilerin lağvedilmesini şu şekilde görmeye eğilimliyim. suç örgütlerinden bağımsız düşünülemez olan kolluk kuvvetlerinin ve bankamatik memurlarının toptan tasfiyesi.