Paul Auster'a Başlamak İsteyenler İçin Yazarın En Okunası Kitapları

Paul Auster, günümüz post modern Amerikan romancılığının önemli yazarlarından. 20 civarı esere ulaşan Auster külliyatına başlamak isteyenler için bir nevi "Paul Auster kimdir?" işlevi gören bir liste hazırladık.

1) New York Üçlemesi

boşuna en sevilen eseri değilmiş paul'ün. gerçekten muhteşem. zaten bu kadar harika olduğunu tahmin ederek son sıralara atmıştım bunu; ve iyi ki de atmışım. zira bakın ne oldu: diğer birçok kitabını okudum bu herifin, ve bu üçlemede, bunların birçoğunun minik minik kırıntılarını bulmak, aldığım hazzı daha da artırdı. ay sarayı'ndan kırmızı defter'e (direkt isim olarak hem de), yazı odasında yolculuklar'dan -bundan önce yazılmış olsa da- köşeye kıstırmak'a kadar. hele de cebi delik... zaten son romandaki fanshawe, doğrudan doğruya kendi hayatını yaşamış; askerlik tecili, gemide çalışma, (hatta gemideki kavgalara kadar), fransa seyahati, güney fransa'da bir evin bekçiliği... sanki bir adet temel bir eser yazmış, sonra ondan türetmiş de türetmiş.

ha, üç romanın kurgusuna falan zaten girmiyorum. temelde hepsi de birer whodunit olsa da, türe getirdiği müthiş yaratıcı bakış açısıyla, bizi bizden alıyor. gerçi -yine- sonraki romanlara aşina olanlar için şaşırtıcı şeyler değil bunlar, nerede başlayıp nerede bitmeyen hikayeler anlattığını düşünürsek kendisinin.

büyük adamsın paul. seni sevişimiz boşa değildir.

2) Leviathan

paul auster'ın kendi deneyimlerinden ve hayat öyküsünden izlerin en fazla bulunduğu eserlerinden birisi; örneğin, ikinci bir evlilik, küçük bir erkek çocuğu, romandaki anlatıcının mesleğinin yazarlık olması, vs. birbirini takip eden, beklenmedik her olaydan sonra neredeyse hep oha dedirten çok yoğun bir olay örgüsüne sahip, anarşizmden sadakatsizliğe, cinayetten talihsizliğe, dostluktan yabancılaşmaya, cinsellikten kadere kadar içerdiği düzinelerce temanın iç içe ve bir bulmaca tadında işlendiği leziz eser. kolay okunduğu, su gibi akıp gittiği söylense de daha dikkatli okunması önerilir, saygılar.

3) Son Şeyler Ülkesinde

Görsel: merilands.com

son derece akıcı bir dille yazılmış, içinde geçen olayların katlanılmazlığı dışında okuru sıkmayan müthiş bir bir paul auster distopyası. olaylar ve dünya orwell' in 1984 ündeki kadar açık ve net olmasa da distopik romanın mottosunu yeterince sağlayacak kadar karanlık. bir nevi beterin beteri. roman karakteri anna'nın acı çekmekten kurtulmak için güçlü ve yüce bir kayıtsızlığa ulaşma, çevreden soyutlanarak ve acı çekmeyeceği bir yerde yaşama çaba ve düşünceleri son derece güzel ve düşündürücü. bu noktada acılardan kurtulmak için günümüz dünyası insanına bir tavsiye niteliği taşıyor. olay mekan ve zamandaki boşluk romanın bir rüya olduğu izlenimini veriyor. ya da romanı bir rüya olarak görmek tüm boşlukları kapatıyor. 

özeti: en kötüsüyle karşılaşmak, imkansızı yaşamak ve direnmek için güçlü yüce bir kayıtsızlığa ulaşmak.

4) Yanılsamalar Kitabı

Görsel: Instagram @kitabimkahvem

birbirinden farklı ancak birbiriyle şöyle ya da böyle alakalı pek çok kişinin hikâyesini okuyup sonuna "the end is the beginning is the end" diye not düştüğüm kitap... yine otobiyografik ayrıntılar, yine kafa karıştıran bir kurmaca... bir kitap neden yazılır sorusuna verdiği sağlam yanıtları, bir film nasıl inceleniri çok güzel örnekleyeşi, tek bir kitap okuyorken birçok kitap okuyormuş gibi olması... cem akaş'ın da belirttiği gibi "rastlantıların azizi" paul auster'dan...

5) Ay Sarayı

okuduğum auster'ların içinde en sevdiklerimden biri. gerek hayata ve sisteme kafa tutmaya çalışan bir genç, gerek geçmişinden kaçmayı başarabilmiş garip bir adam, gerekse jules verne ve astronomik göndermeleri ile, beni gayet oltaya takmayı başardı. hepsi çok güzeldi. neden bilmiyorum ama fogg'la çok özdeşleştirdim kendimi. hele effing'in ölüm döşeğinde ona söyledikleri, acayipti:

"sen bir düşseversin evlat. aklın ayda, görünüşe bakılırsa da hiçbir zaman oradan inmeyeceğe benzer. hırsın yok, parayı umursamıyorsun, felsefi yanının ağır basması yüzünden sanatçı da olamazsın. ne yapacağım seninle ben? birinin sana bakması, midende lokma, cebinde para bulunmasını sağlaması gerek. ben gittikten sonra tekrar başladığın yere döneceksin."

maalesef o kadar tanıdık geliyor ki şu paragraf.

anlatıma, üsluba zaten girmiyorum artık. o hep iyi. ama yine de, özellikle üçte ikilik bölümden sonra gidişatta düşüş var evet, kurgunun zaten zorlama olduğunu biliyoruz ama bunu eleştirmiyorum, belli ki bilerek abartılmış. bunun dışında gayet güzel.

6) Yükseklik Korkusu

fantastik ögeler taşıyan, ama bunu yaparken amerikan gerçeklerini de gözler önüne seren, okumaktan çok büyük zevk aldığım kitap. auster ustaca yazdığı bu masalla bizi zamanının amerika'sının gerçekleriyle yüzleştiriyor. kitapta al capone da var, ku klux klan da, babe ruth da, chicago çeteleri de. kitapla ilgili yapılan yorumlardan en beğendiğim ve kitabı çok güzel özetlediğine inandığım yorum: auster bir masalı amerikanlaştırıp bizi daha önce sadece sihirbazların gittiği bir yere götürüyor.

auster kitapta bizim anlattıklarına inanmamızı istiyor. sonunda da anlattılarının gerçek olmadığını bilmemize rağmen inanıyoruz. bir masalsı hikayeyi öyle güzel, öyle sıradan, öyle doğal anlatıyor ki, sanki olaylar gerçekten olmuş. romanı bitirdiğimde kendime "bu gerçek mi? gerçekten bunlar oldu mu?" diye sordum anlattıkları mantığa aykırı gelse de.

Paulo Coelho'ya Başlamak İsteyenler İçin Yazarın En Okunası Kitapları

Bilim Kurgu Babalarından Philip K. Dick'e Başlamak İsteyenler İçin Okunası Kitaplar