Pearl Jam'in 32 Yaşında Ancak Tazeliğini Hala Koruyan Efsane Albümü: Ten

Seattle'lı grubun 27 Ağustos 1991'de yayınlanan ilk uzunçalarını her bir şeyiyle inceliyoruz.
Pearl Jam'in 32 Yaşında Ancak Tazeliğini Hala Koruyan Efsane Albümü: Ten

ten, büyük bir değişim meydana getirmiştir. pearl jam'in doğuşudur, bizlerle ilk tanışmasıdır. ilk albümüdür, (bence) asla ulaşamayacakları bir noktadır. 1991'in ağustos'unda gökyüzünden sevenlere inmiş 53 dakikalık bir müzikal şaheserdir... diyemeyeceğim; çünkü bu ve sonraki pearl jam albümlerini sevme nedenlerimden en önemlisine ihanet etmiş olurum: bizden olma. ben pearl jam'i bana yakın olduğu için severim. senin, benim müzikte ulaşabileceğimiz en yüksek nokta gibi gelir bana, daha ötesi değil. dolayısıyla onlardan çıkan herhangi bir eseri tanrısallık veya insanüstülükle nitelendirmeyi düşünmek bile bence pearl jam'e hakarettir. ten de bu dediklerime paralel olarak her şarkısı bizimle ilgili şeyleri, bizim anlatmak isteyeceğimiz şekilde bize anlatan muhteşem bir albümdür.

standart pearl jam kadrosunun yanında (vokal: eddie vedder, gitar: mike mccready, bas: jeff ament, ritm gitar: stone gossard) ilk davulcuları olan dave krusen vardır. dave, albüm yayınlanmadan önce, mayıs gibi gruptan ayrılmıştır. grupla birlikte toplasan 10 tane filan konsere çıkmıştır bu süreden önce. daha sonraları da alkol sorunları yüzünden ayrıldığını açıklamıştır. bu albüm yüzünden alkol sorunları yaşayan nice insanla beraber kendisine hak veriyorum. bir gün beraber içelim dave’ciğim.

standart albüm (amerika ve kanada versiyonu) once ile başlar ve release ile biter. avrupa versiyonunda alive’ın canlı versiyonu, wash ve çılgın şarkı dirty frank mevcuttur. albümün başka başka versiyonlarında ayriyeten i’ve got a feeling isimli esere ve değişik kapaklara rastlayabilirsiniz. şaşırmayın.

grup üyelerinin söz konusu şarkı hakkında yaptıkları bir açıklama varsa veya şarkı gerçek bir olaya dayanıyorsa bunları belirtmeye çalıştım. bunun dışında "şarkı şunu anlatıyor." gibi iddialı beyanatlardan olabildiğince kaçınmaya çalıştım. şarkı, dinlediğinizde size neyle ilgiliymiş gibi geliyorsa onunla ilgilidir. benim, internetteki diğer kaynakların ve hatta grup üyelerinin dedikleri bile önemsizdir bence bu konuda. dilediğinizi düşünün. ben demiyorum, eddie vedder söylüyor: "we're very reluctant to disclose song meanings. if a person lends their own interpretation of a song, it becomes their song, too. music for some people is very personal; they need it."

albüm once ile başlar. bu aynı zamanda alive-once-footsteps üçlüsünden mütevellit mamasan üçlemesinin de başlangıcı anlamına gelmektedir. hoş, tam bir başlangıç değil. biraz ortadan dalmak gibi olmuş. olsun. zaten üçleme hakkında ayrı bir şeyler yazdım.

üçlemenin ikinci şarkısı olarak once'da, alive'da sözü geçen çocuk, yine alive'da yaşadıkları sonucu seri katile dönüşmüştür. once tam olarak işlediği bir cinayet sırasında hissettiklerini anlatmaktadır. son derece gaz bir şekilde hem şarkı hem de albüm başlamış olur once ile. bir zamanlar kendimiz kontrol edebiliyorduk; ancak once ten'in başlangıcını işaret ettiği gibi, bu kontrolün sona erişini de işaret etmektedir. ek olarak belirtmek isterim 2:08'de solonun ardından gelen kısımda eddie mırıldanırken şunları söylemektedir: "you think i've got my eyes closed, but i'm looking at you the whole fucking time."

Once


bir başka gaz şarkı olan even flow gelir once'ın ardından. bir evsizin hikayesidir bu. bu satırları yazarken farkettim ki, eddie vedder bu hikayeyi şarkının sözlerinde inanılmaz bir çarpıcılıkla anlatmıştır ve stone gossard her zaman olduğu gibi mükemmel bestesiyle bezemiştir bu sözleri. klibin sonunda eddie'nin mırıldandığı sözcükler de şarkı sözlerinin üstünü kusursuz bir şekilde örter: "i died. i died and you just stood there. i died and you watched me. i died and you walked by and said, 'no, i'm dead'.". ayriyeten şu an itibariyle pearl jam konserlerinde en çok çalınmış şarkıdır. şarkının şöyle bir açılışı varmış bir konserde, alıntı yapayım: "so how many of you guys came out in limos? it's really great when your in a limo and you can put your head out the window and look out at all the homeless people. next time you're in a limo just look out at all the homeless people sleeping in the alleys, i just dare ya to take a drink of that free alcohol... this song is called evenflow."

Even Flow


albümün üçüncü, mamasan'ın birinci şarkısı, eddie'nin ve takımının ilk golü alive'dır. alive, ilk piyasaya sürülen şarkısıdır pearl jam'in. açık konuşayım, ensest ile ilgilidir. şarkıdaki çocuğumuzun babası ölür, annesi babasından daha fazla kimseyi sevemeyecektir bundan sonra. fakat oğlu, tamamen babasına benzemektedir. annesi onu istemektedir. çocuk büyüme çağındadır. babasının ölümünü düşünürken bunlar olur ve çocuk çileden çıkar. once'a ve daha sonra footsteps'e giden hikaye işte böyle başlar. lakin ne başlayış... hayvanlar gibi bir giriş, görecelilik kavramına selam çakan, çoğu otorite tarafından en iyi bilmemkaç solo içinde gösterilen bir gitar solosu ve bence en önemlisi şarkıdaki çocuğun yaşadıklarını tamamen hissettirebilen bir vokal... yazarken bile kafayı yedim, noktalar üçlü beşli akıyor. biri beni durdursun.

Alive


gaz girişlerin artık bu albümde alışıldık olduğunu düşündürecek bir şekilde why go girer alive'dan sonra. why go, annesi tarafından ot içerken yakalanan bir kızın hikayesini anlatır. hatta yanılmıyorsam ten'in kapağında yazdığına göre kızın adı heather idi. şarkı çocuklarını dinlemek yerine işin kolayına kaçan ebeveynlere bir tepkidir heather'ın hikayesi üzerinden. why go, diğer şarkılara göre nispeten biraz daha sönük kalan şarkılardan biridir bu albümde. yine de her halükarda bütünün eşsiz parçalarından birisidir. eddie yine şarkıyı yaşar gibi, sanki hastane duvarlarının içine annesinin isteğiyle kapatılan heather değil de kendisiymiş gibi söylemektedir. şarkının bestesi jeff ament tarafından yapılmıştır.

Why Go


ve black... bana göre bu albümün veya pearl jam diskografisinin değil, şu dünyada yapılmış bütün şarkıların arasında en iyisidir black. henüz bu fikrimi tamamen paylaşan bir kimseyi bulamadım; ama kendi içimde bunu biliyorum ki bundan sonra hiçbir şarkıyı black kadar sevemeyeceğim. şarkının neyi anlattığı çok açık: en çok özlediğiniz kaybınızı anlatıyor. eddie'nin veya bir başkasının hikayesini değil, sizin hikayenizi anlatıyor bu şarkı. nokta noktalar bırakıyor, dinleyenin ve onun en büyük pişmanlığının ismiyle dolduruyor bu noktaları. illa ki çılgın bir ayrılık yaşamış olmanız gerekmiyor bu şarkının etkilemesi için. eminim ki en taş kalpli insan bile "i know someday you'll have a beautiful life..." ile başlayan kısımda bu şarkıyı bir insan evladına yazdırabilen duygulara vakıf olacaktır. bu da yetmezmiş gibi bir de canlı versiyonlarında en sona "we belong together" kısmı ekleniyor ki şarkıya, iyice kanırtsın. "all five horizons revolved around her soul , as the earth to the sun" derken güneş, dünyayı görmemizi sağlamaktadır; ancak "how quick the sun can dropped away?" kısmında ise aynı güneş batmıştır artık, her şeyi siyaha çevirerek. hava kararmıştır. güneş de bir yıldız sonuçta, ama bizim gökyüzümüzde battığı gibi artık bizim gökyüzümüzdeki bir yıldız da değildir. görkemli bir soloyla biter en güzel hikayemiz.

Black


jeremy wade delle ile devam eder albüm black'ten sonra. kısaca king jeremy, daha da kısa, jeremy. jeff ament'in resmen bestelerken coştuğu bir şarkıdır jeremy. eddie vedder, why go'da, mamasan'da gösterdiği ve daha sonra nice şarkılarda göstereceği hikaye anlatmadaki başarısını jeremy'nin sözlerinde de yansıtır. eski bir arkadaşının, rob jensen'in röportajında da belirttiği gibi hikayelerinin doğru olup olmadığını bilemiyorduk; ama harika bir hikaye anlatıcısıydı. ne yazık ki jeremy, acı derecede gerçek bir hikayeydi. başından sonuna, bütün enstrümanları ve vokaliyle hissettiriyordu bu şarkı da hikayenin acılığını. normalde hiç konuşmayan jeremy, en acı şekilde konuşmuştur. "king jeremy the wicked ruled his world."

Jeremy


black'in üstünden çok gelmemişken adeta kardeşi gibi olan oceans var sırada. bu şarkının konusu yine sizinle ilgili. boşluklara kendinizi ve özlediğiniz kişiyi koymanız yetiyor. aranızda illa ki bir okyanus olması gerekli değil. sizi ayıran her ne olursa olsun (okyanus, yollar, ölüm vs.), birleştiren de o olacaktır. oceans eddie, stone ve jeff’in ortak ürünüdür. sözlerinde ise eddie’nin sörfe ve denize olan tutkusu şüphesiz ki etkili olmuştur.

Oceans


oceans’dan sonra beklenmedik bir şekilde albümün en hareketli şarkısı olan porch geliyor. gergin, sinirli ve hareketli bir şarkı olan porch, isviçreli bilim adamlarının araştırmalarına göre pearl jam konserindeki türlü çılgınlıkların %95.34’üne, ortasında barındırdığı hayvani solo esnasında evsahipliği yapmaktadır. gariptir, şarkının sözlerine baktığımızda “şair burada evden, kendisine bir haber bile vermeden giden sevdiceğe seslenmekte, ona inceden (fuck diyerek incelmekte) sitem etmektedir.” diyebiliriz. credits kısmında sadece eddie vedder’ın ismini görünceye kadar şarkı, sözlerine oranla fazlaca asabi gelir.

Porch


sıradaki şarkı ise albümün diğerlerine nazaran az duyulan bir şarkısı olmasına rağmen tamamen büyüleyici bir eser olan garden’dır. oceans gibi bu şarkı da eddie, stone ve jeff’in ortak ürünüdür. “i don’t question our existence. i just question our modern needs.” sözleriyle ve hoş solosuyla kafama kazınan bu şarkının neyi anlattığı konusunda grup üyelerinden herhangi birinin bir açıklaması yok. tek bildiğim garden of stone’un mezarlık anlamına geldiği.

Garden


sona yaklaşırken gelen deep ise manyak sözleri ile insana depresyon hırkasını giydirme, daha da manyakça vokali ile o hırkayı parçalatabilme potansiyeline sahip bir şarkıdır. garden ve ardından gelen release gibi kendisine biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. halbuki eddie’nin belki de en kendini yırttığı şarkılardan birisidir.

Deep


release ile son bulur ten (“bende b-side’lar var!” diye atlamayın. terbiyesizlik yapmayın. standart albüm burada bitiyor. sus! cevap verme!). release albümü bitirirken aynı anda bu albümün nasıl bu kadar şahane olduğunu açıklar gibi; zira muhteşem sözleri (bestesi de olabilir, o kısmından emin değilim) davulcu dave krusen’e aittir. demek istediğim o ki, ten bütün grup üyelerinin ortak çalışması, kendilerinden bir şeyler katması ile oluşmuş bir albümdür ve release de bunun 11 kanıtından bir tanesidir.

Release


albüm aslında benim sığ incelememden daha fazlasını hak ediyor ve umarım bir yerlerde bulurum. zira içinde tekrar ettiği onlarca metafor (ki sörf ve okyanusla ilgili olanlar en dikkat çekenler) ve daha nice şeyler mevcut. gerek edebiyat gerekse müzik alanında yeteneği/eğitimi olanların ciddi olarak incelemesini isterim bu albümü. ben sadece albümün bana hissettirdiklerini, yetersiz de olsa, aktarmaya çalıştım. ne mutlu pearl jam diyene!