Progresif Rock'a Yeni Başlayanlar İçin Şahane Albüm Önerileri
Pink Floyd - Animals (1977)
vokallerde ilk defa roger waters'ın ağırlıklı olduğu pink floyd albümüdür. dark side of the moon ve wish you were'den sonra the wall'dan önce çıktığından dolayı biraz onların gölgesinde kalmıştır. ama onlardan pek aşağı kalır yanı yoktur. gerek albümdeki müzik, gerekse sözler müthiştir. bu albümü waters pink floyd'un diğer elemanlarına göre daha çok benimsemiştir. pink floyd 1977'deki animals albümünün turnesinden sonra bir daha bu albümden herhangi bir parçayı canlı çalmamıştır. ama roger waters 1984'den beri solo olarak çıktığı her turnede bu albümden bir ya da iki parça çalmıştır. bunda tabii albümde bulunan 5 parçanın 4'ünün söz ve müziğinin roger waters tarafından hazırlanmasının ve vokallerin büyük bölümünün kendisi tarafından söylenmesinin de payı vardır elbette. david gilmour sadece dogs parçasının ilk yarısını söyler. zaten bu parçanın müziğini ya waters'la ortak ya da yanlız bestelemiştir. hangisi doğru tam olarak bilmiyorum. david gilmour'un soloları her zamanki gibi süperdir bu albümde de. ayrıca nick mason'un en sevdiği pink floyd albümüdür. ama kendisi roger waters'ın pink floyd'dan ayrılmasından sonra çıkılan 1987 ve 1994 turnelerinde, grubun bu albümden hiç parça çalmamasından dolayı 30 senedir sahnede herhangi bir animals parçasında davul çalamamıştır.
King Crimson - Red (1974)
2000 yılının yazında kuzey hindistan himalayalar bölgesinde rishikesh, shimla, manali, ve vashisht'te fink atarkene geceleri yatmadan önce nerede olduğumu algılamaya çalıştığım dumanlı saatler boyunca ara vermeden durmaksızın dinlediğim king crimson albümü. himalayaların o muhteşem dağ köylerinde yemyeşil bir doğada ahşap guest house'larda algılarınızın kapılarını sonuna kadar açmışken dinlenebilecek en muhteşem, enstrümental ağırlıklı bir albüm.
Genesis - Nursery Crime (1971)
genesis'in altın günlerinden kalma, benzeri olmayan ve taklit edilmesi imkansız soundunu çok yoğun ve derin hissettiren bir albümdür. peter gabriel iyice coşar ve phil henüz popçu olmamıştır. hepsinin olağanüstü bir performans gösterdiği, 5 sn. duysanız bile aha işte genesis diye tanıyabileceğiniz , artık neden bu kadar baba albümlerin asla üretilemediğini uzun uzun düşündüğünüz ve burada adını görünce eve gidip hemen tekrar dinlemek ve o alemlere dalmak isteyeceğiniz bir albümdür. bu albümde bulunan musical box, zannımca rock tarihinin en klasik, en hüzünlü, en mistik parçalarından biridir.
Rush - Hemispheres (1978)
rush'ın 1977 yılındaki muhteşem albümü "a farewell to kings" in öncesi ve sonrasında yaşananlardan esinlenilerek yapıldığı grup üyelerince de düşünülen, 1978 tarihli konsept albüm. esinlenmenin ne demek olduğuna dair önemli ipuçları vermiştir bana. olympus'lu cygnus'un dünyayı dağın tepesinden nasıl gördüğü, sözel olarak çok başarılı bir biçimde anlatılmıştır.
ayrıca; anlatıma olağanüstü bir müzik eşlik etmektedir albüm boyunca. "farewell to kings" albümündeki "x-i - book i - the voyage" ve "hemispheres" albümündeki "cygnus x-i book ii" kutsal kitaplar olarak görülebilirler.
Emerson Lake & Palmer - Tarkus (1971)
albümle adlı epik şarkı yüzünden büyük ihtimalle albümün geri kalanına genelde pek önem verilmez. ama diğer şarkılar da ayrı ayrı şahanedir. hele ki bu albümde bitches crystal diye bir şarkı vardır ki; şarkı değil, kısa süreli bir progressive rock şarkısının nasıl olması gerektiğini gösteren bir derstir adeta.
Renaissance - Turn of the Cards (1974)
1974 tarihli renaissance albümü. ashes are burning'de yakalanan çizgiyi devam ettirir, hatta çoğu kişiye göre bu albüm çıtayı daha da yükseklere taşır. artık hepsi klasikleşmiş olan running hard, i think of you, things i don't understand, black flame, cold is being, mother russia şarkılarını içerir.
Eloy - Dawn (1976)
bunun gibi başka bir tane daha albüm yok, bundan sonra da gelmesi mümkün değil. 'artık kaliteli müzik yapılmıyor, ah 70'ler vah 80'ler' saçmalığından bahsetmiyorum, ama böyle bir atmosferin 2000'li yıllar itibarıyla yakalanabilmesi mümkün değil, geçmiş artık o işler. yapılabilecek en isabetli şey, bu güzel albümü bilmeyen güzel insanların haberdar olmasını sağlamak, bu yazının amacı odur esasen. belki bir tesadüf olur, bir space bir progressive sever bu içeriğe denk gelir, neymiş lan bu der de keşfeder diye. biz nasıl bulduk sanki?
not: bu yazı, gliding into light and knowledge'in o müthiş tomlu davul atakları ve yaylıları ve klavyesi eşliğinde yazılmıştır.
Jethro Tull - Thick as a Brick (1972)
45 dakikalık kesintisiz bir şarkıdan oluşur. ian anderson'un daha ilk dizesiyle - yine usta bir alaycılık kullanarak - çevresini ve toplumu aşağıladığı bir parçadır : "eğer bu parçadan hiç bir şey anlamazsanız fazla kafanıza takmayın". çoğunlukla üst sınıflara yönelen eleştiriler, düşünme gücünü kullanmayan / düşünmek istemeyen bireyleri hedef alır. toplumun empoze etmeye çalıştığı normlar ve değerler karşısında bireyin dayanıklı olması gerektiğini çok karmaşık sözlerle anlatmaya çalışır. anderson'un hiçbir zaman arı bir kültür olarak göremediği amerikan kültürüne ince göndermelerle doludur albüm. şarkının sözlerini deşifre etmeye çalışmak hiç de kolay olmadığı gibi sembolik anlatımlar ortalama bir dinleyiciyi/okuyucuyu çok yanlış yorumlara götürebilir dizelerde ortak bir tema bulunsa da, 45 dakika boyunca bölümler arasındaki bağlantı asıl olarak müzikle sağlanmaktadır. jazz, folk, rock ve hatta klasik müzik öğelerinin bir çeşit sentezidir albümün melodik yapısı.
Yes - Relayer (1974)
yes'in dinledikçe yerine oturan ve "ya galiba bu tales from topographic oceans'dan da iyiymiş" diye düşündüren muhteşem albümü. şöyle bir baktığımızda insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en iyi müzik albümlerinin çıktığı 1970-77 döneminin ortasına denk gelen, bu dönemin tüm özelliklerini fazlasıyla içeren, özellikle açılıştaki gates of delirium ile dinleyeni alıp uçuran bir albümdür. kapak her zamanki gibi roger dean'e aittir. son olarak kapanıştaki to be over başta olmak üzere albüm boyunca steve howe'un yaptıklarını olasılıkla bugüne dek yapabilen bir gitarist olmamıştır ve de olamayacaktır.
Van Der Graaf Generator - Still Life (1976)
van der graaf generator... daha önce iki defa dağılıp bir araya gelen efsanevi ingiliz grup. bana göre rock müzik tarihinin dönüm noktalarından birisidir ancak değeri pek bilinmemiştir. 70'lerdeki o en üretken dönemlerinde birçok tarzı harmanlamışlardır albümlerinde. sadece godbluff albümündeki 4 şarkı 4 farklı tarzı yansıtmaktadır; psychedelic, klasik rock, blues, punk... genel olarak blues rock ve şimdiki post-punk akımının öncüsü olan 70'ler punk tarzına benzemektedir müzikleri. the quiet zone the pleasure dome ve still life albümleri olgunluklarını ve kalitelerini ortaya koydukları en önemli albümler olarak öne çıkmaktadır.