Recep Tayyip Erdoğan, Ülkenin Güncel Problemlerine Rağmen Tekrar Seçilmeyi Nasıl Başardı?
recep tayyip erdoğan'ın kazanmasının asıl nedenini gelin size anlatayım
çalıştığım fabrikanın %80'i, belki de 90'i akp seçmeni. sülalemde ailem hariç belki herkes akp'ye oy veriyor. burdan yola çıkarak yapacağım yorumumu.
birincisi hani hep diyoruz ya aç insanlar, kıyma alamıyor, yağ alamıyor, benzin pahalı vs... hayır arkadaşlar herkes istediğini alıyor. daha doğrusu ihtiyacı olanı alıyor. adam ayda bir kilo kıyma alsa yeterli görüyor. evde et pişmemesi onun için problem değil. balığı senede iki kez hamsi 20 lirayken yiyor sorun etmiyor. soğan 30 lira diyoruz ya, pazarda çürük çarığı 15'e alıyor, üstüne sen yalancı oluyorsun.
hepsinin dışında her şeye %300 zam geldi desen, maaşına da zam geldi diyor. alım gücü nedir hiçbir fikri yok.
hepsinin zamanında bi şekilde aldığı evi ve iyi kötü bir arabası var. bundan sonra araba alamayacak, ev alamayacak kişileri neden taksın kafasına? onun hesabına göre evinin ve arabasının değeri 10 kat arttı. sadece pazar günü bindiği arabasının yakıtının pahalı olmasını da dert etmiyor. kira ödemediği için kiraların %600 artması onu ilgilendirmiyor.
senin benim gibi sosyal değil hiçbiri. tatile gitmek, sinemaya gitmek, tiyatro falan zaten absürt şeyler. onun sosyal aktivitesi: hafta sonu bir mangal yaparsa çoluk çocuk yeter, bayramda da köye gitti mi al sana tatil. para harcamıyor adamlar. dışarda yemek yemiyor, marka kıyafet giymiyor, giydiğini de iki pantolon iki gömlekle mevsimi geçiriyor.
doğalgaz faturası bana 1500 gelirken adamlara 500 falan geliyordu, çünkü yakmıyor.
senin normal bir insanın yaptığı şeyleri yaparak, ayda bir sinemaya, haftada bir dışarda yemeğe, tiyatroya, yılda 1 hafta tatile, haftasonları çarşıya pazara, kıyafete faturalara harcadığının beşte birini harcamıyorlar. e haliyle aldığı 10 bin adama paşalar gibi yetiyor ve inanır mısın, hepsi para biriktiriyor. arsa alıyor, hobi bahçesi kovalıyor, arabasının modelini yükseltiyor.
suriyeli sığınmacılardan bahsediyoruz, herkes rahatsız. lakin adamlar buna bile bir kılıf bulmuş kendince: “köylerde bi tane çoban bulamıyorsun, sanayide suriyeliler hariç çalışan yok, kimse iş beğenmiyor” diyor. yarı parasına çalışıyorlar tabii, o paraya kimse çalışmaz dediğinde yine iş “aldıkları parayı beğenmiyorlar”a geliyor.
şimdi tüm bunların üzerine, togg, iha, siha, yollar, feto, hdpkk, kılışdar, din, iman sosu ekleyin. adam reyisini bırakır mı sence? birinci elden zarar görmediği müddetçe erdoğan'dan başkasına oy vermek için hiçbir sebebi yok.
o yüzden “boş tencerenin yıkamayacağı hükümet yoktur” tezi tamamen geçersiz. kendi adıma ülkeden ümidi kestim. tamamen bireysel bir şekilde kendimi güvence altına alıp hayatımı idame ettirmeye çalışacağım. doların falan ne kadar artacağını da kafama takmayacağım.
ben karadeniz'in bir köylüsüyüm, kendi analizimi paylaşmak isterim
bana yakın olan ilçelerde tayyip'e %70'in üzerinde, yaşadığım ilde ise %60'ın üzerinde oy çıktı. yaşadığım köyde %92, çevremdeki yüzlerce köyde %80'in üzerinde oy çıktı.
istisnasız her seçim anadolu'ya karadenize b*k atılıyor, cahil deniliyor, değişik değişik analizler yapılıyor. ben size izah edeyim, cahil dediğiniz insanlar bok cahil, asıl cahil sizsiniz. bunu bir muhalif seçmen olarak söylüyorum, herhalde bir muhalif olarak benden daha sıkıntılı bir durumda değilsinizdir seçmen olarak, yüzdeler ortada.
bu insanlar benim ailem, akrabalarım, arkadaşlarım. yok karadeniz milliyetçiymiş, yok sağcıymış, yok kılıçdaroğlu şeytanmış, yok bilmem neymiş vs. geçiniz bunları. uzaktan yakından alakası yok. inanın bana yok, benden daha iyi bilemezsiniz. verilen uç örnekler çok az bir insan grubunu temsil ediyor ve bu sadece karadeniz'de değil, her yerde var zaten.
karadeniz insanı egoyu sevmiyor, bitti. mesela çevremde izmir hakkında hiç aşağılayıcı şeyler duymazken, izmir'den bir vatandaş sosyal medyada samsun'u gömebiliyor. bu tip şeyler görülmüyor mu zannediyorsunuz siz?
tabii bunlar çok küçük örnekler. daha sıkıntılı olan asıl konuya gelelim.
akp kendi seçmen profilini o kadar iyi biliyor ve bunu o kadar iyi kullanıyor ki, şaşar kalırsınız. mesela akp ilçe teşkilatı köylere zamanından beri öyle iyi girmiş, öyle iyi çalışmış ki, insanlar da haklı olarak kendine yakın hissettiklerine oy veriyorlar. peki muhalefetin ilçe teşkilatı ne alemde? yoklar. şaka değil, adamlar yok. kendi sandığımda gönüllü müşahit olmak için kart almaya gittiğim chp ilçe teşkilatında insan yoktu. varlar aslında ama yoklar. telefonda konuşan sekreter telefonla konuşmaya ara bile vermeden bana kartı lakayıt bir şekilde verdi. ama akp'ye gitseydim, biliyorum ki hiç öyle karşılanmayacaktım. o kadar oy almalarına rağmen öyle bir tavırla karşılaşmayacaktım.
ister bana inanın, ister inanmayın. bu verdiğim örnekler, inanın çok azıdır. muhalefetin bu pervasızlığına, bu rahatlığına diyecek söz bulamıyorum. iki büyük ilçede, seçim süreci boyunca hiç çalışmadılar. bir iki kere müzikli araba gördüm o kadar, o da zaten saçmalıktan başka bişey değil. ne düğünlerde, ne davetlerde, ne de başka topluluklarda muhalefetten kimse yoktu, ama akp bilmem ne kolunun bilmem nesi bile vardı arkadaşlar. ovanın en ücra köyünde bile vardılar. muhalefet yoktu karadeniz'de, yoktu!
içinde bulunduğum ama birçok yönden ayrıştığım muhalif seçmene de iki çift lafım var. siz gerçekten, ama gerçekten de bir şey bilmiyorsunuz sevgili yoldaşlarım. ülkeyi istanbul'dan, izmir'den ibaret zannedip ona göre yorumlarda bulunuyorsunuz. insanları aşağılıyorsunuz, içlerine girmiyorsunuz, şefkatli ve sabırlı karakterinizi göstermiyor iyiden iyiye ayrışıyorsunuz. kendinizi kendi içinizde, gerçek dünyada olandan bambaşka bir noktaya konumlandırıyorsunuz. sonra da aziz nesin deyip, ülkeden gitme söylemleriniz oluyor, siniriniz bozuluyor. ama tabii ki yine de sizin bir suçunuz yok, bütün suç, muhalif politika ürettiğini zanneden zavallı mı zavallı partilerimizde.
başta chp olmak üzere bu muhalif partilerin alayının, genel başkanlarından ilçe teşkilatlarına kadar, tamamen değişmesi gerekiyor, hem de ivedilikle. köylere kadar inmesi, insanlarla iletişim kurması gerekiyor. bir bölgeyi küçümseyip öbür bölgeyi yüceltmemesi gerekiyor.
bu seçim, bir köyün bile göz ardı edilemeyeceği bir seçimdi. ama ben hayretler içinde yerelde hiç çalışmayan bir muhalefete karşı, sosyal medyada, başka bir dünyada, oğuzhan uğur'un programının oylara etkisine dair analizleri okuyordum. ben seçimi kaybettiğimize şimdi değil, daha o zaman çok üzüldüm ama elimden müşahit olmak dışında bir şey gelmedi. üzgünüm, böyle dünyadan habersiz politikalar üreten, nice gençlerin habersizce umut bağladığı, bu muhalefetten ve yaşattığı rezillikten ötürü çok üzgünüm.
"Muhalefet değil, Erdoğan meselesi"
işin muhalefet tarafının devamlı olarak irdelendiğini, ama insanların sadece muhalefete oy vermemenin ötesine geçerek "erdoğan'a oy verdiği" kısmının atlandığını düşünüyorum.
yani elbette birçok konuda belli ki muhalefet kötü yol ve yöntemler izledi ki seçimi kazanmaya yaklaşamadı. aday seçiminden 6'lı masa stratejisine, kazanılmış seçim algısıyla ganimet paylaşımına kadar çok yoğun bir sorunlar silsilesi malumumuz.
tamam, eyvallah, ama muhafazakar-milliyetçi yığınlar neden erdoğan'ın zaferini kendi zaferleri olarak görüyor ve diğer koşullardan bağımsız olarak bu algı devam ediyor? önemli sandığımız birçok parametre (en başta ekonomi dahil olmak üzere) bir monoblok haline gelmiş kitleden sadece çok ufak kopuşlarla sonuçlanıyor. mevzu elbette kılıçdaroğlu meselesi, elbette muhalefetin meselesi, ama bir o kadar da, hatta ondan daha fazla erdoğan meselesi.
ben muhalif kamuoyunun ve kanaat önderlerinin en büyük yanılgıyı bu noktada yaşadıklarını düşünüyorum. erdoğan'ın zaferiyle muhafazakar-milliyetçi kitlelerin kurduğu duygusal bağı ve aidiyet ilişkisini gerçekten açıklayabiliyor muyuz? bunu açıklayabileceğimi iddia etmiyorum ama üzerine tefekkür edilmeden türkiye'de erdoğan çizgisine ve erdoğanizme gerçek bir alternatif üretmenin mümkün olmadığını sanıyorum. erdoğan'ın zaferini kendisinin zaferiyle özdeşleştiren, tüm aidiyet duygusunu erdoğan'ın temsil ettiği "muktedirlik" üzerinden kurgulayan geniş yığınları ekonomiyle "aldatmak" mümkün müdür?
örneğin, çoğunuzun neoliberal ekonomiyle çok büyük problemleri olmayacağı varsayımıyla düşünelim, 2002-2010 arası erdoğan sizi ekonomiyle neden tavlayamadıysa, siz de erdoğan kitlesini o sebeple ekonomiyle tavlayamıyor olabilir misiniz? ne olursa olsun erdoğan'a oy vermeyecek önemli bir kesim var bu ülkede, bu insanlar karşılarındaki tehlikeyi erdoğan/şeriat/gericilik olarak kodladığında ekonomik sıkıntıları görmezden gelme ihtimali yüksek değil mi? sizin kararınızda ekonomi ne kadar başat rol oynardı, eğer alternatifiniz erdoğan olsaydı?
tam da bu yüzden muhafazakar kesime atfedilen değerlerin genel anlamıyla çok radikal ve hatalı olduğu kanaatindeyim. birilerinin sandığı kadar cahil de değiller veya karar gazetesi tayfasının umduğu gibi iyi yürekli ama kandırılmış insanlar da değiller. ben, tersine, 2002'de ak parti iktidarı için oy veren insanların tam olarak da bugünlere (belki böyle bir ekonomiye değil, ama yönetim kapasitesi olarak bugünlere) oy verdiğini düşünüyorum. tayyip erdoğan, her şeyden önce, doyurulmamış ve doyurulması mümkün dahi görünmeyen muhafazakar-çekingen arzuların aynası ve güdücüsüdür. kitlesinin nereyi ve ne kadar ele geçirdiğinden bağımsız olarak daima "karşıtına" kan kusturma, intikam alma, 'koyun' diyenlere 'koyma' arzusunun, nefretinin ve büyük ölçüde aşağılık kompleksinin tekrar ve tekrar üretilmesi erdoğan. kitlelerin erdoğan'la kurduğu ilişki sadece ekonomik değil, sadece siyasi de değil. bu ilişki aynı zamanda kültürel ve kimlik temelli bir ilişki.
yani kendi dünyanızda anlamlandırmak için "atatürk of our time" gibi düşünebilirsiniz. kendilerini hor görmüş, değerlerine hakaret etmiş, düşük hissettirmiş bir "elitler" toplamını yenen, sadece yenmekle kalmayıp alabildiğine ezen gücü temsil ediyor erdoğan. 50'li yaşlarındaki başörtülü teyzelerin dombra eşliğinde ettiği danslardaki şehvetli senkronizasyon, o climax sekansı gibi kendinden geçme hali, o son raddede 'boşverilmiş muhafazakar çekingenlik' erdoğan'ın kendisi.
bu bağlamda sizin pkk'lı olup olmamanıza, terörist olup olmamanıza inanmanın ötesine geçen bir aidiyet ilişkisi olduğunu görmemiz gerekiyor. erdoğan seçmeninin önemli bir kısmı aynı yalanları kamusal alanda tekrar ederek hegemonyalarının dağılmasını önlemek istiyor, "propaganda aygıtı" işlevini bizzat üstleniyor. imamoğlu'nun ekonomiyi batırdığına inanmaktan bağımsız olarak, kendi hegemonik iktidarıyla özdeşleştirdiği erdoğan iktidarının idamesi için yapıyor bunu. yani benim aslında temelde düşündüğüm şey şu: erdoğancı kitle sandığınız kadar cahil değil, ama sandığınızdan çok daha ideolojik bakıyor hayata. geçmişte kemalist kamuoyu da daha tehlikeli gördüğü yapıların önünü kesmek için devlete eklemlendi, önemli kısmı doğru olmadığını bildiği şeyleri dolaşıma sokmakta sakınca görmedi. bununla benzer refleksleri kullanmaktan imtina etmiyorlar. çünkü o nahif, kandırılmış, dini-milliyetçi duyguları manipüle edilmiş erdoğan seçmeni ne kadar palavraysa; cahil, cühela, hayata dair hiçbir şeyin farkında olamayacak kadar a haber ile zombileştirilmiş erdoğan seçmeni anlatısı da palavra.
yani birey birey kitlenin tümünün ikna olmasından ziyade, kurgulanan ideolojik hegemonyaya bireysel katkı sunmak bağlamında düşünürseniz akp'lilerin saçma sapan yalanlara bile ayak uydurmaktaki direnci ve bitmez tükenmek bilmeyen nefretleri belli ölçüde rasyonelleşiyor. erdoğancılar, güçlü sünni hegemonyasının yanı sıra, kendilerinin 'ulus'un esas bileşeni olduğu anlatısını sadece satın almıyorlar, onun üretimine katkı sunuyorlar, o hegemonyayı arzuluyorlar. zaten oradalardı, erdoğan da o katı ideolojik hattın bedeninde tecessüm ettiği asrın lideriydi.
bunu kırmak mümkün müdür veya buna alternatif üretirken nelerden vazgeçmek gerekir en ufak fikrim yok. bu dediklerimin de meselenin ne kadarını açıkladığına dair fikrim yok. ama bu başlık altındaki cevapların aslında erdoğan neden kazanıyor'a değil, biz neden kaybediyoruz'a odaklandığını düşünüyorum. bu önemli bir soru, ama erdoğan'ın neden kazandığını hala açıklamıyor.