Rene Magritte'in Bütün Eserlerinde Kendini Hissettiren Ortak Temalar

Belçikalı sürrealist ressam Magritte'in eserlerine baktığınız zaman size yardımcı olacak bir açıklama, buyrun.
Rene Magritte'in Bütün Eserlerinde Kendini Hissettiren Ortak Temalar

kışkırtıcı ve gerçeküstü resimleriyle tanınan belçikalı ressam rené magritte. genellikle eserlerinde belirsiz sembollerle oynamış, resmedilen nesne ile gerçek nesne arasındaki ilişkiyi sahnelemiştir. buna en iyi örnekte sanırım birçoğumuzun favorisi olan the lovers. bu esere baktığımda aklıma gilles deleuze geliyor. felsefi karşılaşmaların sanatsal üretimlerle ilişkisini anlatırken tıpkı rene gibi ufkumuzda çözülmesini beklediği kodları yüklüyor ve ardından ona o anlamı bizim vermemizi istiyor.

The Lovers

the lovers, ya birbirini arzulayan iki insanın vücut sıvılarının zorla ayrılmasını temsil ediyor ya da tam tersi acı bir karşılaşma, isteksiz bir öpücük. belki de işkence odasından fırlamış gibi, zorla yapılmış bir karşılaşma. bu gerçek bir öpücük mü? elbette çokça şüpheye açık. postmodern dünyamıza göre yorumlayacak olursak da iletişimsizliğimizin, umutsuzluğumuzun bir örneği olarak karşımıza çıkıyor olabilir; ötekine kesin olarak ulaşamama ve sevginin sonsuz bariyerini aşamama durumu; bazen bir öpücük kadar basit bir şey bile gerçek bir hayale dönüşebilir.

Golconda

magritte'nin diğer eserlerine biraz göz gezdirirseniz eğer, yokluklar, ironiler ve yıkıcılıkları görürsünüz

net bir vurgu varmış gibi görünse de bulanık sınırlarda gezen, kafasında olup biter her şeyi öylece ortaya çekip çıkaran ancak somut olarak işlenebilir bir garip evren söz konusu. örneğin the false mirror adlı eserinde, bakışın yoğunlaştığında görüş alanının basitleşmesi, görüntünün asgari düzeye düşmesi ve içten gelen simgeleşme sürecinin apaçık belirginleşerek tam bir nitelik kazanmasının ardından insanı heveslendiren bir gökyüzü beliriyor -gözetleyen özne ile gözetlenen nesne diye bölünen bir kendilikten bekleneceği şekilde.


sonuç olarak

rene magritte, eserlerinde kendine özgü olan o kutuplu felsefesini büyük ölçüde yansıtıyor: katıksız soyut bir bilinç, özgürlük ve nesnelerin özü, fiziki dünyanın somutluğu ve donukluğuna dönüşen çizgilerin belirgin bütünlüğü insan öznelliğinin bir metaforu olarak vücut buluyor.