Rusya'dan Alacağımız S-400 Savunma Sistemi, Bölgedeki Siyasi Ortamı Nasıl Etkileyebilir?
rusya
temel amacı aslında bir nato ülkesine kendi sistemini satarak nato içinde bir kriz çıkarmak gibi görünse de, işin arka planında daha ziyade doğu akdeniz'deki enerji kaynakları savaşını kızıştırarak avrupa'ya karşı enerjide tekel olduğu konumu güçlü tutma isteği yatmaktadır.
izlenen başarısız dış politikası nedeniyle türkiye doğu akdeniz'de hemen hemen tüm komşularıyla bir anlaşmazlık içindedir. israil, güney kıbrıs, yunanistan, mısır gibi ülkelerin petrol çalışmaları kapsamında kendi içlerinde en azından dışarıya yansımış bir anlaşmazlığa düşmemiş olmaları, rusya'nın enerji konusundaki gücünü kısıtlama potansiyeli taşıyor.
türkiye'nin bataryalardan birini kuzey kıbrıs'a yerleştirdiği durumda ise diğer partnerleri kendisiyle anlaşma zemini aramaya mecbur bırakacağını ve bunun da oldukça uzun bir süre daha rusya'nın avrupa'nın ana tedarikçisi konumunu sürdürmesine olanak tanıyacağını düşünüyor.
bunların dışında, kendi savunma sanayisine finansal destek sağlama anlamında böylesi bir sistemin satışının rusya'ya ciddi bir destek sağlayacağı da aşikardır.
abd
önce saddam'ı devirdiği 2003 yılından beri iran'ın bölgede aşırı güçlenmesi nedeniyle ortadoğu'da bozulan şii-sünni dengesini kendi politikaları ışığında sünni taraf lehine güçlendirmek istedi. bunun dışında 1979 iran islam devrimi nedeniyle iran ile abd arasındaki gelenekselleşmiş düşmanlık daha önce hiç olmadığı kadar güçlü bir durumda olduğu için israil'in güvenliği gibi kaygıların da etkisiyle abd'nin temel hedefi iran'da ya bir rejim değişikliği ile musaddık sonrası olduğu gibi kontrol sağlamak ya da iran'ı parçalamaktır.
abd'nin temel gücü kendi para birimi olan dolardır. bretton woods sonrası dünya'da ise abd doları altına endekslemekten vazgeçtiğinden dolayı bugün doların dünya'ya hakim olmasının temeli petrole dayanır. dünya'da uluslararası alandaki petrol ticareti dolarla yapılır. tüketicilerden ziyade petrol dünya sanayi üretimi için vazgeçilmez bir girdi olduğundan dolayı dünya ekonomisini doğrudan etkileyen bir metadır.
iran'ın olası bir abd müdahalesinde hürmüz boğazını kapatması petrol fiyatlarında inanılmaz dalgalanmalar yaratarak bütün dünya ekonomisinin çözümü zor bir çöküşe sürüklenmesine neden olabilir. çünkü wikipedia'ya göre dünya deniz petrol ticaretinin %35'i, tüm petrol ticaretinin ise %20'si hürmüz boğazından geçen tankerlerle yapılmaktadır.
iran'ın ırak ve suriye aksine yerleşik bir kültüre sahip olması, güçlü bir ordusunun olması gibi nedenlerden dolayı abd'nin iran'a olası bir kara harekatından sonuç alabilmesi muhtemelen çok uzun yıllar sürecek ve bu süre boyunca bu boğazın kapalı kalması dünya petrol arzında çok ciddi daralmalar yaşatarak her şeyin kontrolden çıkmasına yol açabilir.
abd kendi stratejik rezervlerini kullanıma açsa dahi, dünya'nın farklı coğrafyalarına buradan petrol ihraç edilmesi hem navlun hem de muhtemelen yetersiz kalacak lojistik kanalları nedeniyle bu dalgalanmaların önüne geçemeyecektir.
bu nedenle, abd tarafından bölge petrolünün özellikle doğu akdeniz üzerinden taşınarak hem iran'a müdahale imkanı açılması, hem de rusya'nın kilit enerji tedarikçisi rolünün erozyona uğratılması temel amaç haline gelmiştir. bu doğrultuda, ilk 10 yıllık akp iktidarı döneminde hem kuzey ırak'ta kürtlere quasi-bağımsızlık fırsatı tanınmış hem de çözüm süreci desteklenerek pkk'nın güçlenmesi sağlanmıştır.
abd'nin temel amacı bölge petrolünü akdeniz'e ulaştırabileceği bir enerji koridoru yaratmak ve bunu da mümkünse çok parçalı yapay devlet üzerinden doğu akdeniz'e taşıyarak hem yarın öbür gün rusya gibi aşırı güçlenmelerini önlemek, hem iran'a müdahalenin önünü açmak hem de rusya'nın enerji tedarikçisi rolünü erozyona uğratmaktır.
özellikle kuzey suriye'de yaratılmaya çalışılan kürt koridorunun temel amacı budur. rusya bu nedenle suriye savaşı'na dahil olarak bölge petrolüne alternatif yaratılmasını engellemeye çalışmaktadır. işin aslı bunda da baya başarılı olmuştur. hem rejimin ömrünü uzatacak hamleler yapmış, hem de türkiye'de sona eren çözüm süreci gibi uygulamalar sonrasında türkiye'nin harekatlarına destek vererek suriye üzerinden akdeniz'e çıkışı abd'ye tamamen kapatmıştır.
geriye ise kala kala, doğu akdeniz'deki enerji yatakları kalmıştır. ortadoğu petrolünün aksine, bu bölgedeki enerji yataklarının kullanım maliyeti konusunda net bir fikir birliği yoktur. rezervlerin büyüklüğü konusunda herkes hemfikirdir ama unutulmamalıdır ki, denizden petrol çıkarmak karadan çıkarmaya göre daha maliyetlidir.
abd'nin ana planı türkiye'yi bypass ederek bu enerjiyi ab'ye taşımaktır. boru hattını neredeyse tamamen akdeniz üzerinden geçirmek elbette daha yüksek maliyet çıkarır ama bu önemli değildir çünkü türkiye'den taşındığı takdirde buradan türkiye de kazanacaktır. abd'nin isteği ise, görece güçsüz ülkeler üzerinden bu enerjiyi taşımaktır ki yarın ab'nin karşısında ikinci bir rusya olacak türkiye ile uğraşmak zorunda kalmasın.
s-400 sistemine sahip bir türkiye ise doğu akdeniz'deki enerji denklemine ağırlığını koyacaktır. bölgedeki enerji kaynakları konusunda uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını talep etme konusunda türkiye'nin elini güçlendirecektir. ayrıca, her ikisi de nato üyesi olan türkiye ile yunanistan'ın ege denizi üzerindeki it dalaşını belirli bir seviyede tutma imkanı olan dengeni abd'nin kontrol etmesi de zorlaşır. zira yunanistan'a patriot satsa dahi bu sistemin s-400 kadar etkin olmadığını bütün askeri uzmanlar bas bas bağırmaktadır.
bu nedenlerden dolayı abd, türkiye'ye s-400 tedariki konusunda çok ileri seviyede baskı yapmaktadır. çünkü bu hamle bütün politikalarını bozma potansiyelini taşıyor. bununla birlikte türkiye'yi nato'dan dışlamak/atmak gibi hamlelere ise kalkışabilecekleri inancında değilim ama caatsa gibi ekonomik yaptırımlarla kıbrıs harekatı sonrası gibi bir dönemi yeniden yaşatabilirler. eğer devlet bunu göze almışsa, ki hamleler bunu düşündürüyor, abd'nin bundan fazlasını göze alması zor görünüyor.
türkiye
çözüm süreci gibi uygulamalardan dönülmek zorunda kalınması sonucunda abd ile ilişkileri ciddi anlamda dibe vurmuş görünmektedir. eskiden güdülen yurtta sulh, cihanda sulh temelli politikanın ilk başlarda komşularla sıfır sorun politikası ile olan uyumluluğu sonucu 2011'e kadar olan dönemde ciddi bir sorun yaşanmasa da, bölgedeki mezhep ve etnik tabanlı kavgalarda suriye iç savaşı ile beraber taraf olunması sonucunda eski ağırlığını kaybetmeye başlamıştır.
özellikle abd tarafından yaratılmaya çalışılan kürt koridoru ile enerji hatlarının taşınması sonucunda, o bölgede refah seviyesi artacak kürtlerin sınır öte tarafındaki kürtlere karşı bir sorun yaratma riski taşıyacağı ve bunun türkiye için bir beka sorunu olması nedeniyle, 2015-2016 dönemi türk dış politikasında sert manevraların yaşandığı bir dönem olmuştur.
bu süreçte çözüm süreci sona erdirilmiş ve 2015 yılı ve 2016 başında pkk'nın bölgedeki yapılanmasının imhası ile uğraşılmıştır. aslında bölgede özerklik ilan ettiğini açıklayan pkk'nın zaten bu savaşı kazanması mümkün değildi. buradaki temel amaçları türkleri bölgede oyalarken suriye'de ışid'e karşı savaş adı altında meşru bir alan hakimiyeti kazanmaktı.
bugünkü suriye haritasına bakınca haksızlar da denemez doğrusu. darbe girişimi sonucunda, tam olarak ne kadar olduğunu bilemesek de, abd'nin ordu içindeki etkinliğinin temeli olan fetö yapılanmasının kırılması ile beraber türkiye'nin fırat kalkanı ve zeytindalı harekatları ile birlikte bu koridorun akdeniz'e ulaşması tamamen imkansız hale getirildi.
yukarıda saydığım nedenlerle, rusya'nın desteği sayesinde bu harekatların gerçekleştirildiğini ise unutmamak lazım. 2015'te rus uçağı düşürülmesine rağmen bu kadar kısa süre içinde türk rus ilişkilerinin yeniden güçlenmesi abd sayesinde mümkün olmuştur. bunun kendi stratejileri adına bir hata olduğu ise aşikar.
petrol konusunda bu hesapların bozulması, bir diğer koz olan doğu akdeniz enerji kaynaklarını da gündeme taşımaktadır. enteresan bir şekilde türkiye'nin s-400 sistemine sahip olması iran'ın uzun bir süre daha abd askeri müdahalesine maruz kalmaması demek olabilir, tabii abd türkiye'ye bu pastadan pay vermeye yanaşmadığı sürece.
nato sistemiyle uyumlu çalışması mümkün olmayacağından dolayı bu sistem ağırlıklı olarak kıbrıs harekatı sonrasın 1975 yılında kurulan ege ordusunun kontrolünde olacaktır diyebiliriz. ege denizi üzerindeki it dalaşı denen f-16 kapışmalarının da bir bakıma sonu demektir. zira sistem aktif hale getirildiğinde yunan f-16'larının kilit yemesi teknik olarak çok kolaydır, rusya izin verdiği sürece ya da kontrolü tamamen bizde olacaksa.
bu durumda, yunanistan'a ciddi silah satışları yeniden gündeme gelecektir. fakat yunan ekonomisinin bunu kaldıracak durumda olmaması, bu satışların nasıl gerçekleşeceği üzerine satıcı ülkeler için bir başka sorun olacaktır.
iç politikada ise, akp'nin mhp ile ittifakı bozma şansı kimine göre ne yazık ki (bana göre ise iyi ki) yoktur. anladığım kadarıyla s-400 konusu bu ittifakın örtülü şartlarından biridir. devlet bahçeli'nin kambiyo kur rejiminde değişiklikler yapılmalı tarzındaki demeçlerinin temelinde ise bu s-400'e karşı yapılacak ekonomik yaptırımlar gelmektedir.
tcmb'nin son 3-4 yıldır, rezevler içindeki abd tahvil oranını azaltarak altına yönelmesi, bu altınları ise önce new york'tan londra'ya şimdi ise londra'dan ankara'ya taşımasının altında yatan temel sebeplerden birisi de bu yaptırımlar olabilir.
soru salt askeri açıdan ele alındığında s-400 vs f-35 pek sorulacak bir soru değildir ama işin içine ekonomik yaptırımlar girdiğinde denklem değişir. cari açık vermeden büyüyemeyen bir türkiye ekonomisi varken, şu an zaten büyümeden vazgeçmiş ve cari dengede seyreden bir ekonomik görünüm var.
türkiye'yi swift sisteminden çıkarmak gibi yaptırımların geleceğini zannetmiyorum ama savunma sanayi firmalarının ithalatını engellemek gibi yaptırımlar söz konusu olabilir. uzun vadede bu tarz yaptırımlar kıbrıs örneğinde de görüldüğü gibi savunma sanayinin güçlenmesine yarayacaktır. ana enerji tedarikçileri, rusya ve iran olan türkiye'nin enerji talebinde bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum ama ihracatının %60'ını avrupa'ya yapan bir ülke olarak burada sıkıntılar yaşanması ciddi ekonomik daralmalar yaşanmasına yol açacaktır.
bunun ötesinde yaptırımlarla da teorik olarak karşılaşabiliriz ama bu abd'nin kendisi bakımından da olumsuz sonuçlar getirebilir. incirlik üssünün nato dışındaki uygulamalara karşı kapatılması da bu adımlardan biri olabilir. nato'dan çıkmak ve çıkarılmak gibi adımların ise söz konusu olacağını hiç sanmıyorum.
kısacası
ekonomik açıdan ciddi ama ölümcül olmayan, kıbrıs dönemi ambargoları gibi, bir bedel ödenecektir ama bundan umduğunu bulamayan abd bir noktadan sonra ilişkileri düzeltmek isteyen taraf olacaktır. zira bu sefer 1980 gibi bir darbe gerçekleştirileceğini sanmıyorum.
bu süreç tabii ki türkiye'de yeni siyasi oluşumlara zemin hazırlar. özellikle akp içi küskünlerin siyaset sahnesine girişini hızlandırabilir ama yine de, umuyorum ki istanbul seçimlerinden sonra, önümüzde 4 yıllık seçimsiz bir dönem olacak ve bu süreyi düzgün kullanabiliriz.