Satın Alarak Sahiplenme Hırsımıza Farklı Bir Yaklaşım: Mülkiyet Hırsızlık mıdır?

Sözlük yazarı "birakbana vidividi", bu konuya ilginç bir perspektiften yaklaşmış. Yazarın, mülkiyetin insanlığın gelişimiyle ilişkisini yorumlayarak bu soruya cevap aradığı yazısına bakıyoruz.
Satın Alarak Sahiplenme Hırsımıza Farklı Bir Yaklaşım: Mülkiyet Hırsızlık mıdır?
iStock


mülkiyetin hırsızlık olup olmadığını sorgulamadan önce mülkiyetin ne olduğunu ve tarihin başlangıcından itibaren mülkiyet ile insanlığın gelişimi arasındaki ilişkiyi sorgulamak gerekir. aslında tüm sorunun gelip düğümlendiği yer şudur: 

"insanlığın ilerlemesinin sebebi nedir? zenginliği oluşturan faktör nedir?" 

bu sorunun cevabının doğa(l kaynaklar) olmadığı açıktır, şayet öyle olsaydı insanlığın toplam zenginliği artmaz aksine azalırdı, çünkü doğal kaynaklar kısa vadede sabittir. (uzun vadede geri dönüştüğünü varsayarsak) zenginliğin kaynağı doğa olsaydı dünya nüfusu bir noktadan sonra sabit kalır ve bir süre sonra kaynakların yeterli olacağı düzeye düşmeye başlardı. dikkat edin, hayvan popülasyonları aynen bu şekilde hareket ederler, çünkü hayvanlar yalnızca doğanın onlara verdikleriyle yetinir, ilerleme göstermezler. insan dediğimiz canlı dünyanın başlangıcından beri nüfusunu ve yaşam alanını diğer canlılar aleyhine bu kadar genişletebildiyse bunun bir sebebi olmalı.


bunun sebebi teknolojik (teknik) ilerlemedir. 

insan teknoloji sayesinde doğal kaynaklardan giderek artan oranda verim elde etmiş, bu sayede nüfusunu ve yaşam alanını genişletebilmiş, bu sayede gelişmiş, bu sayede ilerlemiştir. en temel teknolojik gelişme olarak toprağın işlenmesini gösterebiliriz. toprağı işlememiş, yalnızca yabani bitki ve meyvelerle beslenmiş olsak değil 6 milyar, 6 milyona bile ulaşamazdık. toprak işlenmemiş olsa toprağa bekçilik etmek için yerleşik hayata geçilmez, ev yapılmaz, köyler oluşmaz, dolayısıyla şehirler, devletler meydana gelmezdi. şehirler olmayınca sanat, ticaret, yazı, v.b. gibi kavramlar da olmazdı.. neyse derdimi anlattım sanırım.


teknolojik ilerlemenin insanlığın gelişimindeki hayati rolüne değindim. 

peki teknolojik ilerlemenin sebebi nedir? insanlar durduk yerde niçin kafa yorup toprakla, tekerlekle, ateşle uğraşmışlar, ağaçtan meyve toplamakla yetinmemişler? 

cevap: bencil oldukları için. her icat bir insanın kendi bencil ihtiyaçlarından doğmuş, ve bu insanın istemeden çevresindekilerin ve bütün insanlığın yaşam standartını yükseltmesine yol açmıştır. tekerleği bulan adamın motivasyonu çevresindekilere iyilik etmek değildi, daha kolay yük taşımaktı. toprağa tohum ekip bir yıl başında bekleyen kişinin tek gayesi daha kolay yoldan besin elde etmekti. ancak bu insanların çevresindekiler bunların fikirlerini kopyaladılar ve bu ilk bencil mucitler istemeden insanlığın gelişimine katkı sağladılar. bu zincir bugüne kadar devam etti. ilk televizyonu üretip patentini alan firma belki çoktan iflas etti, ama artık o fikri kopya çeken binlerce üretici sayesinde televizyon insanlığa mal olmuş bir ürün. 

Steve Jobs


demem o ki, mülkiyet kavramı olmasaydı, topraktan aldığı mahsülün kendisine ait olmayacağını bilen insan o toprağı baştan hiç ekmezdi. 

ya da şöyle söyleyeyim, insanlarda sahiplenme(mülk edinme) güdüsü olmasaydı kimse zahmet edip kafasını yormaz, günlük ihtiyaçlarını tatmin etmekle yetinirdi. yani mülk edinme güdüsü öğrenilmiş bir güdü değildir, içseldir, ve bu güdü sayesindedir ki insanlar kafa yormuş, mülkünü artırmaya çalışmış, teknoloji üretmiş, etrafındaki teknolojiyi kopyalamış ve insanlık ilerleyerek bugüne gelmiştir.

mülkiyet hırsızlık diyen olabilir, ancak hem mülkiyet hırsızlıktır deyip hem de mülkiyet güdüsü sayesinde binlerce yılda birikmiş zenginlik ve bilgiden yararlanmaya devam etmek, nasıl desem, biraz ikiyüzlülüktür. mülkiyetin olmadığı bir dünya hayal edenler bugünkü zenginlik seviyesinde bir mülk ortaklığı hayal ediyorlarsa fena halde yanılıyorlar. mülkiyet yoksa şehirler de yok, yediğin ekmek de yok, yazdığın yazı, konuştuğun dil, giydiğin pantolon da yok arkadaşım. tercihini ona göre yap.