Serinin En Kötüsü Olmayı Şimdiden Garantileyen Kolpaçino 4'ün İncelemesi

Kolpaçino 4 için herhangi bir beklentiniz varsa size kötü haberlerimiz var.
Serinin En Kötüsü Olmayı Şimdiden Garantileyen Kolpaçino 4'ün İncelemesi

şafak sezer'den hilkat garibesi senaryo ve film

aman allah'ım neydi bu? acemi bir youtuber'ın ünlüler/gönüllüler vlog'u mu? yoksa akıl hastanesinden firar etmiş bir paranoyak şizofrenin günlüğünden dökülen inciler(!) mi?

sezer'in hikayesi ve senaryosu, adına film bile denemeyecek kadar kusurlu ve bağlamından tamamen kopuk. film, hiçbir yerinde izleyicisini sallamıyor ve kendi başına yürüyen bir zombiye dönüşüyor. oyuncular oyunculuk yap(a)mıyor ve ilköğretim piyeslerinde, kağıttan metin okuyan yeni yetme çocuklara döndürülüyor. birisi de çıkıp demiyor, "ya bu film galiba berbat bir şey oldu. iptal mi etsek projeyi?" diye. anlaşılan o ki şafak sezer'in yemeği ne kadar kötü olursa olsun, herkes bunu yemeye dünden razı. sezer'in yemeği berbat kokuyor ve kurtlanmış. tüm salondakiler olarak, izlediğimiz "şey'den" sonra midemizden tuhaf sesler geldiği doğrudur.

burada yönetmen kamil çetin'e yüklenmek faydasız ve gereksiz

çünkü yönetmenin filmografisindeki filmlerin imdb not ortalaması 2.5 civarında geziniyor ve nerde "kolpa" işler var, proje direkt kendisine emanet ediliyor. en iddialı filmlerinden biri "enes batur hayal mi gerçek mi?" olan bir yönetmeni ne kadar ciddiye alabilirsiniz ki? dolayısıyla burada esas sorumlunun şafak sezer olduğunu söylemek lazım. tapu ve kadastro memuru zihniyeti ile çalışan yönetmene, ben fazla suç bulmam.

filmin süresi, kamera arkası bölümüyle beraber yaklaşık 100 dakika. ilk 35 dakikada mimikleriniz tamamen size kalıyor. suratınızda herhangi bir yerin oynaması mümkün değil. bu dakikadan sonra aydemir akbaş (sabri abi) yaptığı bel altı ilkokul esprileriyle sizi güldürmeye çalışıyor. sabri abinin performansı, cimbomlu sarbi'nin, minarede ezan okuyan imamı vurduğu şutlarından bi tık daha iyi. yine de diğer oyuncularla kıyasladığımızda, sabri abinin performansı, bu berbat hikayeyi elinden geldiğince taşıyor. (aydemir dedemiz rahatsızmış, kendisine acil şifalar dileyelim.)

buket dereoğlu, napıyorsunuz allah aşkına?

buket hanımın sahnelerinde, ömrümde çok az olduğum kadar başkası adına utandım. dereoğlu öyle bir performans veriyor ki, sinema kan ağlıyor, can çekişiyor. gözlerimizi ve kulaklarımızı kanatan, bu tarihi rezalet için kendine ne kadar dert yanarsak yanalım, belli ki herkes bir şekilde efsunlanmış. yoksa böyle bir tuhaflığı onaylamanın başka açıklaması olamaz.

yerli ve milli kumarbazlarımız mali (m. ali erbil) ve serdar ortaç'ın dahil olduğu sahne, ibrahim tatlıses ve cengiz kurtoğlu ile şenleniyor. kumar akmaya başlıyor, izleyici azıcık da olsa keyifleniyor. ancak bir tuhaflık var. izlenen şey kolpaçino filmi gibi değil de, sanki ibo show'a gelen konukları, bu defa filtresiz ve sansürsüz (karakterler bol bol ve açık açık amk diyor) izliyor gibi oluşumuz. seyirci, ünlülerden tv'den duyamadığı küfürleri duyunca haliyle gülümsüyor. dolayısı ile hikayeden nasibini alamayan seyirci, teselliyi ünlülerin ettiği küfürlerde arıyor.

"yürüyen cinsellik" lakaplı burak, filmdeki formunu koruyan nadide kişilerden. burak karakterinin sahnelerinin, izleyici dostu olduğunu söylemek lazım. çünkü o'nun olduğu sahneler en azından daha keyifli akıyor ve filmi çekilir kılıyor.

filmin ikinci yarısında, beyin yakan kurgu da bu saçmalıklar silsilesine ekleniyor

izleyici sürekli birbirine ne amaçla bağırdığını veya tehdit ettiğini anlayamadığı tuhaf adamlara maruz bırakılıyor. anlatıda sebep/sonuç ilişkisi tamamen sonlandırılıyor. film, freni patlamış kamyon gibi uçuruma sürükleniyor. bipolar bozukluğu olan bireyler gibi, film birbiri ardına eklenmiş, tamamen alakasız olaylar zinciri şeklinde, 28 aracın karıştığı "bir zincirleme kazaya" dönüşüyor. saba tümer'in göründüğü sahneyle beraber film, "meta evrene merhaba" diyor ve sanki biz seyircileri, kendi kara deliğine hapsediyor. bahsettiğim bu kısım, ağır sıklet çin işkencesi modunda ilerliyor.

bu filme bilet alıp, henüz izlemeyenlere kötü haberlerim var; şafak sezer ve yapımcı poll prodüksiyon'un sahibi polat yağcı tarafından ağır biçimde dolandırıldınız. üstüne üstlük filmin sonu kasıtlı olarak açık bırakılmış. böyle yaparak, sizden çekilecek olan 5. filme de bilet almanız isteniyor. kolpaçinoca konuşursak; "özgür kokuyu aldı, sizi fena koparacak aga!"

peki bu kadar ağır eleştiriden sonra, şunu sorabilirsiniz; bu filmi bir allah'ın kulu da beğenmez mi?

evet beğenir, ama şöyle ki;

4 erkek hava kararmadan çilingir sofrasını kurdunuz, demleniyorsunuz güzel güzel. kafalar yavaş yavaş "omega saat dilimi" ne göre ayarlanıyor. bir kaç kadehten sonra fasıl, ardından dansöz ve darbuka solo... daha sonra gruptan biri diyor ki; "beyleeer kolpaçino'nun son filmi gelmiş. filmi bu gece görmeden sizinle hayatta vedalaşmam."

sözünü cebe koyan grup yönlendiricisi arkadaş, aklı başında biri olduğundan, çakırkeyf dostlarıyla taksiye atlıyor. giriyorlar hafta sonu gece seansına. film bir başlıyor, sahne hızı da göreceli olduğundan, bizimkilere göre film aşırı hızlı, tabiri caizse "su gibi" akıyor. esprilere kahkahalarla gülüp, ünlü yüzlerin ağır çekim sahneleri hepsini mest ediyor. seans bittiğinde lavaboda bir kez daha kafalar ıslatılıyor. hepsi birbirine "lan olm ne filmdi bee! resmen eğlencenin dibine vurmuşlar. iyi ki gelmişiz. az kalsın tuvalete yetişemiyordum, altıma işeyecektim amk gülmekten." şeklinde cümleler kuruyor.

işte kolpaçino 4 4'lük, tam olarak böyle bir arkadaş ortamında izlenirse keyif alınabilecek bir film. çünkü şunu açık olarak ifade etmem gerekir ki: "kolpaçino 4 4'lük; ayık kafayla çekilecek dert değil!"

letterboxd puanı 0.5/5 link