Severance 2. Sezon 7. Bölüm İncelemesi

Apple TV+'ın en çok izlenen yapımı olmayı başaran Severance dizisinin 2. sezon 7. bölüm incelemesi.
Severance 2. Sezon 7. Bölüm İncelemesi

özellikle empatik insanlar için acı verici, efsane bir yedinci bölümdü.

bölümü konuşmadan önce mark'ın da sayıkladığı bölümün ismini bir konuşmamız lazım. chikhai bardo nedir? chikhai bardo tibet ölüler kitabında (bardo thödol) geçen bir kavramdır. bardo öğretisine göre toplamda 6 farklı bardo aşaması bulunur. bunlardan üçü ölüm sonrası süreçle ilgilidir ve chikhai bardo, genel döngüde dördüncü aşama, ölüm sonrası deneyimlerde ise üç aşamanın ilkidir.


chikhai bardo, fiziksel ölüm anında ortaya çıkan ve kişinin en saf, parlak bilinç durumunu deneyimlediği aşamadır. bu aşamada, kişinin kendi doğasının nihai gerçekliğiyle yüzleştiği söylenir. eğer birey bu ışığı tanıyıp kabul ederse, yeniden doğuş döngüsünden (samsara) kurtulabilir ve aydınlanmaya ulaşabilir. ancak, bu ışığı tanımayan ya da ona karşı korku duyanlar, bir sonraki aşama olan chönyid bardo'ya geçer ve burada illüzyonlar, karmaya dayalı halüsinasyonlar yaşamaya başlar.

tibet budizmi'ne göre chikhai bardo, kişinin şeffaf, saf ışığı tanıması, ruhsal olarak özgürleşmesi için büyük bir fırsattır. eğer kişi bu aşamada uyanışa erişemezse, ölüm sonrası süreç devam eder ve yeni bir varoluş biçimine doğru ilerler.

ancak bölümün finalinde mark'ın uyanışa eriştiğini izliyoruz. dolayısıyla; kişi chikhai bardo aşamasında uyanışa erişirse, samsara döngüsünden (yeniden doğuş çarkından) kurtulur ve nirvanaya, yani tam aydınlanmaya ulaşır. mark uyanır, hüzünlü bir ifadeyle doğrulur ve bölüm gemma'nın yüzüyle, beyaz bir ışık hüzmesi ekranı kaplarken biter.


nirvana, tibet budizmi’ne göre en yüksek bilinç hali olarak kabul edilir ve kişinin artık yeniden doğmasına gerek kalmaz. başka bir varoluş biçimine geçmeden, mutlak gerçeklik (dharmakaya) ile bir olur. bu durum, bireysel benliğin tamamen çözülmesi ve koşulsuz özgürlük, huzur ve bilgelik hali anlamına gelir.

öte yandan gemma'nın girdiği 6 oda, 6 bardo aşamasını ifade ediyor. gemma'nın bardo döngüsüne tanık oluyoruz. ancak okumayı gemma üzerinden yapmanın da çok anlamı yok. zira ben stiller bir röportajda dizinin nihai karakterinin mark olduğunu söylüyor. o yüzden okumayı mark üzerinden yapmak daha doğru olur.

ben stiller: "bu hikayenin tüm temeli mark'ın duygusal hayatı ve insan olarak tekrar bir bütün olabilmesinin yolunu aramasıdır. dizinin nihai amacı da bu yolculuğu mark ile bitirmektir."


yine de önemli bir detaydan da bahsetmek lazım. gemma kendi isteğiyle mi lumon'a gitti? buna yanıt vermek biraz zor ama bölümün sonuna doğru, gemma akşam evden çıkarken mark'a "seni seviyorum" diyor. mark meşguliyetinden dolayı cevap vermeyince "hey seni seviyorum dedim" diyerek bunu pekiştiriyor, cevap almak istiyor. bu, birlikte olduğu adamdan ayrılmayı (lumon'a gitmeyi) seçmiş insanın tavrı değil. gideceksin ve bir daha görmeyeceksin o kişiyi. o yüzden ayrılığın bilincinde bir hüzünle, farkındalıkla hareket edersin. ancak gemma bu bilinçle hareket etmiyor. gülümsüyor, pozitif izlenim veriyor. hatta mark'a gelmesi için ısrar ediyor, mark gelmek istemeyince gemma kalmayı bile teklif ediyor. sonra da sanki 2-3 saat sonra dönecekmiş gibi bir tavırla ayrılıyor evden. dolayısıyla gemma'nın kendi isteğiyle lumon'a gitme ihtimalini çok az görüyorum. gerçekten kazayı geçirdiğine eminiz artık. zaten mark "nasıl olur gemma'nın bedenini gördüm" demişti. dolayısıyla gemma ya gerçekten öldü ya da kazadan sonra öldü süsü verilip lumon tarafından alındı. hatta kazada lumon'un parmağı bile olabilir.


bu da bizi diğer bir soruya yönetliyor. lumon kötü bir oluşum mu? çünkü son bölümle beraber iyice şeytani bir şirket görüntüsüne büründü. içimden bir ses bunun kasıtlı bir seçim olduğunu söylüyor. sanki dizinin bir diğer amacı da, finalde bizi bununla ters köşe yapmak gibi. bu hissim sebebiyle lumon'un kötü amaçlı bir şirket olduğunu düşünmüyorum. böyle bir twist hazırladıklarına eminim ama göreceğiz bakalım.

son olarak üzücü birkaç detayı da eklemek gerek. ms casey'nin ağzından çıkan son kelime: nerede... (milchick konuşmasını böler) gemma'nın ağzından çıkan ilk kelime: mark. ve tam burada, asansörde, gemma'nın vücut dili:


bu vücut dili, çocuğunu kaybettiğinde yaşadığı hüznün beden diliyle örtüşüyor. birinde çocuğunu kaybeden gemma, diğerinde sevdiği kocasını.


kısacası ne yürek kaldı, ne dalak, ne böbrek. kim ne düşünür bilemem ama efsane bir bölümdü. hatta uzun zamandır bir diziyi izlerken böyle etkilendiğimi hatırlamıyorum. karmakarışığım. sahip olmadığım bir aşkı kaybetmenin hüznünü yaşıyorum. yaşamadığım bir evliliğin enkazı altında gibiyim. mahkumu olmadığım bir hapishanenin parmaklıkları arasındayım. içselinin acıları altında ezilen, tanımlayamadığım bir hüznün dışsalıyım.

hele hele son oda "cold harbor"'ın ismiyle örtüşen, bölümün finalinde çalan from the cold - jon winterstein adlı parça yok mu... uzun zamandır dinlediğim en güzel müziklerden biri olabilir.

ayrıca normalde görüntü yönetmeni olan jessica lee gagné'nin, bu bölüm ilk yönetmenlik denemesiymiş. helal olsun. gelecekte onun yönettiği güzel filmler izleyeceğiz gibi duruyor. çiçeği burnunda yönetmenimizin sinematografi dili içerisinde sadece estetik ve sanatsal güzellikleri barındırmıyor... aynı zamanda içselleştirilebilen, empati kurulabilen bir anlatıya dönüşmeyi başarıyor. bağlı bulunduğu dizinin diğer bölümleri arasında, ayrı bir yapımmış gibi, farklı bir soluk hissi veriyor.

son cümlemde ne demek istediğimi lost izleyenler daha iyi anlayacaktır. severance'ın bu bölümü, bana lost'un the constant bölümünü hatırlattı.