Şike Tartışmaları Yıllardır Bitmeyen 30 Mayıs 1993 Ankaragücü - Galatasaray Maçı

Galatasaray'ın 1992-1993 sezonunun son haftasında Ankaragücü'nü 8-0 yenerek averajla Beşiktaş'ın önünde şampiyon olması, üzerinden yıllar geçse de tartışılan bir konu. Peki o gün sahada ne yaşandı? O maçta olan bir Ekşi Sözlük yazarı anlatıyor.
Şike Tartışmaları Yıllardır Bitmeyen 30 Mayıs 1993 Ankaragücü - Galatasaray Maçı

şimdi öncelikli olarak şöyle bir havamı atayım. o maçtaydım. ama tabii bir yandan da yaşımız ortaya çıkıyor.

o maçın sonrasında yaşanan "şikedir, değildir" tartışması inanın olaydan bir 10 sene sonra başlayandan daha azdı. yok efendim 8 gol lazımmış da, bu kadar bariz şike yapılmazmış da, falan filan. tabii bunun nedenlerinden biri bu tartışmayı şimdilerde yapanların o günü hatırlayacak yaşta olmamasından kaynaklanıyor. kulaktan dolma, doğru yanlış bilgilerle atıp tuma olayı. o yüzden o günden aklımda kalanları paylaşmak istedim.

ilk olarak söyleyelim ki evet, son haftaya girilirken 2 averaj üstünlükle çıkıyordu galatasaray sahaya. bu da demektir ki biz maçı 1-0 alsak, başıktaş'ın 3-0 yapması gerekiyordu. bu konu net, bize 8-0 falan lazım değildi. ancak şu da doğrudur ki, beşiktaş'ın kaç farklı yeneceğini tahmin edemediğimizden, bize de mümkün olduğunca farklı yenmek düşüyordu. şimdi beşiktaş 3-1 yenmiş, biz 1-0 da yensek olurdu demek de pek doğru değil aslında. zira şampiyonluğu daha ilk 45 dakikada 5-0'a getirip garantilemiş, inönü'deki maçı formaliteye sokmuştuk. yani acaba bizim maç 0-0, ya da 1-0 gibi makul sonuçlarla devam etseydi, beşiktaş 3-1'den farklı bitirebilir miydi maçı? evet, bence bu haklı bir açıklama. yani 1-0'in bize yetiyor olması takımımızı savunurken kullanacağımız bir argüman olmamalı bu durumda.

gelelim maça. tribünler gecekondu kale arkası hariç tamamen sarı kırmızı renklere maça 5-6 saat kala bürünmüş, kapılar daha öğlen olmadan kapanmıştı. yanlış hatırlamıyorsam, maç öğleden sonra 3-4 gibi başlayacaktı. ankaragücü o zamanlar kendi sahasındaki maçlarda bile anca kale arkasını doldururdu ki, o gün o tribünün bile bir bölümü boş, bir bölümü de galatasaraylılarla doluydu. ankaragücü ile ilgili diğer bir not; takımın o dönemde yıllarca 9-10. sırada yer alması, ligin son 5-10 haftasına girerken rahatlaması ve hedefsiz kalmasıyla ilgili olabilir. zaten ankara'da o takımın ligin ikinci yarısında gereken maçları içeride dışarıda sattığı ile ilgili espriler, efsaneler havalarda uçuşurdu. o sene de kendi sahasında küme düşme mücadelesi veren karşıyaka'dan 5 yemesi enteresandı ki aynı ankaragücü aynı sahada konya'ya 8 tane atmıştı. çok bilinen beşiktaş, fener maçlarına değinmiyorum bile; zaten pek büyük maçlardan puan koparabilen bir takım değildi o zamanlar.

maçın başlamasıyla, galatasaray'ın rakip kaleye çullanması ve ilk 10 dakika içinde gollerin gelmesi bir oldu. aynı dakikalarda istanbul'dan da gol haberi geldi ama beklenenin aksine gençlerbirliği atmıştı golü. bunun sevinci uzun süre sürdü ankara'da da. o gençlerbirliği aslında hafta içinde 4 as oyuncusunu birden bire kadro dışı bırakmış, adnan polat ve galatasaraylıların büyük tepkisine yol açmıştı. açıkçası maç öncesi şüpheli bir durum olacaksa bunun istanbul'daki maçta yaşanacağına dair bir inanış hakimdi galatasaray tarafında.

neyse, ankara'ya dönelim. maraton tribünündeydim ve o gün sağ kanatta, ilk yarı bize yakın olacak şekilde uğur tütüneker'i hatırlıyorum. hatta ara ara tribüne dönüp beşiktaş maçını sorduğunu da. o maçın ilk yarısının sonlarına doğru 1-1 olurken, biz devre arasına şampiyon olarak giriyorduk. o an maçı izlerken, şike ile ilgili bir durum sezemesem de, daha ilk yarıdan 5-0 olması doğal olarak ben de bile biraz şüphe uyandırmıştı. ama öte yandan, uzun yıllardır ankaragücü'nü de takip eden bir ankaralı olarak, o takımın nasıl dağılabildiğini, yıl sonuna doğru nasıl rehavete girip enteresan mağlubiyetler aldığını da biliyordum. içimden sırf beşiktaşlıların ağzına düşmemek için daha fazla gol atılmamasını, belki beşiktaş'ın da yaptığı gibi 6-0 yapıp bırakılmasını istediğimi de hatırlıyorum. ama maç ikinci yarı öyle bir kedi-fare oyununa döndü ki, artık o ortamda gol atmamak şike yapıldığının kanıtı olurdu. ankaragücü tamamen dağılmış, maç bitse de gitsek havasına girmişti. hayatımda ilk defa ankaragücü taraftarının bir istanbul takımının gollerini alkışladığına o maçın ikinci yarısında şahit oldum. zaten son 15-20 dakika o taraftardan da kimse kalmadı statta.

bu arada beşiktaş da iki gol bulmuş, maçı kazanmıştı. onlar da sergen başta olmak üzere, omuzlarda şampiyonluk kutluyorlardı maç sonu. ama gerçek şampiyonun kutlamaları inanılmazdı. akıllara kazınan tugay-falco dansı mı dersin, sadece beyaz donuyla kalmış arif'in oradan oraya koşusu mu dersin, her şey vardı. hakan, tugay, arif, bülent gibi isimlerin liderlik ettiği muhteşem jenerasyonun ilk şampiyonluğudur bu. ankara sokakları geç saatlere kadar sarı-kırmızı kıyafetli insanlarla doluydu.

maçın ertesi günü ve o hafta gazeteler tabii ki geniş yer verdiler maça. beşiktaş tarafından suçlamalar falan tabii ki vardı ama inanın, birkaç hafta sürdü bu en fazla. o sezon yanlış hatırlamıyorsam tsyd, kupa falan derken başıktaş'la 4-5 defa oynayıp hiç yenilmemiştik. çoğu beşiktaşlı bile şampiyonluğu galatasaray'ın hakettiği konusunda birleşiyordu. zaten cumhurbaşkanlığı kupası maçında da mağlup edince sesleri kesildi, bu maçla ilgili muhabbetin tekrar başlaması için o günleri hatırlamayacak jenerasyonun büyümesi beklendi. şimdi artık o günlere ulaşmış gibi duruyoruz, o yüzden bunları anlatayım istedim.