Şimdiden En İyi Yabancı Film Oscar'ını Almasına Kesin Gözüyle Bakılan Past Lives'ın İncelemesi
past lives... 2023 yılının ilk yarısını bitirmek üzere olduğumuz bugünlerde, bir sanat dalı olan sinemaya hediye niteliği de taşıyan, mucizevi bir film. past lives (türkçe adı: geçmiş yaşamlar), kore / kanadalı yönetmen celine song'un ilk uzun metraj filmi. lafı hiç eğip bükmeden söyleyelim, "geçmiş yaşamlar" tam anlamıyla ve her sahnesiyle, dolu dolu bir başyapıt. romantik drama türünde herhangi bir film, ancak bu kadar estetik bir bakış açısıyla ve güzel bir ana metinle çekilebilirdi. kendi fikrimi belirtirsem, 2023 yılının ilk yarısında, şu ana kadar izlediğim #1 film olduğu kesin. animasyon türünde olduğu için, spider-man across the spider-verse'i ayrı bir yerde konumlandırıyorum.
Uyarı: Bu noktadan sonrası spoiler içerir.
yönetmen song'un kendi hayatındaki bir karşılaşmadan esinlenerek ürettiği film, 12 yaşında okul arkadaşlığından, çocukluk aşkına dönüşen nora ile hae sung'un yaklaşık çeyrek asıra yayılan hikayesi. üç farklı zaman diliminde geçen film, ikilinin çocukluğu, ilk gençliği ve yetişkinliğini, 12 yıllık aralarla bizlere gösteriyor.
sanat camiasına iş üreten nora'nın anne ve babası, hem kızlarının potansiyelini ve hayallerini gerçekleştirebilmek için, hem de kendi kariyer gelişimlerine odaklanabilmek için kanada'ya taşınmaya karar veriyor. nora'nın arkasında sevdiği çocuğu, bir gün nobel ödülü alabilmek için bırakması, küçük hae sung'un kalbini ilk kıran tecrübe olarak geçmişine yazılıyor. nora'nın çok hırslı bir kız olduğunu, tek bir derste sınıfın en yüksek puanını alan hae sung'a kızmasından ve ağlamasından anlıyoruz. yani yine kariyer hedefi, kişinin kaderini şekillendirici ana etmen olarak galip geliyor. burada hemen aklımıza o müthiş film la la land geliyor.
çocukluk aşkını geride bırakan nora, yazarlığını geliştirmek ve daha fazlası için big apple'a (büyük elma / new york) yerleşiyor. yeni hedefini pulitzer ödülü kazanmak olarak belirleyen azimli kadın, babasının yönettiği filmlerden birinin facebook sayfasına yazan, çocukluk aşkı hae sung'un paylaşımını, tesadüf eseri görüyor. ikili buradan iletişime geçip, skype'la görüntülü chat yapıp, çocukluklarında kalan özlemi giderme imkanı buluyorlar. (hae sung'un nora'yı yıllardır arayıp da bulamamasının sebebinin, kadının ismini na young'dan, nora'ya çevirmesi olduğunu sonradan anlıyoruz.)
ancak sanal ortam arkadaşlığı, bir süre sonra gerçek hayat buluşmasına istekli olmayan erkeğin arzusundan emin olamayan kadın tarafından bitiriliyor. öyle ya, kadın her zaman 100% emin olmalıdır. gerçek bir ilişki istiyor musun, istemiyor musun? benim için new york'a gelecek misin, gelmeyecek misin? aslında direkt olarak değil, gizlice sorulan bu soruya net cevap alınmadığında, kadın maalesef savunmaya geçip, kendi kabuğuna çekilmeyi seçiyor.
karakterlerin nihai halini gördüğümüz (36 yaşındaki halleri) son zaman diliminde, abd'li bir yazarla evli olan nora (gerçek hayatında da yönetmen song'un eşi abd'li bir yazar), hae sung'un new york'ta buluşma teklifini cevapsız bırakmayıp, kabul ediyor ve ikili yaklaşık 24 yıl sonra ilk defa bir araya geliyor. işte filmin en güzel ve en estetik sahneleri de, filmin tam olarak ikinci yarısına tekabül ediyor. özellikle arka plandaki özgürlük anıtı sekansı, metroda kısa yolculuk ve tabii ki o mükemmel açıyla çekilmiş atlı karıncadaki tatlı bakış sekansı. bu kısım izleyicinin kalbine sınırsız miktarda sanat enjekte ediyor ve sizi sinemaya doyuruyor. tam olarak duvara asılacak kıymette tablo misali karelerle yönetmen, izleyicisinin seyir zevkini doruğa çıkarıyor.
nora'nın kocasının, eşinin çocukluk aşkıyla buluşmasını sorun etmemesi ve hae sung'u akşam yemeğine devam etmesi, adamın hem eşine olan güvenini, hem de insancıl bir karakter olduğunu gösteriyor. eğer ki kadın kocasından ayrılmayı seçip, çocukluk aşkıyla gidecekse, bırak gitsin. böyle durumlarda eşe baskı ve oluşan negatif tartışma ortamı, kocanın davranışının ters tepmesine öylesine müsait ki. elbette olgun adam bunu gayet iyi biliyor ve komplekssiz bir insan olarak, gelecekleri hakkındaki kararı ve tüm inisiyatifi eşine bırakıyor.
filmin adının "past lives / geçmiş yaşamlar" olması, aslında koreli kızların sevdiği erkeği etkilemek için söyledikleri bir tür kader konsepti. kısaca "in-yun" denen bu konsepte göre, sokakta yürürken tesadüfen kolunuzun çarptığı biriyle, geçmiş yaşamınızda bir yerlerde mutlaka bir etkileşiminizin olması gerektiğidir. 8.000 ayrı katmana sahip ve iki kişiyi evlilik bağıyla birleştirme gücü bulunan bu olasılıklar zinciri, kaderin bağladığı insanlar olarak anlatılmakta, sevgililerin de buluşmalarının, geçmiş yaşamlarında defalarca tekrar edildiğini de bizlere söylüyor. nora ve hae sung'un hayatlarının farklı zaman dilimlerini görürken, aralarındaki bu "in-yun" hadisesinin mucizevi anlarını da tecrübe ederiz. yaşamı anlatmanın belki de en naif yollarından birisi. hae sung'un sadece tek bir planda gördüğümüz, nora'yla iletişimlerinin kesildiği dönemde, çin'deki bir restoranda tesadüf eseri karşılaştığı sevgilisi de, işte bu kaderin cilvesinin başka bir örneği olmaktadır. tabii nora'nın eşiyle de tanışması ve o'nunla önceden ve o'nu henüz tanımıyorken temas etmiş olması, nora'nın kaderinin, kadını kuvvetli bir biçimde çektiği yolun berraklığını gözlerimizin önüne seriyor.
yönetmen song'un filmini oluştururken çıkış noktası, filmin başlangıcındaki restoran sahnesidir. çünkü yönetmenin filmi çekmeye karar vermesi de, kendi hayatında yaşamış olduğu böylesi bir tecrübeden sonra gerçekleştirmiştir. bu sahne farklı diyaloglarla, filmin sonunda ikinci defa yer alıyor. tek farkla; ilk sahnede, restorandaki bir kadın ve bir erkek tanımadığımız iki yabancı karakter, nora ile eşini ve hae sung'u, bara oturuş stilleri ve jest, mimik ve vücut konumları ile, bu üç kişinin birbirinin eşi mi, sevgilisi mi, arkadaşı mı, kardeşi mi, ya da turist rehberi mi olduğunu anlamaya çalışması ile başlıyor. yönetmen song elbette burada izleyicisine şu mesajı veriyor; "karakterlerin arasında görünmez bağlar var. ancak vücut dilleri kendilerini bir yere kadar ele veriyor. bazen hiçbir şey göründüğü gibi değildir. bazen de her şey gerçekten göründüğü gibidir. filmimin ana karakterlerini başlangıçta gör ve yorumla, filmin sonunda aralarındaki görünmez bağları ifşa edip, sana görünür kılacağım." bu mesaja karşı tek yapabildiğim, elbette şapka çıkarmak oldu. <3
filmin son sahnesinden detaylı olarak bahsetmek istemem, spoiler'ın da bir raconu olmalı. her türlü riski alıp, filmi izlemediği halde yazıyı buraya kadar okuyan okura demek isterim ki, son sahne beni benden aldı. bir süre yerimden kıpırdayamadım ve filmin sonunu yüreğimde sindirmeye çalıştım. çok ama çok etkilendim. o son sahne hiç beklemediğim bir yerden beni vurdu. başka söze ne hacet, ben bu filme tabiri caizse vuruldum.
Spoiler bitti.
2023'ün en iyi filmleri listelerinde, şimdiden yeri garanti olan past lives, yönetmenin henüz ilk filminde hedefi onikinden vurduğu bir sanat eseri konumunda. oyunculuk anlamında başrol nora karakterinde greta lee'yi hayranlıkla izledim. oyuncu sanki bu karakteri oynamak için doğmuş. doğallığı ve sadece mimik/jestleriyle bile inanılmaz bir performans vermiş. yetişkin hae sung ile eş arthur karakterlerinde diğer oyuncular, ayrıca çocukluk dönemlerini oynayan çocukların performansı da çok çok iyi. belli ki yönetmen song, filminin temasına tüm ekibi dahil etmeyi ve onları hikayeye inandırmayı, layıkıyla başarmış ve hemen hepsinden muazzam performanslar almış.
bunun dışında filmin 106 dakikalık makul süresi ve kurgusunun akıcılığı, sıkıcılık kapanına yakalanmadan, filmin su gibi akmasına yol açmış. dolayısı ile film hakkında rahatlıkla "izleyici dostu" ibaresini kullanabiliriz. ayrıca görüntü yönetmenliğinden de bahsetmeden olmaz. açıkçası bu kadar güzel karelerin bir filmde bir araya gelmesi, en çok da uslanmaz romantik seyirciyi mutlu edecek.
yazıyı bitirmeden filmin bazı yerleriyle benzeştiği ya da referans verilen filmlere de bir göz atalım
öncelikle filmde açık referans "montauk" bağlantısı ve nora'nın hae sung'u bu filmi izlemeye teşvik etmesiyle michel gondry başyapıtı eternal sunshine of the spotless mind filminden alınıyor. onun dışında üstad wong kar wai'nin çektiği, 20. yüzyılın son büyük başyapıtı in the mood for love u izlemiş olan seyirci, bu filmi izlerken de acayip keyiflenecek. yönetmen richard linklater'in filmi, 90'ların en büyük filmlerinden before sunrise taki anlatım tarzı ve naifliği de, bu filmde hissetmeniz söz konusu. son olarak woody allen'dan bahsetmemek olmaz. filmlerinde new york'ta yaşanan ilişkileri bol diyalogla enfes anlatan allen'in annie hall isimli mükemmel filmini deneyimlemiş olan seyirci için de bu film, "biçilmiş kaftan" olmuş diyebiliriz.
2024 yılı oscar ödüllerinde birden fazla dalda adaylık almasını beklediğim bu güzel filmin, ödül töreninde evine eli boş dönmesini istemem. son yıllarda filmleriyle oscar ödül töreninin gediklisi olmayı başaran yapım şirketi a24'ten çıkan bu mükemmel filmi, her sinema sever mutlaka izlemeli. çünkü past lives; "kesinlikle kaçırmayın" sınıfına dahil olan, her yönüyle muazzam bir yapım.