Six Feet Under'da Claire ve Ruth'un Genelde Gözlerden Kaçan Dramatik Anne-Kız İlişkisi

six feet under... dizinin şu ana kadar izlediğim dört sezonluk kısmında anne ruth-kızı claire ve onların erkeklerle ilişkilerine dair bir şöyle bir izlenim edindim: anne olan ruth erkekler aracılığıyla kaybettiğine inandığı gençliğine geri dönmeye çalışırken kızı claire ise yine erkekler aracılığıyla vaktinden önce bir annelik yapmaya girişiyor. aslında bu iki kadının erotik olarak ilişkide olduğu erkekler anneyle kız arasındaki ilişkinin aktarımını gördüğümüz sahneler gibi de.
claire ilişkide olduğu sorunlu erkekleri tutmaya, onlara bakıcılık etmeye çalışırken ve annesi ruth da ilişkide olduğu erkeklerde kendi tutuk hallerini aşarak genç kız coşkunluğuna geri dönmek istersek belki de claire, annesi tarafından tutulmuyor, desteklenmiyor ve yol gösterilmiyor olmanın acısını da yaşıyor vaktinden önceki anneliğiyle. anne ruth ise o kadar yorulmuş ve o kadar zevk almıyor ki kızına annelik etme, ona yol gösterme halinden, adeta kızıyla aynı yaşta gibi davranıyor. anneyle kızı arasındaki ilişki yer yer kızın annesine bakıcılık ettiği bir moda, bazense anneyle kızın sanki aynı yaştalarmışçasına davrandığı bir duruma dönüşüyor.
claire için epey üzücü şeyler oluyor dizide
ne kadar ihtiyaç halinde olduğunu asla anlayamayan bir anne ve bu annenin aktarımı olarak da gerek cinsel gerekse de şiddete meyillilik açısından tonla sorunu olan erkeklerden başını kaldıramıyor bir türlü. aslında bu tarz erkekleri kendisi seçerek kendisini sanki ihtiyaç duymuyormuş, sorunları yokmuş, annecilik oynayabilirmiş konumuna sokmaya çalışıyor ama aslında kendi travmasının üzerini bakıcılık yaparak, bilge çocuğu oynayarak aşmak dışında bir seçeneği kalmamış durumda.

ruth dizi boyunca (dördüncü sezona kadar en azından) defalarca yaklaşmaya çalışıyor claire'e ama hiçbir girişiminde fiziksel destek ya da pohpohlayıcı cümleler kurmaktan ileri gidip de kızının içindeki yaralı kısımlara dokunamıyor. bana kalırsa ruth'un bunu yapamıyor oluşunun arkasında bir türlü kabullenemiyor oluşu var eşini kaybettiğini, gençliğini de eşiyle birlikte geçirip artık geride bıraktığını. bir türlü anıya dönüşemiyor yaşadıkları ruth'un zihninde. eğer anıya dönüşebilselerdi onları düşünme ve yeniden işleme şansı olacaktı ama bunu yapmak yerine bugünde yaşamaya, yeni deneyimler peşinde koşmaya devam ediyor ki bu deneyimler aslında üniversite çağında bir kişinin aşk arayışlarını andırıyor bana. yani ruth kızını anlayamıyor çünkü kızının yerini almaya çalışıyor, kendini hala claire'in pozisyonunda görüyor. haliyle claire de kendi konumu annesi tarafından işgal edildiği için olsa gerek, annesinden boşta kalan annelik pozisyonuna yerleşmeye çalışıyor ve aklı başında, zeki, mantıklı düşünen, serseri ve sorunlu erkekleri çekip çeviren genç kadını oynuyor.
oysa bu kadın rolü claire'in hem kendi gelişimine hem de sanatsal serüvenine o kadar balta vuran bir şey ki... annecilik oynadığı için kendi içindeki o serseri ruh bir türlü ortaya çıkamıyor, bir türlü yaratıcı yıkıcılığını geliştiremiyor ve sanatı da kendisi gibi hapsoluyor klişe ifadelere. annesi ona genç bir kadın olma şansını tanımıyor ama o da annesine asla itiraz etmiyor genç kızlığın kendi konumu olduğunu, ruth'un oradan çekilmesi gerektiğine dair.
tersine çevrilmiş konumların, içeriden gelmeyen uslu, akıllı davranışların aslında ne denli ketleyici olabildiğine dair bir örnek sunuyor bizlere claire
dizinin üçüncü sezonunun sonlarına doğru annesiyle konuşurken "keşke babamla daha fazla vakit geçirebilseydim" diye hayıflanıyor, sanki küçük olmanın hazlarını ve çılgınlık potansiyellerini sağlayabilecek güven verecek bir figüre ihtiyacı oluşunun dillendirmesi gibi bu istek. bunu annesi de yapabilirdi ama yapamıyor ve tüm yük claire'in üzerine kalıyor. hatta o kadar ki yeri geldiğinde annesinin ilişkilerindeki hayal kırıklıklarını dinlemek, annesi için çareler aramak zorunda bile kalıyor claire. tutulması (holding) gerekirken tutması gereken konumuna geçiş yapıyor ki bunun çok ketleyici sonuçları oluyor üzerinde...