Siyah Beyaz, Eski Filmleri İzleyemeyenleri Pişman Edecek Usta Yönetmen: Billy Wilder
Kısaca hayatı
gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden. asıl adı samuel wilder. 1906'da, bugün polonya sınırlarında bulunan bir kasabada doğmuş. gençken önce viyana'da sonra da berlin'de gazetecilik, senaryo yazarlığı ve jigololuk yapmış. bir keresinde freud ile röportaj yaparken adama artık ne sorduysa, freud bunu kapıdan kovmuş, o da bunu hayatı boyunca övünerek anlatmış. naziler iktidara gelince almanya'dan kaçmış, hollywood'a gelmiş. 1942'de yönetmen olarak ilk filmini çekmiş (the major and the minor). "bazıları sıcak sever" filminden sonra marilyn monroe için "beni hep şaşırtıyordu, çoğu zaman kötü bir şekilde, ama iyi şekilde olanlar çok güzeldi" demiş, ama bir daha da birlikte film çekmek istememiş. en büyük idolü alman yönetmen ernst lübitsch imiş, odasında "lübitsch nasıl yapardı?" tabelası hep asılı kalmış. 2002 yılında 95 yaşında ölmüş. ölmeden kısa süre önce "çok uzun yaşadım, bunun tek açıklaması olabilir: tanrı beni unuttu!" demiş.
Sanat anlayışı ve filmleri
wilder, 50 seneyi aşan aktif yönetmenlik dönemi boyunca başyapıt olarak tabir edebileceğimiz birden fazla film ortaya koymuş, birçok yönetmeni de derinden etkilemiş, "usta" olarak tabir edebileceğimiz yönetmenlerdendir. ne var ki günümüzde alfred hitchcock düzeyinde bilinmemekle beraber, kanımca sunset boulevard, the apartment ve the lost weekend hitchcock'un başyapıtlarını geride bırakmıştır. dipnot olarak, david lynch en sevdiği 5 film arasında sunset boulevard ve the apartment'ı saymaktadır. wilder, toplamda 6 defa oscar heykelciğine uzanmıştır.
billy wilder filmlerinin ilk göze çarpan yönü, baştan sona her detayı düşünülmüş projeler oluşudur. bunun temel nedeni wilder'in yönetmenliğinin yanında büyük bir yazar oluşudur.
kısaca öne çıkan bazı filmlerini gözden geçirelim
double indemnity: wilder'in kapalı mekan çekimlerindeki yeteneğini ve yönetmenliğinin yanında başarılı bir senarist olduğunu ortaya koyan yapımdır.
the lost weekend: alkolizm üzerine çekilmiş en başarılı filmlerden birisidir. roman polanski'nin bu filmden ciddi düzeyde etkilendiği kesindir. wilder, bu filmle birlikte hardcore psikoloji öğelerini modern sinemaya entegre etmeyi başarmıştır.
sunset boulevard: wilder'in hollywood'u yerden yere vurduğu başyapıtıdır. en iyi film listelerinde genellikle en üst sıralardan kendine yer bulmaktadır. bu film, wilder'in muhalif yanını gösterir. 50'lerin en önemli birkaç filmi arasında sayabiliriz.
sabrina: wilder'in komedi tarzına yöneliminin başladığı filmlerdendir. iddiasız bir senaryoya sahip olmakla birlikte, baştan sona gülümseyerek izlenebilecek bir filmdir. kadrosunda humphrey bogart ve audrey hepburn gibi starları barındırır.
witness for the prosecution: bu film hitchcock filmlerini anımsatır. finalinde twist yaşatan başlıca filmlerdendir. wilder'in finale kadar seyircinin ilgisini hep canlı tutan tarzı bu filmde doğrudan açığa çıkmıştır.
the apartment: wilder'in en önemli 2. filmi ve bir diğer başyapıtıdır.sinema tarihinin en başarılı finallerinden biriyle sonlanarak literatürde özel bir yere sahiptir.
avanti: wilder'in son dönem filmlerindendir, avrupa'da geçer. woody allen, avrupa'da aşk temalı filmler çekme sevdasına belki de bu film nedeniyle kapılmıştır. tarz olarak woody allen filmlerini anımsatır.
billy wilder'in sinema sanatındaki yeri, roman sanatında stendhal'ın yerine benzer
stendhal, ne tolstoy'un betimlemelerine ne jack london'ın enerjik diline ne de dostoyevski'nin karanlığına sahipti. ama bir şekilde farklı parçaları bir araya getirerek kırmızı ve siyah, parma manastırı gibi tarihin en önemli 10 romanından ikisini yazmayı başarmıştı.
billy wilder'in sinemadaki yeri de tam olarak böyledir. wilder, filmlerinde hitchcock ya da godard gibi karakterini yansıtacak tipik özelliklerini öne çıkarmaz. hatta her filminde ayrı teknikler denediği bile iddia edilebilir. wilder'in başarılı olduğu nokta filmlerinde ilk dakikalardan itibaren şiirsel bir dille izleyiciyi kendine çekmeyi başarmasıdır. onun filmleri birbirini eksiksiz olarak tamamlayan puzzle parçalarına benzer ve son sahnenin ardından tamamlanmış bir projeye dönüşür. bu nedenle filmlerini genellikle çarpıcı finallerle sonlandırır.
bütün bunların yanında wilder filmlerinde fark edilen bir diğer detay ise uç duyguların, komedinin ve dramın hardcore biçimde iç içe geçmesidir. bu duygu karmaşasını wilder düzeyinde bütünleştirmeyi başaran olsa olsa sinema tarihinde birkaç yönetmen vardır.
federico fellini; billy wilder için, kurosawa, kubrick, bergman'ı andıktan sonra şunları söylüyor
"içlerinden birinin en büyük olduğunu söyleyemem, ama kimsenin billy wilder'dan daha büyük olmadığını söyleyebilirim. double indemnity ve sunset boulevard bizim kolektif bilincimizin parçalarıdır. o usta bir yönetmen. ayrıca filmlerindeki ekipler de mükemmel. melodramlarda ve trajedilerde bile wilder espri anlayışını korur. onunla tanıştığımda kendisini kişi olarak da çok hoşsohbet buldum. yemek yemeyi tutkuyla seviyor, bu da yaşamının tadını çıkardığı anlamını taşıyor. aynı zamanda plastik sanatlarla da çok ilgili ve büyük bir koleksiyoncu. bazen ünlü insanlarla tanıştığınızda, bakarsınız hayal etmiş olduğunuzdan tümüyle farklı kişiler karşınızda duruyor, fakat billy wilder tıpkı filmleri gibi."