Siyasi Ayrımcılığın Cinsiyetlerle Kesişmesini Ele Alan Tartışmalı Düşünce: Intersectionality

Son dönemin tartışmalı feminizm alt dalını farklı perspektiften bakan yorumlarla inceliyoruz.

Nedir?

intersectionality yani kesişimsellik, toplumsal ve siyasi ayrımcılığın farklı yönlerinin cinsiyetlerle kesişimini ele alan bir feminizm alt dalı. yani nedir? toplumda zencilere de ayrımcılık yapılıyor, kadınlara da ayrımcılık yapılıyor; bir de hem zenci hem kadın olanlara ayrımcılık yapılıyor, bu durumda iki ayrımcılık kümesi kesişir ve bunları birbirinden bağımsız olarak değil kesiştikleri şekliyle ele almak gerekir diyor.

yani zencilere yapılan ayrımcılığın karşısında duran eylem/söylemlerde kadın zenciler kadın oldukları için görmezden geliniyor, kadınlara yapılan ayrımcılığın karşısında duran eylem/söylemlerde zenci kadınlar zenci oldukları için görmezden geliniyor, dolayısıyla hem zenci hem kadın olan kişilere yapılan ayrımcılık bu kesişim dolayısıyla diğerlerinden farklı bir boyuttadır diyor.

Biraz detaylandıralım

intersectionality'yi kesişimsellik şeklinde türkçeleştirmek mümkün olabilir. ama hangi dertle ortaya atıldığına ve neyi tanımladığına bakılırsa belki daha uygun bir karşılık bulunabilir.

grupların hem analitik hem de pratik düzlemde homojenleştirici etkilerine yönelik bir eleştiriyi ya da ikazı içinde barındırdığını söyleyebiliriz. şu sıralar avrupa'da farklı ülkelerde farklı eşitsizlik eksenlerini göz önünde tutan siyasi mekanizmaların geliştirilmesi çabalarında tartışmalarında kendine yer buluyor. mesela, eşitlik kurumları kurulsun, kadın-erkek eşitliği, yabancı hakları, dini haklar, eşcinsel hakları vs. hepsi aynı çatı altında toplanıp aynı yasal düzenlemelerle mi koruma altına alınsın, yoksa farklı kurumlar ve değerlendirmelere mi tabii tutulsun diye kafa patlatıyorlar. türkiye'de insan hakları alanında çalışanların bu tartışmalardan haberdar olduğunu, diğer eşitlikçi örgütlere de bu konuda bilgi aktarımı olduğunu biliyoruz.

kimberlé crenshaw isimli bir teyzenin ortaya attığı kavramsal bir araç olan kesişimsellik temelde feminist tartışmalarda kendine yer buluyor. ortaya çıkışı, siyahi kadınların deneyimlerinin, cinsiyetin ve ırkın kesişmesi nedeniyle beyaz kadınlardan farklılık arz ettiğini, dolayısıyla bu deneyimlerin patriyarka tarafından eşit derecede ezildikleri argümanıyla aynılaştırılamayacağı saptamasından çıkıyor. yani, siyahi kadınlar siyah ve kadın olmaları nedeniyle farklı/çelişen/örtüşen eşitsizlik mekanizmalarının etkilerinden müzdarip olmaktadırlar (bunu sınıfsal farklılıklar nedeniyle de farklılaştırmak mümkün; alt sınıf-siyahi-lesbiyen bir kadın olursa kesişimsellik açısından kombo da yapabiliriz). üstelik bu eşitsizlikler basitçe toplama veya çarpma yöntemi ile ele alınamazlar. yani siyahi bir kadın ırkçılık+patriyarka tarafından eziliyor değil; aynı şekilde beyaz kadından farklı olarak 2 kere eziliyor da değil. kesişimsellik, kimi zaman çelişen kimi zaman örtüşen ve eşitsizliği pekiştiren durumların olduğu saptamasını yapan bunu da analiz etmenin gerekliliğini ortaya koyan bir araç.

crenshaw'a göre iki tür kesişimsellikten bahsetmek mümkün: ilki yapısal kesişimsellik ikincisi ise siyasi kesişimsellik. yapısal eşitsizlik eşitsizlik eksenlerinin ve bunların kesişiminin kişilerin yaşamlarına doğrudan etkilerinin görüldüğü durumları işaret ediyor. örneğin, abd genelinde boşanmış siyahi kadınların sınıfsal yapıda alt seviyelerde yer almaları, evsiz kalma tehlikesiyle bu grubun en çok yüz yüze gelmesi, farklılaşan eşitsizlik eksenlerinin kesişimlerinin bu kadınlar üzerindeki direk etkisi için iyi bir örnek olabilir. tabii amerikalıların ve hatta crenshaw'ın "sınıf"ı sıraladığı eşitsizlik eksenleri arasında saymaması da ayrı bir konu...

siyasal eşitsizlik ise, siyasal stratejiler ve söylemler düzeyinde farklı eşitsizlik eksenlerinin birbirlerini nasıl dışladıklarını, örtüştüklerini veya çakıştıklarını göstermeyi hedefliyor. yine örneğin yapılan bir araştırma siyahi kadınların eşleri veya çevrelerinden şiddet gördüklerinde polise gidemediklerini, bunun önemli sebeplerinden birinin ise siyahi kuruluşlar için çalışan sosyal yardım çalışanlarının, bu şiddet olaylarının raporlanması halinde siyahlar hakkındaki önyargıları pekiştireceği düşüncesiyle kadınları polise gitmemek konusunda telkin ettikleri olduğu ortaya çıkıyor. dolayısıyla, kürtlüğe, türklüğe, müslümanlığa halel gelmesin derken gruplar içinde farklı eşitsizlik mekanizmaları göz ardı edilebiliyor veya işleyişleri birilerinin işine geldiği için müdahale almıyor. sosyalizm/feminizm/siyasal islam/milliyetçilik hangi noktalarda kadınları, etnik, cinsel, dinsel azınlıkları dışlıyor, bu grupların maruz kaldığı eşitsizlik mekanizmalarını pekiştiriyor; bunların ortadan kalkması için ne tür yaklaşımlar ve siyasi düzenlemeler öngörüyor gibi sorular siyasal kesişimselliğin altında yer alıyor.

seyla benhabib gibi birtakım modernist teyzeler bu kesişimsellik kavramına tersleniyorlar: "böle böle ortak payda bırakmadınız" diye. bir bakıma doğru. bir de, "hakketten yaaa" diye analitik bir araç olarak kullanışlı görünse de hem pratikte hem de siyasal düzenlemelere dönüştürülmesi, nasıl olacağı konusunda zibil gibi belirsizlikler barındırıyor bu kesişimsellik. ama işte fikir jimnastiği yapmak isteyenler olursa, insan hakları, eşitsizlikler, kimlik politikası falan filan düşünmek isteyenler ilgilenebilir.

"yazdıklarından hiçbir şey anlamadım" diyenler açıp baksınlar: crenshaw, kimberlé w. (1991). mapping the margins: intersectionality, identity politics, and violence against women of color, stanford law review, vol. 43, no. 6., pp. 1241–1299.

Olaya sert bakanlar da mevcut

intersectionality, bu progresif, meriç, postmodernist ya da sjw falan dediğimiz kesimin ellerine aldıkları çomaklarla oynayıp adına akademik çalışma demelerinin devam filmi olan bir saçmalıktır. ama bu sefer ciddi anlamda hata yaparak baltayı taşa vurmuşlar gibi görünüyor. neden mi? intersectionality'yi anlarsak gayet basit.

şimdi bu arkadaşlar için neydi, ezilen gruplar vardı bir de ayrıcalıklılar vardı, birey neydi siktir et! neomarksist değil miyiz, ne bireyi? group identity var.

azınlık>beyaz ve kadın>erkek şeklinde toplumsal ayrıcalık sınıflarını gayet güzel kafada oturtmuşlarken bir cin fikirli çıkıp "abi şimdi biz bunu böyle yaptık da ayrıcalık olarak azınlık erkek mi döver beyaz kadın mı?" diyince ortalık karışır tabii. bilim dünyası şokta. sonra işin içine cinsel yönelimi farklı olanları, engelliliği (bkz: ableism) ve akla gelecek her türlü duyarı ezilen grup olarak tanımlayınca içinde çıkılmaz bir hal almış olur.

gender studies çalışanlar her yeni grup tanımladığında, mağduriyet puanlarına göre sıralanması gereken ayrıcalık gruplarının sayısının çok daha fazla artacağını düşünemediler. zira kesişimleri (intersect) de var. insanları, diyelim 4 duyara göre sıralarken bir 5. eklersem bunların 2'li, 3'lü 4'lü kombinasyonları... ohooo yandık. ve intersectionları nasıl sıralayacağız, esas sorun burada. bizim insan kaynakları afyonlu katolik gay taşfırın ustasını mı işe alsın yoksa çorumlu down sendromlu biseksüel yahudiyi mi? olay iyice tıkandı.

sonuç olarak neden baltayı taşa vurdular dedim, çünkü intersectionality'nin tıkanması kimlik siyasetinin sonunu getirecek. neden mi? çünkü intersectionality kimlik siyasetinin kendi doğal gelişimi içinde geldiği son noktadır. bundan kaçamazsınız. ama intersectionality'nin içinden çıkılmaz şekilde tıkanması kaçınılmaz. çünkü insanları sınıflandıracak sınıf sayısı sonsuz. bunların hepsini hesaba katıp en sonunda oturup bunların hepsini değerlendirdim diyelim, ne olur biliyor musun? tanımladığın her gruba 1 (bir) kişi düşer. yani olması gerektiği gibi bireysele geri dönmüş oluyorsun.

neyi anladık? gruplar üzerinden düşünmek dünyanın en gerzekçe şeyiymiş. bu durumda kimlikçilik saçmalığı kendi doğal gelişimi çerçevesinde kendi kendine yalan olmuş olacak. yani j. peterson'un dediği gibi: "the logical conclusion of intersectionality is individuality." (kesişimselliğin mantıksal sonucu bireyselliktir.)