Son Durak: Kan Bağı, Neden Serinin Açık Ara En İyi Filmi?

son durak kan bağı; ilk defa hedefi 12'den vuran ve seriye sınıf atlatan film
bundan tam 25 yıl önce başlayan çılgınlık, serinin 5. filminin üzerinden 14 yıl geçtikten sonra tekrar hayat buldu. son durak kan bağı adıyla yayınlanan, sevilen korku/gerilim serisinin 6. filmi, şüphesiz ki en iyi devam filmi niteliğinde ve orijinal ilk filmin hatırasına en iyi sahip çıkanı. orijinal adıyla final destination bloodlines, eleştirmenlerin bu seriyi ilk defa ciddiye aldıkları ve en yüksek puanlamalarla pozitif kritiğe konu olan devam filmi.
imax salonda izlediğim filmin, gerçekten etkileyici bir yapım olduğunu söylemem lazım. buradan filmi izlemeyi düşünen seyircilere bir uyarı yapalım. filmdeki bazı sahneler, anksiyete, panik atak, obsesyon vb. geçmişi olan seyircilerin tetiklenmesine sebep olabilir. dolayısıyla bu tip rahatsızlıklardan muzdaripseniz, filmi sinemada izlemenizi tavsiye etmiyorum. bu film sizin için iyi bir tercih olmayabilir.
filmin neden bu kadar övüldüğüne gelirsek; 6. bölüm orijinal filmin ilk seviyesine çıkmayı başarabilmiş bir yapım ve seyircisini kesinlikle ciddiye alıyor. bunun sebeplerini parametreler halinde spoiler'lı olarak yazalım:
Uyarı: Yazının devamı filme dair spoiler içerir.
a. film senaryosuyla ve yeni konseptiyle diğer tüm devam filmlerinden farklılaşıyor. 1968 yılında herkesin hayatını kurtaran iris adlı karakter, seride ilk defa zaman atlamasıyla uzun yıllar yaşıyor ve faciayı tamamen durduruyor. filmde kan bağı ile geçen ölüm laneti, seride ilk defa gördüğümüz harika bir konsept. aynı "geçmişe gidip dedenizi öldüremezsiniz. çünkü bunu yaparsanız, siz varolamazsınız." şeklinde açıklanan büyükbaba paradoksunun tersini burada görüyoruz. yani buradaki olay, aslına hiç yaşamaması gereken binlerce insan. bu ters paradoks olayı, filme sınıf atlatmış.
b. filmdeki en önemli karakterlerden iris'in hem yaşlılığını hem de gençliğini görüyoruz. karakterin isminin iris olması elbette her şeyi gören göz le bağdaştırılmış. her ne kadar 1968 yılında böylesi bir mimariyle restoran yapma fikri, bayağı uçuk olsa da burada önemli bir detay yatıyor.

her şeyi gören gözle, 150 metre boyundaki kuleyi bir araya getirdiğimizde ortaya mükemmel bir alegori çıkıyor. o alegori işte tam olarak burada:

hem klas, hem de şiirsel bir dokunuş. (sauron'un gözü)
iris vs sauron (youtube shorts)
c. filmin yaklaşık 20 dakika süren açılış sahnesi, tek kelimeyle "mükemmel" bir işçilikle yapılmış. üniversitelerde projelere konu olur. sahnedeki bazı ölümler size hemen titanic filmini hatırlatacak. özellikle buradaki kurgunun sıra dışı biçimde başarılı olduğunu söylemem lazım. bunun yanı sıra kullanılan müzikler de harika. aklıma estiğinde filmin açılış sahnesini izler, mest olurum bundan böyle. ve tabii tüm bileşenlerin yaramaz bir çocuğun fırlattığı "bozuk paraya" bağlanması. ayrıca çocuğun şu lanetliye benzemesi:

1976 tarihli korku klasiği the omen'ın 2006'daki remake'i omen 666'daki bu çocuk, adeta bu filmde hayat bulmuş. bu çocuğun hikayesi bitmiş olamaz. çünkü biz biliyoruz ki iris herkesin hayatını kurtarıyor. filmde bir daha görünmediği için, ben bunun bilerek yapıldığını düşünüyorum. muhtemel çekilecek olan devam filminde, bu çocuğun yetişkin halini, derbeder biçimde göreceğiz. belki de hikaye büyük oranda o'nun üzerinden yürüyecek.
d. serinin daha önce eleştirmenler tarafından hiç beğenilmediği bilgisini anımsatalım. bu filmin serinin çıtasını yükseltip, son durak franchise'ına level atlatmasının başlıca sebebi, hem farklılaştırılan konsepti bulunması, aynı zamanda ilk filmin havasını da yakalayabilmesi. açıkçası son durak, hikaye anlatımı ve kurgu olarak daha önce bu seviyeye ulaşmamıştı. 50 milyon usd'lik bütçesinin de yadsınamaz katkısıyla, teknik açıdan da (doyurucu görsel efektler) başarılı olan filmin, bu "kalıcı iyi" hali ve 2025 yılının şimdiden en iyi filmlerinden biri haline gelmesinin altında yatan başlıca sebep, tam olarak bu kısımdır.
e. filmin dezavantajlı taraflarından en belirgini, hiç şüphesiz kötü oyunculuklara şahit olmamız. bütçe bu kadar yükselmişken, mutlak surette daha iyi oyunculuklar görmeliydik. dolayısıyla oyuncu seçiminin iyi yapılmadığı belli. filmdeki en iyi performans şüphesiz erik karakteriyle richard harmon'dan alınmış. bunda tabii karakterin çok iyi yazılmasının da etkisi var. erik, şimdiden serinin en unutulmazları arasına girdi. hatta filmdeki komedi havasını da nefis estiren karakter, arada seyircinin nefes aldığı ve filmde eğlendiği sahnelerin #1 ismi durumunda. diğer önemli karakterlerden vasatın üstüne çıkabilen yok. tek istisna sevgili ağabeyimiz: tony todd . ondan diğer maddede özel olarak bahsedelim.
f. filmin çekimleri tamamlandıktan sonra vefat eden tony todd 1992 tarihli candyman şeker adamın laneti) filmiyle ünlenmiş bir isim. kendisini the man from the earth (dünyalı) filminden de hatırlıyor olabilirsiniz. daha önce son durak'ın ilk filminden itibaren, 4. film hariç hepsinde rol almıştı. genelde kısa sahneleri vardı ama burada ölümün çalışma prensibini anlatırdı ve izleyiciyi geren ses tonuyla büyük etki bırakmıştı. bu filmde de yine muazzam performans sergiliyor. ilk defa kendisinin de kaderin kurbanı olduğunu öğreniyoruz. çünkü 1968'deki olayda, iris'in kurtardığı o tatlı siyahi çocuğun da yine william john bludworth olduğunu öğreniyoruz. todd'un oynadığı karakterin hikayesi, gerçekten serinin bu filmde senaryoya mükemmel eklemlenmiş. zaten film de o'na ithaf edilmiş. huzur içinde uyusun.
g. bu iris karakteri, hem gençliği, hem de yaşlılığı o kadar iyi yazılmış ki, yazarları tebrik ettim. oyunculuk performansı açısından yaşlı haline hayat veren gabrielle rose'yi, gençliğini canlandıran brec bassinger'dan daha iyi buldum. senaryo yazarlarının, bilim kurgu başyapıtı donnie darko'yu sevdikleri çok belli. çünkü o filmin meşhur mahallenin delisi rolündeki "grandma dead" (gidik nine) karakteri, burada iris'in yaşlılığında hayat bulmuş. inanılmaz güzel bir benzerlik. özellikle iris'in yazdığı kitap da, deli zannedilen, aslında ileri seviye bir fizik üstadı olan grandma dead'in kitabıyla farklı açılarından mükemmel bir alegori yaratıyor. ayrıca iris'in korku filmleri üstadı sam raimi'nin karakterlerine de dokunduğu noktaları mevcut. usta yönetmenin 2009 tarihli drag me to hell filmini izleyenler, benzerlikleri net biçimde anımsayacaklar. belli ki bu karakter, sinemaya aşıklar tarafından yazılmış. <3
h. yukarıda serinin 6. filmi kan bağı'nın, konsepti ve yaratıcı senaryosuyla öne çıktığını yazmıştım. buradaki önemli hususlardan biri de, filmin biyoloji ve antropolojiyle kurduğu güzel bağ. onbinlerce yıl önce yaşayan atalarımızın, vahşi hayvanlara yem olmamak için ağaca tırmandıklarını ve buradan düşenlerin, feci şekilde can verdiklerini biliyoruz. evrimin bize sunduğu bu sıkıntılı genetik miras, rüyalarımızda zaman zaman düşme hissi yaşamamıza ve kötü hissetmemize sebep olur. işte bu filmde büyükanne iris'ten torununa geçen, iris'in gerçek olay gibi yaşadığı korkunç olayın, torununa genetik miras yoluyla geçmesi ve lanetin genç kişi üzerinden yürümesine sebep oluyor. işte bu güzel faktör de filmin tema aralığının genişliğini ve katmanlı hikayesini izleyiciye vurguluyor.
i. filmin bozuk parayla getirdiği küçük kıyamet, 3 günlük hayatlarımızın aslında pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve 1 cent'in 1.000 kişiyi öldürebilecek kadar ölümcül hale gelebileceğini gösteriyor. aynı ingiliz yazar agatha christie'nin dediği gibi; “bir çivi yüzünden bir nal gitti. bir nal yüzünden bir at gitti. bir at yüzünden bir savaş elden gitti. bir savaş yüzünden bir memleket elden gitti. bütün bunların hepsine sebep, bir çivinin eksik olmasıdır.” bu çok önemli bozuk paraya sahip çıkamadıkları için, aynı paranın demir yoluna sıkışarak filmdeki son ölümlere yol açması, kaderin ördüğü ağlardan asla kaçılamayacağının güzel örneğiydi.
j. filmin çok sayıda ters köşe içermesi, bu türdeki filmlerden seyircinin beklediği ve bulduğunda beğeni seviyesinin yükselmesine neden olduğu için ayrıca değerli. açıkçası ben filmdeki ters köşeleri saymaya çalıştıkça yoruldum. en iyisi siz izlerken buna çok takılmayın. direkt keyfini çıkarın. bunlar arasında en iyilerden biri, hiç şüphesiz "üvey evlat" sürpriziydi.
k. açılış sahnesinin mükemmelliğinden bahsettiysem de, evin bahçesindeki barbekü partisi sahnesi de, bana göre şimdiden en iyilere girecek kadar iyiydi. kompleks elementler taşıyan sahne, adeta yönetmenin izleyicisiyle oynadığı kedi-fare oyunu cinsinden bir işti. ölümlerden en çok hangisini beğendiğime gelirsem; yukarıda karakter yazımı ve oyunculuk olarak övdüğüm erik karakterinin ölüm sahnesini #1 olarak defterime yazarım. literatüre yeni bir korku ve endişe türü soktukları için senaristleri gerçek anlamda tebrik ederim.
l. son olarak mini bir eleştiriyle spoiler'lı kısmı tamamlayalım. filmin özellikle ikinci yarısında hissedilen esprili/komik kısımlar, filmin ilk yarısında aldığınız tadı bozabiliyor. örneğin ailenin bir üyesi ölüyor, ardından hemen espriler ve neşeli aile tablosu görüyoruz. yani ölünün bırakın kırkını, haftası dolmadan bunlar oluyor. bu da tabii filmin "korku/karanlık" atmosferini ister istemez aşındırıyor ve benim gibi biraz bu konularda "tutucu" bir izleyiciyseniz filmden sizi biraz soğutabiliyor.
Sonuç
işte filmin genel olarak beğenilmesinin ve filme övgü dolu yorumlar yapılmasının sebebi, eserin bu gibi değerlere sahip olması ve basit bir korku filmi olmamasıdır. son durak: kan bağı'nı, özellikle korku/gerilim türü severlere öneriyorum. serinin önceki filmlerine burun kıvıranlardansanız, en azından bu filmi bir kez izleyin. son olarak serinin tüm filmlerini, kendi beğenime göre sıralayayım. orijinal ilk filmin bende çok yaşanmışlıkları ve duygusal bağı olduğundan, o filmi ayırmak istiyorum. herkese iyi seyirler dilerim.
1. final destination bloodlines (açık ara)
2. final destination 3
3. final destination 5
4. final destination 2
5. final destination 4
letterboxd puanı: 3.5/5 > link