Sözlük Yazarlarının İlk Defa "Acaba Biz Fakir miyiz?" Dediği, Okurken Duygulandıran Anlar
90lı yıllarda komşunun kızına alınan çantadan istediğimde annemin "kırmızı kar yağınca alcaz" demesinden sonra kırmızı karın yağışını beklediğim anlar... çocuktum ne yaparsın.
lise 2'ye gidiyorum, market - bakkal bozması bir dükkanımız var, var ama durumlar pert, gökte uçan kuşa borcumuz var. dükkanda mal bitiyor yerine koyacak para yok. gelen para bankaya borç kapatmaya gidiyor.
yine böyle bir gün, okula gideceğim babam bankadan geldi kasada 10 lira yok, ben de 5 kuruş yok. "paran var mı?" dedi. "var baba" dedim. yok diyemedim, "çıkart ceplerini dışarı" dedi. yok falan desem de zorla çıkarttırdı e haliyle bomboş, hiçbir şey yok cepte, bir paket uç, bir de kalem. "hani paran vardı?" dedi. cevap veremedim sustum kaldım sözlük, boğazıma bir şey düğümlendi sustum kaldım. oturdu "cebine 50 kuruş bile koyamıyorum vay be" dedi. hıçkırarak ağlamaya başladı.
yaklaşık 10 sene geçti şimdi biraz daha iyi durumdayız ama 10 senedir babamın o hali gözümün önünden hiç gitmedi be sözlük. işte ilk defa o an ne kadar zengin olduğumuzu anladım. işte o an aslında paranın bir boka yaramayan adi bir şey olduğunu anladım.
"ben bilgisayar oynamaya neden vedat'lara gidiyorum?" diye sorulan andır.
evdeki güzel bişeyi annenin yemiyor olması.
mesela antep fıstığı bizim eve nadiren alınırdı. yeneceği zaman da işte annem genelde ben sevmiyorum, canım istemiyor falan derdi. sonra misafirliğe gittiğimizde çocuk aklımla bi de fark ettim ki kadın bildiğin çatır çutur antep fıstığı yiyor. severek de yiyor, öyle geri çevirmemek maksadıyla falan değil yani. zamanla annemin bu tavrını iyice kavramaya başlayınca onun sevdiğini bildiğim muz, antep fıstığı gibi şeyleri sanki canım istememiş de yarım bırakmışım gibi tabakta bırakmaya başladım.. "ı ıhhh canım istemiyo, tamamm doydum" ben gibisinden yalanlar söyledim hep..o da yeterince ikna olur olmaz hep yedi tabakta kalanlarımı.. fakir yalancılara zengin yalancılardan daha iyi davranın lan.
11 yaşımdaydım. her gün gittiğim arkadaşımın evindeydik. bilgisayarda diablo 2 oynayan arkadaşımın yanında taburede oturuyor ve karakterimi oynamak için kararlaştırdığımız 1 saatin bitip, sıranın bana gelmesini bekliyordum. işte o an biz fakir miyiz lan dedim.
o anın ayrıntılarını pek hatırlamıyor olsam da babam şöyle bir anımızı anlatırdı hep;
"sen 5 yaşlarındasın, elinden tuttum bakkala gittik. yoğurt , ekmek falan aldık. bizim de durumlar iyiyken sana sürekli aldğım bir çikolata vardı, kinder sürpriz mi ne işte. .. senin gözün ona takılmış ama almıyorsun. ben de cebimde ki parayı hiç düşünmeden sen üzülme diye onu da almak için bakkala uzattım , sen elimden tutup yerine koydun ve şöyle dedin '' istemiyorum o çikolatayı , ben artık onu sevmiyorum '' dedin. öyle bir söyledin ki almadan çıkmak zorunda kaldım , çok sevdiğini biliyordum ama çikolatayı , o gece uzun zaman sonra ilk defa ağlamıştım..."
herhalde benim fark ettiğim ilk an bu olsa gerek. bu anımı da neredeyse hiç kimseye anlatmamışımdır sevgili sözlük.
ben 12'lik monami pastel boya ile okuldaki resim derslerine katılıyorken başkalarında onun 48'liğini gördüğüm an.
çok üzücü bir olay olsa da ;
babanın vergi borcu yüzünden haciz gelen eşyaları kurtarmak için, annenin bir arkadaşından aldığı borç parayı; yaşar usta gibi bütün sıkıntı bunun yüzünden mi! isyanıyla salonda havaya fırlatması ve hiçbir zaman bizim olmayacak paralar yere düşerken altında neşeyle abi ve ablamla dans etmemiz..
sonra toplarken, eksik olan 750 bin lirayı (kağıt 3 adet 250 binlik) ararken deliye dönmek ve küçük bir çocuk olarak o paraları bulmanın sevinci...
neşeyi kaçırdım iyi mi..
ilk okulda sınıf arkadaşlarımın doğum günlerine hediye alamamam sebebi ile katılamaığım zamanlarda sormaya başladığım sorudur.
hiç hayıflanmadım ya da zerre kızgınlığım olmadı aileme ama. canhıraş evlatlarını okutmak için tek maaş ile eve yetmeye çalışan bir babanın farkındalığı için yaşın kaç olduğunun bir önemi yok. o baba bu gün bir müdür yardımcısı bir de akademisyen olmak üzere iki eğitimci yetiştirdi.
aslanım benim.