Stanley Kubrick, Film Çekmeye Başlamadan Önce Hayatını Nasıl İdame Ettiriyordu?
kubrick... sinema kariyerine başlamadan önceki hayatında, ileride kendisi gibi sanatçı olan kişilerle yolu bir şekilde kesişmiştir.
her şeyin öncesinde yani okul hayatında oldukça başarısız bir öğrencilik yaşamıştır. dersler ilgisini çekmediği için sürekli devamsızlık yapan ve sınavlarda kopya çeken bir öğrencidir. babası sanata ilgi duyan bir doktordur ve stanley kubrick'e bir fotoğraf makinası almıştır. makina sayesinde gözlem yeteneği gelişir ama derslerdeki başarısı artmaz. ona göre okullar eleştirel düşünmeyi teşvik etmez ve öğrencilerin ilgisini çekmek için yetersizdir. yıllar sonra amerikan eğitim sisteminden nefret ettiğini bile söyleyecektir.
"bence okullarda yapılan en büyük yanlış, çocukları korkuyla motive ederek bir şey öğretmeye çalışmaktır. not alma korkusu, sınıfta kalma korkusu. bir konuya ilgi duyarak öğrenmek ile, korku ile bir şeyi öğrenmek arasında nükleer patlama ile kıvılcım kadar fark vardır."
babasının kendi bilgi ve alışkanlıklarını stanley kubrick'e aktarması ve edebiyata olan merakı ile ilk önce yazar olma hayalleri kurar. ikinci hayali biraz alakasız ve tamamen farklı bir dal olan beyzbol oyunculuğudur. akademik kariyer yapma yerine onu heyecanlandıran tutkuların peşinde gitmiştir. bu serbestlik, yaratıcı düşünme ve gördüklerine kendinden yeni bir şeyler ekleme fırsatı vermiştir. okul başarısı hem düşük hem de ikinci dünya savaşı'ndan dönen askerlere üniversite kontenjanından öncelik verildiği için akademik kariyer için bir heyecan duymaz.
yine babası sayesinde ilgi duyduğu ve onu heyecanlandıran bir başka sanat dalı müziktir. vokalisti yıllar sonra ünlü olacak olan eydie gorme'nin olduğu lise caz grubunda davulcu olarak müzik bile yapmıştır.
lisede asıl tutkusu olan fotoğrafa geçiş yapar. hayatına hakim olan ilgi alanı artık fotoğrafçılıktır. çektiği amatör bir fotoyu (kimileri kurgu olduğunu iddia eder) new york daily news ve look dergilerine götürür. 10 dolar fazla veren look'a 25 dolara satmıştır ve fotoğrafçılıktan ilk parasını kazanmıştır:
ikinci dünya savaşı'ndan sonra fotoğrafçılık dergileri abd'de oldukça popülerdir. o dönemin usta fotoğrafçılıları henri cartier-bresson ve w. eugene smith life dergisi'nde klas olarak iş çıkarırken, stanley kubrick daha çok halkın günlük sorunlarına yer vermeyi görev edinen look dergisinde en genç kadrolu fotoğrafçıdır.
foto-muhabirlik yaptığı dönemde onu en çok etkileyen kişi, sokak fotoğrafçısı artur fellig'dir. onu karanlık odasını kullandığı komşusu sayesinde tanımıştır ve bu tuhaf adamın hayranıdır. fellig, sokakların sert fotoğrafçısıdır. polis telsizlerine erişebildiği için suç mahalline polisten önce gidebilir ve kanlı sert fotolar çekebilmektedir.
look'ta çalışmaya devam ettiği yıllarda, liseden arkadaşı olan alex singer'den kısa belgesel işinde çok para kazanıldığını duyar. alex singer de film çekmek isteyen biridir ve yıllar sonra o da yönetmen olacaktır. bu para kazanma düşüncesiyle bir boksör hakkında 16 dakikalık day of the fight adlı kısa belgeseli çeker. belgeselin müziklerini liseden arkadaşı olan ve daha sonra ünlü bir film bestecisi (kubrick'in üç filminin müziklerini bestecisi) gerald fried yapacaktır.
umduğu parayı kazanamaz ama arkadaşı alex singer'ın yardımıyla kariyerine bağımsız bir film yapımcısı olarak devam etmek ve tam zamanlı film yapmak için look dergisindeki işinden ayrılır. sürekli film izleyen stanley kubrick'in öğrendiği şey; izlediği filmlerden daha kötü bir film yapamayacağıdır. sonra sinema kariyeri başlar.