Sultan II. Mahmud'un Reformcu Hamlelerinin, Ders Kitaplarında Pek Anlatılmayan Etkileri

1808-1839 yılları arasında, yani tam 31 yıl tahtta kalmış olan 2. Mahmud, Osmanlı tarihinin en büyük yöneticilerinden biriydi aslında.
Sultan II. Mahmud'un Reformcu Hamlelerinin, Ders Kitaplarında Pek Anlatılmayan Etkileri

ikinci mahmut... anlamaya çalışırken hiçbir zaman objektif olamayacağım osmanlı padişahıdır. osmanlı için varoluşsal tehdit her zaman rusya olmuştu. rusya ile aramızdaki güç dengesi ne yazık ki osmanlı'nın aleyhine işliyordu. mora'nın kaybı, yeniçeri ocağının kaldırılması, edirne antlaşması ile sonuçlanan 1828-1829 osmanlı rus savaşı aslında çok dar bir tarihsel aralıkta yaşanıyor. olayları kısaca toparlamaya çalışayım.

şimdi üçüncü selim ile başlayan ve merkezine ordunun modernizasyonunu alan bir hareket var. bu hareketin temelinde yatan ise 1768-1774 küçük kaynarca anlaşması ile sonuçlanan osmanlı rus savaşı'dır.

bu noktada payitaht iki tane önemli unsur görmüştür

1) harp teknikleri konusunda rus ordusu osmanlı'dan çok daha güçlü hale gelmiştir.

2) bir ordunun tek gücü savaşma kapasitesi değildir, aynı zamanda bu kapasiteyi kontrol gücünüzdür. yani emir komuta mekanizmasının saflık derecesidir.

- aç parantez -

her mekanizmada ayrı bir saflık derecesi vardır. mesela bir çavuşun bir ere vereceği komutta tartışılacak doneler az ve emir yeteri kadar nettir. mamafih, bir ferik ile bir mirliva arasındaki emir komuta mekanizmasında çok fazla teknik detay hasıl olduğundan bu mekanizmanın bir teknik istişare içermesi de kaçınılmazdır.

- kapa parantez -

bana kalırsa türk modernleşmesinin başlangıcı tanzimat değil bugün itü'nün ve deniz harp okulunun atası kabul edilen mühendishane-i bahr-i humayun'un 1773 yılında kurulmasıdır. özellikle ruslarla olan savaş sonrasında bu konudaki eksiklik görülmüştür. o zamanın dünya düzeninde ekonomik gidişat üzerinden bunları okumak zordur. askeri yenilgilerin şiddeti arttıkça bir şeylerin yanlış gittiğini fark ediyorsunuz.

karlofça da osmanlı için büyük bir hezimettir ama avusturya osmanlı arasındaki güç dengelerinin değişimi osmanlı için bir varoluşsal kriz olmamıştır çünkü toprak kaybettikçe elinizdeki toprakları coğrafi olarak elde tutmanız kolaylaşır. karşıdaki düşman içinse daha çok mesafe kat etmesi anlamına geldiğinden maliyet artırıcı bir unsurdur.

sultan üçüncü selim bu noktaları görerek nizam-ı cedidi kurmuştu fakat bu oluşum yeniçerilerin müdahalesiyle noktalandı.

sultan ikinci mahmut bu durumdan çok net bir sonuç çıkardı

1) modernleşme için çok fazla maddi kaynağa ihtiyacı var.

2) içeride modernleşmeye karşı gelecek unsurlar nedeniyle salt askeri bir modernleşmeyi dönemin osmanlı sosyal dinamikleri kabul etmiyor.

sultan ikinci mahmud'a olan hayranlığımın sebebi merkezi otoriteyi güçlendirerek devletin ömrünü uzatmasıdır. o dönem yeniçerilerin özellikle payitahttaki reformlara direnme gücü nedeniyle yeniçerilere karşı ittifak yapılması iktiza ediyordu. açıkçası sultan ikinci mahmud'un tahta çıkmasındaki başat faktör de kendisi de güçlü bir ayan olan alemdar mustafa paşaydı.

öncesinde o dönemki osmanlı siyasal yapısını anlamak gerekir

osmanlı yıllar içerisinde vergi gelirine ihtiyaç duydukça belirli toprağa ait vergi gelirini geleceğe dönük olarak satmaya başladı. ayanların ortaya çıkış süreci de kabaca böyle işledi. tabii bunu 200 yıl boyunca yaparken ayanlar arasında bir denge gözetmeye çalışsa, bu kadar uzun süre sermaye biriktiren bir yapıda ayanlar merkezi yönetime karşı giderek güçlendi.

sultan mahmud bu durumu tehdit olarak gördü çünkü nihai amacı merkeze vergi çekmek ve merkezi otoritenin gücünü artırmaktı fakat tahta ilk çıktığında gücü çok zayıftı. payitahtta yeniçeriler çok güçlüydü ve ticarette son derece etkindiler. taşrada, özellikle de avrupa güçlendiği için rumeli ve tuna vilayetinde ayanlar çok güçlüydü. buna ek olarak mısır'da en güçlü taşra valisi mehmet ali paşa ile iktisadi kapasitesi kısıtlı anadolu'da da batı'daki kadar güçlü olmayan ayanlar vardı.

kibar feyzo'daki ağayı oynayan şener şen'i düşünün aslında bu ayanlar işte az çok bundan ibaretti ama ellerinde inanılmaz bir maddi güç vardı. haliyle kendi bölgelerinde asayiş sağlama konusunda güçlüydüler ve bunun kişi kültüyle de birleşmesi sonucu özellikle bölgedeki gayrimüslimler üzerinde etkin birer güçtüler.

sultan mahmut iktidarda kaldıkça haliyle güç ve sermaye biriktirmeye başladı. bu gücünü ilk olarak anadolu'da daha zayıf ayanları ortadan kaldırarak kullandı. böylece anadolu'nun vergi tahsilatı az olsa da kendi gücünü artırdı. bu süreçte en büyük desteği ise kavalalı mehmet ali paşa'dan gördü.

Kavalalı

bu ayan mantığı anlaşıldıysa mora'nın kaybına giden sürece gelelim

sultan mahmut özellikle rumeli ayanlarının gücünü azaltarak merkezi otoriteyi kuvvetlendirmek istedi ama sanırım bu sürecin dış dengelere olan etkisini kestirmekte zorlandı. ayanlar daha önce de tamamen ayrı bir oluşum değildi. özellikle rusya saldırdıkça osmanlı'ya destek veriyorlardı. barış zamanı da vergi ödüyorlardı ama tamamen merkezi etki altında da değillerdi ki bu da kendilerinde inanılmaz bir para ve dolayısıyla güç birikmesine neden oluyordu.

zaten dikkat ederseniz bu dönemdeki paşalar hep nereli olduklarını lakaplarında taşırlarken ilerleyen tanzimat döneminde bu etki ortadan kaybolur yani selanikli mustafa kemal paşa, tokatlı gazi osman nuri paşa falan yoktur. çünkü merkezi otoritenin kurumlarında yetişmiş genellikle fakir ailelerinin, yani sermaye biriktirmemiş ailelerin çocuklarıdır.

sultan mahmut'un bizzat tahta çıkaran da bu ayanlardan biri olan alemdar mustafa paşa'dır. lakin yeniçerileri reforme isteğinde ısrarcı davranınca yeniçeriler kazan kaldırmış ve bu sırada konağındaki baruthaneyi ateşleyerek yüzlerce yeniçerinin kendisiyle beraber ölmesine yol açmıştır. tepedelenli ali paşa'nın da aktif olarak payitahta gelmese de alemdar mustafa paşa'ya destek verdiği tahmin edilebilir. sanırım hep taşrada olduğundan sultanın gücünü hafife alarak kazan kaldırdı ya da kavalalı mehmet ali paşanın kendisinin tarafında olacağını düşündü.

bu noktada sultan mahmud hurşit paşa'yı ali paşa'nın üzerine gönderdi. tabii bu aşamada, muhtemelen mora'dan da osmanlı kuvvetleri geldiği için bölgedeki kontrolü azalan osmanlı'ya karşı yunanlar 1821'de isyana kalktılar. hurşit paşa tepedelenli ali paşa'yı 1822'de ortadan kaldırdığında, sultan mahmut en büyük hatalardan birini yaparak hurşit paşayı görevden aldı ve sonrasında da idam etti.

bunun hata olma nedeni ise acıklıdır. öncelikle hurşit paşa bir ayan değildir ki zaten adında herhangi bir bölgeden geldiğini belirten bir lakap da yoktur. bu durum osmanlı'ya bağlılığının bir diğer göstergesidir. her ne kadar yunanlar için tepedelenli ali paşa korkutucu bir figür olsa da, osmanlı'ya tamamen bağlı hurşit paşa'nın yunan isyanını tamamen bastıracak kabiliyette olduğunun bilinmesi trilece'de katliam yapmış olan yunanları iyice korkutmuştu.

bu noktada bok saray entrikalarında doktora yapmış halet efendiye atılsa da, kabahatin büyüğü sultan mahmud'a aittir. o dönemin sosyal yapısında, ayanların tek gücü askeri açıdan merkez ile boy ölçüşmeye yetecek olan silahlı güçleri değildi. ayanlar aynı zamanda bölgede çok fazla sermaye biriktirmiş insanlardı. tabii bu sermaye, ayanların silahlı gücüne karşı uyguladığı iptidai endoktrinasyon ile de birleşince gayrimüslim unsurları korkutması doğaldı.

bu gücün ayandan merkeze kayısında daha ustalıkla davranılabilirdi ki ilk aşamalarda böyle de davranılmıştı. lakin sultan mahmud'un karar alma süreçlerinde çevresindeki ilişkilere hakim olamamasının da payı vardı. her şeyden evvel merkezi yönetimin yetişmiş kurmay sorunu vardı. bu konuda başarılarıyla öne çıkan hurşit paşa'nın halet efendinin kendisini tehdit olarak algılaması sonucunda gerçekleşen azli, mora'da osmanlı'nın kontrolü sağlamasını zorlaştırdı. sultan mahmud bunu fark etmiş olacak ki halet efendi konya'ya sürgüne gönderilmiş sonra da orada öldürülmüştür.

tepedelenli ali paşa karşısında silah ve para yardımı yapan kavalalı mehmet ali paşa'dan sultan mahmud daha çok yardım istemek zorunda kaldı. aslında bu yardım ise de yaradı. 1825 yılına gelindiğinde osmanlı kavalalı'nın desteğiyle mora'daki isyanı büyük ölçüde bastırdı.

bu süreçte ingiltere ve rusya osmanlı'ya baskı yaparak yunanistan'a özerklik vermesini istediler. burada ruslar'ın bunu istemesi normal ama rusya'ya karşı özellikle de 19. yüzyılın ilk yarısında hep osmanlı'yı desteklemiş ingilizler'in bu baskıyı yapmış olması ilginçtir fakat savaşın neticeleri itibarıyla çok da ilginç değildir.

öncelikle kavalalı'nın desteğiyle de olsa isyanın neredeyse bastırılmış olması sonucunda akla ilk gelen tabii böyle bir teklifi reddetmek olmuştur fakat ingiltere, fransa ve rusya'nın birleşerek 1827 yılında mora'nın navarın limanında mısır-osmanlı donanmasını yakmış olması mora'da dengeleri ne yazık ki değiştirdi.

bunun üzerine bu durumu protesto etmek isteyen sultan mahmud akkerman antlaşması'nın ruslar lehine ticareti düzenleyen maddelerini iptal etmiş ve rusya da osmanlı'ya savaş ilan ederek 1828-1829 osmanlı rus savaşına yol açmıştır.

aslında donanma yakılana kadar osmanlı açısından işler son derece yolunda gidiyordu. 1826 yılına gelindiğinde, sultan hem yeniçerilerden kurtulmuş hem ayanlardan kurtulmuştu ve merkezi otoriteyi artık güçlendirebilecek ve orduda ihtiyaç duyulan reformları yapabilecekti. aynı zamanda, mısır ile olan ilişkileri de iyiydi çünkü belli ki yardım karşılığı onlara da bir şey vadedilmişti. bu durum ingiltere ve fransa'yı çok rahatsız etti.

osmanlı ile mısır'ın ilişkilerinin iyi olması akdeniz'deki çıkarlarına tersti. bölgede güçsüz bir yunan devletinin olmasını tercih ettiler. işin tuhafı osmanlı'nın bu özerkliği vereceğini düşündüler. mısır da osmanlı da iç pazarını koruduğu için ingiltere aradığı ham maddeyi ucuza bulmakta zorlanıyordu. osmanlı mısır donanmasını yakarak hem akdeniz'deki güç dengelerini değiştirdiler, hem de barış sonrası osmanlı ile mısır'ın birbirlerine girmesine zemin hazırlayarak iyice güç kaybetmelerine neden oldular.

donanmanın yakılmasının akabinde gerçekleşen edirne antlaşmasıyla 1829 yılında yunanistan'ın bağımsızlığı tanındı. muhtemelen beklenmedik bu gelişme süreci mısır ile osmanlı arasındaki gerginliği artırdı ve sonra da osmanlı mısır savaşları başladı.

bu savaşların en büyük kazananı ingiltere oldu. maliyeleri iyice yorulmuş olan osmanlı ile 1838'de baltalimanı ticaret antlaşmasını, 1840 yılında ise aynı antlaşmanın bir benzerini mısır ile imzalamıştır ya da imzalamasa da kabul ettirmiştir. böylece ne osmanlı ne de mısır modernleşmeleri artık beklenen iktisadi gelişmeyi yaratamayacak hale gelecektir.

O dönemlerde ortam böyleydi.

özet

işin tuhaf yani işler bu noktaya gelmeden önce tepedelenli ali paşa problemi daha çabuk çözülebilseydi, ya da sürece giden yolda yapılan hatalar yapılmasaydı işler daha farklı ilerleyebilirdi. osmanlı'nın merkezileşmeye ihtiyacı olduğu kadar savaşsız ve para harcamadığı bir sürece de ihtiyacı vardı. devletin o dönem taşradaki yöneticilere karşı içinde olduğu ahvalde ise merkeze yıllarca yüksek vergi çekememesi olduğu kadar çekebildiği vergilerin de yeniçeriler tarafından kontrol ediliyor olması başat faktördü.

ruslar'ın osmanlı'ya karşı bu kadar güçlü olmasının temelinde ise ordu modernleşmesini daha erken yapacak kadar merkezi bir iktidara sahip olması vardı. bunun neticesinde yeniçerileşmeye başlayan streltsy birliklerini 1698 yılında çıkardıkları son ayaklanmadan sonra ortadan kaldırmışlardır. böylece merkezi bir iktidarla ordu modernleşmesine yaklaşık 128 yıl erken başlayabilen rusya ile osmanlı arasındaki güç farkı hiçbir zaman kapanmamış ve sonunda osmanlı'nın rusya karşısında iki kere aciz duruma düşmesine yol açmıştır.

bunlara rağmen ikinci mahmud başarısızdır demek zordur. dandik türk eğitim sistemi tipi tarih okuması, padişah başarılarını toprak kazanma/kaybetme üzerinden okur fakat sahip olduğu topraklara ne kadar sahip olduğu üzerinden hiç okumaz. sultan mahmud'un en büyük hatası, tepedelenli ali paşa'yı ortadan kaldırmaya niyetlendiği askeri hamlenin 1820 yılından, 1841 yılına kadar bir türlü durdurulamamış olmasıdır.

halbuki askeri dengelerde son derece zayıf olan osmanlı'nın en çok ihtiyaç duyduğu şey savaşsız geçecek yıllardı. merkezileşmeye olan ihtiyacı aşikar olan bir imparatorluk için atacağı bu adımın yarattığı şiddet sarmalının tam 21 yıl sürmesi maalesef başarısızlıktır. öte yandan bu sürecin devleti yıkıma götürmemiş olması da başka bir zaviyeden başarı olarak addedilebilir. rusların edirne'ye kadar rahat rahat gelebildiği bir ortamda tepedelenli ali paşa'yı ortadan kaldırma sürecini belki de ertelemek ya da politik bir rikkat ile ele almalıydı.

işin ilginci bu savaşların sürdüğü bir ortamda yeniçerilerden kurtulmayı başarmak ise tarifsiz bir başarıdır ki bunu hem kendi askerlerinin hem de halkın desteğini alarak başarmıştır. türkiye cumhuriyeti'nin atası olan kurumlar olan harbiye ve tıbbiye kendisinin zamanında, mülkiye ise mirası olarak abdülmecid zamanında kurulmuştur.

tabii ki bu kurumların kurulması son derece kıymetlidir ama asıl zor olan bu kurumları kuracak politik ortamı ve iktidar dengesini kurduktan sonra kurarak kalıcı olmalarını sağlamaktır. tıbbiye-i şahane ki babam da buradan mezundur bugünkü cerrahpaşa ve çapa tıp fakültelerinin atasıdır. harbiye kısmına hiç girmeyeceğim zira onun mezunlarının kurduğu bir ülkenin vatandaşlarıyız.

bizim gibi sultan mahmud hayranlarının kalbinde ona duyduğu sevginin temelinde bu minnet borcu yatmaktadır. sultan mahmud, sizin edepsiz ithamlarınıza kılıf yapacağınız bir propaganda aygıtı değil, türk milletinin başına son 200 yılda sadece iki kere gelmiş bir mucizenin adıdır. ne benzerliktir ki mustafa kemal atatürk önce savaşmış sonra reform yapmışken, sultan mahmud reformlarını savaştıktan sonra yapabilmiştir.