Sultanahmet Meydanı'nda Yok Olan Tarihi Hipodromun Heyecanlandıran Kalıntıları

Bizans Devrinde Hipodrom, Osmanlı döneminde ise At Meydanı olarak bilinen Sultanahmet Meydanı'nda hala o dönemin kalıntılarına rastlamak mümkün. Sözlük yazarı "betatron" Sultanahmet Meydanı'na bir daha bakıp heyecanlanacağınız bilgileri paylaşmış, buyursunlar.
Sultanahmet Meydanı'nda Yok Olan Tarihi Hipodromun Heyecanlandıran Kalıntıları

sultanahmet meydanının, osmanlı zamanınla sıklıkla at meydanı olarak ifade edilmesi bazılarına saçma gelebilir oysa bu isim bildiğiniz hipodrom kelimesinden gelmekte.

bizans döneminde devasa bir hipodrom olan bu meydanın ayrıntıları hala günümüzde yaşamakta…
günümüzde düz bir alan olarak bildiğimiz bu meydanda, hipodromu çevreleyen ve seyircilerin oturma yerlerinin bulunduğu duvarı görmek hala mümkün! bunun için meydandaki marmara üniversitesi rektörlüğü’ne doğru ufak bir yolculuk yapmak gerekiyor. nakilbent sokaktan aşağıya denize doğru bir süre yürürseniz, sağ tarafınızda tarihi kalıntılar göreceksiniz.


ilk bakışta bölgedeki surlar izlenimi verse de bu kalıntılar aslında hipodromun duvarları. sokağın sonunda ise asıl sürpriz sizi bekliyor. hemen 23. nisan çocuk parkına geldiğinizde u şeklindeki hipodromun son kısmı (hani atların dönüş yaptığı kısım diyelim anlayın) karşınızda duruyor. ama o kadar kaderine terk edilmiş ki insan şok geçiriyor. bulunduğunuz yerden metrelerce yüksek olan bu duvarlar yine de görülmeye değer. muhtemelen önünden her gün geçen çoğu insan bile orada bir hipodrom bulunduğunun ne yazık ki farkında bile değil.


meydana geri dönelim. çoğu kişi bilir ama ortada bulunan 3 adet sütun aslında hipodromun tam ortasında bulunan sütunlar. yani yarışlar sırasında at arabaları, bu 3 sütunun çevresini dolaşıyordu. günümüzde ne yazık ki zemin doldurulmuş ve sütunların bir kısmı zemin altında kalmış. oysa 1800’lü yıllarda bile sütunların zemin hizasında olduğu eski resimlerde görülebilir.

sütunların ise ilginç öyküleri var. ilk dikkat çeken elbette ki dikilitaş. oysa hemen yanındaki yılanlı sütunun hikayesi çok ilginç. çoğu kişi bu sütunun önünde 1 dakika kalıyor ve geçiyor. hatta bunun neresi yıllan diye düşünüyorlardır.


sütun aslında bizans’tan bile eski.


m.ö 479 yılından persler ve yunanlılar arasında bir savaş oluyor ve savaşı bir araya gelen yunan şehirleri kazanıyor. perslerden elde edilen ganimetler ile de yunanistan’da (delfi’de) bu 3 yılan başlı bronz sütun inşa ediliyor. dikkatli bakılırsa sütunun üzerinde bu konuyla ilgili yazı okunabilir. konstantinopolis i kuran imparator konstantin ise bu bronz sütunu şehre getiriyor. o dönemde sütunun, şehre yılan-akrep gibi zararlı hayvan istilasından korunduğu düşünülüyor.

osmanlı dönemine gelindiğinde yılanlı sütun hala aynı şekilde varlığını sürdürüyor. ki eski minyatürlere bakıldığında hemen fark edilecektir. oysa günümüzde sütunun üst kısmı kırık durumda. peki ne oldu da yılan başları kayboldu? 


bu konuda birçok efsane olsa da evliya çelebi’ye göre bir yeniçeri isyanı sırasında kendinden geçen bir yeniçeri, kılıcıyla sütunu parçalıyor ve yılanlar kayboluyor. bu tarihten sonra ise şehirde yılan-akrep salgını görülüyor. 1-2 yüz yıl bu başların sonsuza kadar kaybolduğu düşünülüyor. ancak 1848 yılında ayasofya’nın tadilatı yapılırken yılan başlarından biri bulunuyor! günümüzde istanbul arkeoloji müzesinde görmek mümkün. ne yazık ki diğerleri kayıp durumda.


kısaca diğer sütunlara da değinelim. dikilitaş’ı görenler eski mısır’daki dikilitaşları anımsarlar ki evet zaten bu firavunlar zamanında mısırda bulunan bir dikilitaştır. 30 metre uzunluğundaki bu taş m.ö 15. yüzyılda inşa edilmişti. (belki de günümüzde istanbul’daki en eski eserlerden biri) m.s.390’da ise istanbul’a gemiyle getirildi.


ne yazık ki taşınırken boyu baya bir kısaldı. dikilitaş’ın kaidesinde ise grekçe ve latince yazıtlar bulunuyor. ilginç bir bilgi daha…

paris’e gidenler concorde meydanında tanıdık bir dikilitaş göreceklerdir. orada bulunan dikilitaş, istanbul’dakinin kardeşidir. 

mısır’da aynı yerde aynı zamanlarda inşa edilmiştir.


üçüncü sütun ise örme sütundur. bizans dönemine ait bu yapı yine insanların çok ilgisini çekmez. oysa orijinali oldukça görkemlidir. sütunun örme taşlarının çevresinde tunç levhalar bulunuyordu. tam tepesinde ise tunç bir küre vardı. ancak haçlı seferleri sırasında latin istilasında değerli olan birçok şey gibi bu tunçlarda yağmalandı. geriye örme taş şeklinde bir yapı kaldı.


aslında daha çok ayrıntı var ama son bir not: bu görkemli hipodromun hemen girişinde 4 adet at heykeli bulunuyordu. bu atları günümüzde görmek mümkün ama biraz uzakta, venedik’te!!!

latin istilası sırasında ne yazık ki, atlar çalınmış ve san marco bazilikasının girişine konulmuştur. 


orijinalleri uzun süredir koruma için kaldırılmış ama replikaları bazilikanın girişine duruyor. eğer yolunuz venedik’e düşerse istanbul’u ve hipodromu aklınıza getirmeyi unutmayın.