Sürrealizmin Kurucusu Louis Aragon'un Fransa'yı Gıpta Ettiren Müthiş Aşk Hikayesi

Louis Aragon, Fransa'nın en ünlü şairlerinden. Rus mimar Elsa Triolet'le yaşadığı büyük aşk ise onun başarısına başarı katan şiirleri yazdırmış. Tüm Fransa'nın diline destan olmuş bu aşk hikayesi, Elsa'nın ölümü üzerine açığa çıkan bir soruyla biraz buruk kalmış. Bu ilginç hikayeyi Sözlük yazarı "pul" anlatmış.
Sürrealizmin Kurucusu Louis Aragon'un Fransa'yı Gıpta Ettiren Müthiş Aşk Hikayesi
siirzamani.org


fransız şiirinin en önemli isimlerinden biri, sürrealizmin kurucularından olan louis aragon, aşka aşık bir adamdır. genç yaşında tutulduğu nancy isimli güzel kadın, onu başkasıyla aldatınca, yüksek dozda ilaç içip intihar eder. ama o kadar da yüksek dozda içemediği için ölemez. (şapşik ya)

(Louis Aragon ve Nancy Cunard)


aynı dönemde rusya’da yaşayan elsa triolet, vladimir ile tanışır ve ona aşık olur. ancak vladimir elsa’ya değil, ablasına tutulur. zaten ablasını kıskanan elsa bu duruma katlanamaz ve rusya’yı terk etmek için fransız bir subayla evlenip, paris’e gelir. aslında mimarlık eğitimi almıştır ama kendini mimariye değil, edebiyata yakın görmektedir. (kendini bilen insanların hastasıyım) paris’e geldikten sonra eşinden ayrılır.

aşkından kendini öldürmek isteyip, bir daha seversem adam değilim diye dolanan louis aragon bir barda elsa ile tanışır ve vurulur. (yani belli ki bizim oğlan biraz şıpsevdi) sonra işte o meşhur elsa'nın gözleri şiirini yazar. “öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de, bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm. orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm, öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde” (teyy teyyyy)

Elsa Triolet


böylece paris halkının arayıp da bulamadığı efsanevi aşk başlar. derler ki, bu aşkın efsanesi aşkın kendinden daha büyükmüş. (millet tabi savaş falan derken helak olmuş, kendilerine güzel hikayeler arıyor) aragon’un şiirleri de aşkı ölümsüzleştirecek türdendir. sadece elsa’ya yazar artık. biricik aşkına...

evlenirler, sonra aragon ikinci dünya savaşına gider. neyse ki sağsalim geri döner. (kaçmış diyorlar ama ben söyleyenlerin yalancısıyım) karısına bir ev hediye etmek isteyen aragon, eski bir su değirmenini satın alır ve mimar olan elsa da içini istediği gibi yapar. zamanında kimler gelmiş, kimler geçmiştir o evden. picasso, pablo neruda, paul elouard, françois nourrissier, nazım hikmet, abidin dino...(şu hayatta en çok neyi kıskanıyorsun deseler, edebiyatçıların böyle acayip ortamları oluyor ya, deli oluyorum, aklım çıkıyor. aynı şey sinemacılarda da var. hepsi de öldü, bize adam gibi kimse kalmadı lanet olsun)


böyle böyle 42 yıl evli kalırlar. herkes aşklarına gıpta ederken bir gün elsa kalp krizi geçirip ölür. aragon çok üzülür. zaman zaman elsa’nın eski defterlerini karıştırıp, ona ait izler arar, ağlar, hüzünlenir. 

günlerden bir gün elsa’nın eşyalarının olduğu çekmecede bir liste bulur. alt alta sıralanmış erkek isimlerini gören aragon yıkılır. bu liste elsa’nın onu aldattığı adamların listesi mi, yoksa beraber olmayı hayal ettiği adamların listesi mi hiç bir zaman bilemez. elsa’nın günlüğünde şöyle bir cümle vardır “herkes beni sevsin, bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum.” başka da bir ipucu bulamayan aragon ölene kadar biricik karısının kendini aldattığı düşüncesini aklından çıkaramaz. hatta rivayete göre artık kadınlara güvenmediği için erkeklerle beraber olur. (o kadar şey yapmasaydın keşke aragon’cum)


en bilinen şiiri mutlu aşk yoktur olsa da aşkını yaşadığı müddetçe mutlu olmuştur aragon. aldatılmış olma şüphesini nasıl atlatmıştır bilemeyiz, aldatıldı mı onu da bilemeyiz. belki bu şüphe aldatılmaktan daha çok yıpratıyordur insanı.
aldatılma, ayrılık, ölüm, bunların hepsi bırakıp gitmektir ve benim en sevdiğim aragon şiiri de bunun üstünedir. (evli veya değil, verdiğimiz sözleri tutabilirsek hayat daha yaşanılır olur ama böyle şiirler olur mu bilemedim bak şimdi. neyse kafanızı çok şeyapmiyim ben.)

bırakıp gittin beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen

kaynak