Tablet ve Telefon Kullandırtmak Bebeklerin Gelişimine Katkı Sağlıyor mu?
dilbilimcilerin ders kitaplarından belki hatırlayacağı bir case study vardır.
bir aile, karı koca sağırlar. bir çocukları oluyor, o da sağır doğuyor. haliyle işaret diliyle anlaşıyorlar vs. ikinci çocukları doğduğundaysa çocuk sağır doğmuyor, duyabiliyor. aile de çocuğun sözel dilinin gelişimine engel olmamak için mümkün mertebe evde televizyon açıyor. aslında sağır olan da televizyon izliyor ama duyan kardeş katılınca açılan kanalların diline dikkat eder oluyorlar. fakat bu durum “duyan” çocuğun sözel dil gelişimine neredeyse hiç katkı sağlamıyor. özetle çocuk televizyondan dil falan öğrenemiyor.
buna benzer çalışmalar hala çokça sürdürülüyor.
sadece dil alanında değil tabii (children of deaf adults - coda - diye geçer literatürde), ama dil konusunda çalışanlar (özellikle fin’ler çok çalışıyor) sağır ailede yetişen çocuğun sözel dil gelişimine televizyon gibi araçların neredeyse hiçbir katkı sağlamadığını ortaya koyuyor. sonradan bu çocuklar anaokuluna falan gidince biraz tökezleyip ardından hızlıca toparlıyor. bir diğer meşhur case’lerden biri de sağır anne’nin (yalnız ve çalışan bir anne) duyan oğlu. yine bu yöntemle dil falan öğrenemiyor. sonra okula başlayınca toparlıyor. ardından kadının bir oğlu daha oluyor, o da evde “diyalog” olmadığından dile pek maruz kalmıyor (çünkü sadece abi’si sözel dil kullanıyor ve evde kimseyle konuşmadığından bebek maruz kalmıyor) ancak sonra en küçük kardeş de anaokuluna başlayınca biraz tökezliyor. bu sefer abisinin yardımıyla daha hızlı toparlıyor… (eğer bu ailenin üçüncü bir duyan çocuğu olsaydı, o muhtemelen doğuştan hem sözel dil -abileri arasındaki- hem de işaret diline maruz kalacağından ikisini de daha rahat öğrenecekti. böylelerine "bimodal bilingual" deniliyor).
yukarıdaki mevzuları anlatma sebebim, özellikle dil öğrenimin tekniklerinde, sınıf içi etkileşim gibi konuları çalışanların akademisyenlerin altını çizdiği noktayı vurgulamak: çocukların öğrenimlerinde (dil de dahil) etkileşim olmak zorunda, yoksa hiçbir halta yaramıyor. yani çocuk salt gözlemle tümden gelim-tüme varım yapabilecek bir algılama yapısı geliştirmiş değil. dolayısıyla televizyonu açıp dil öğrenmesini bekleyemezsiniz.
çocuğu konuşmaya başladıkta 6 ay sonra gibi ebeveynleri deli eden bir olay vardır ya, “bu ne? bu neden var?” kısmından önce başlayan, her yeni öğrendiği şeyden “onay” alma ihtiyacı.
örneğin yeğenim annesine soruyor “anneee o nee” diye, gürültüyle geçen şey dikkatini çekiyor. annesi “ambulans kızım” diyor. sonra çocuk bana dönüp “dayııı bak ambulans. dayıııı ambulans. bak ambulans” diye tuttuyor. dönüp “evet, ambulans” demediğim sürece bir “onaylama” olmadığından aslında ambulans olduğu bilgisini kaydedemiyor (ve devamlı soruyor). çünkü aslında o sırada ambulansı eliyle göstermiş oluyor mesela, eliyle gösterdiği noktanın gerçekten ambulans olduğu, duyduğu sesle ilişkilendirilmesi, “ambulans”ı iyi kötü telafuz edebilip edemediği, bir yığın parametre olarak bölünüp beyninin derinliklerinde saklanıyor… çocuklar bu “onaylama” ihtiyacını televizyonla karşılayamayınca, televizyondan kolay kolay “ambulans”ın ne olduğunu öğrenemiyor. bu yüzden genelde televizyonda gördüklerini size gösterip “bak aslan” falan derler. daha önce öğrendiği "aslan" bilgisinin doğru olup olmadığının onayını alırlar sizden.
“bebeklere tablet ve telefon kullandırtmak” konusunda da insanlarda çokça görüyorum “bari ingilizce öğrensin” diye ingilizce bir şeyler açıyorlar ancak aile içinde
ingilizce hiçbir etkileşim yok. hal böyle olunca belki örneğin renkleri öğrenmeye başladığında bir şeylere “pink” diyebilecek hale gelir ama “look uncle, this is pink!” diyecek hale gelemiyor. öte yandan hafıza oyunları, minik puzzle’lar, tabletin gyroscope’unu kullanarak oynanan oyunlar feedback de sağladığından çocukta hem motor hem de cognitive bir takım gelişmeler sağlayabilir gerçekten de.
bunları yazma sebebim, ister “bir nefes alayım” diye çocuğa verin, ister “bir şeyler öğrensin” diye verin akıllı cihazlarınızı, çocuğun algılama sürecine bir bütün olarak destek vermediğiniz sürece fayda sağlamayabilir.
her anne/baba çocuğunun ufacık bir hareketini gördüğünde çocuğunu süper zeki zannedebiliyor çünkü böyle olmasını istiyoruz ve bu konuda bir önyargımız, eğilimimiz var. yeğenim daha yeni doğduğunda, henüz katı yemek yiyemeyecek yaşlardayken eline ekmek alıp ağzına götürdüğünde herkes “ooo kızımız nasıl da akıllı!” tribine girdiğinde, “mal mısınız, içgüdüsel yapıyor onu al bak” diye elimdeki national geographic dergisini uzattığımda onu da ağzına götürdü. eee noldu şimdi çocuk dergi yemeye çalışıyor, bu durumda gerizekalı mı? tabii ki değil (ama ortamda nefret edilen adam ben oldum orası ayrı). çocuğunuzun akıllı telefonları kullanabilmeleri hem onların muazzam esnek beyinlerinin bir başarısı hem de telefonu / işletim sistemini tasarlayanların, ama her ne kadar gerçekten de şaşıracak şeyler görseniz de (reklamları geçmesi gibi) bundan kendinize genetik bir başarı atfetme yanlışına düşmeyin.
her şey bir yana, küçük yaşta çocuk telefona vs. alışınca hakikaten sonradan sürekli ister hale gelebiliyor.
uyku saatini kaçırıyor vs. bunu kesinlikle çocukla biraz pazarlık, biraz da öğrenilmiş bir durum haline getirmek gerekiyor. örneğin sadece anne ve babanın telefonunu kullanabileceği, onların da izin verdiği durumlarda kullanabileceği gibi durumlar öğretilebilir, çok zor değil. özellikle son yıllardaki çalışmalar aslında “dolaylı yoldan” hand-held cihazların bebeklerdeki dil gelişimine olumsuz etkide bulunabildiğini gösteriyor, ancak bu “dolaylı” çünkü çocukların uyku saatini kaçırdığı, uyku düzensizlikleri yaşadığı durumlarda zihinsel gelişiminin yavaşlaması ve bunun da en çok dil gelişimindeki yavaşlamanın gözlenebilmesiyle ifade ediliyor. kısacası uyku düzeninin içine etmeyecek şekilde tablet verirseniz ve tablette maruz kaldığı dili aile içinde de kullanırsanız dil gelişimine katkı bile sağlar.
disclaimer notumuzu da ekleyelim: pedagog falan değilim, meraktan benimkiler. applied psycho-linguistics çalışanları dinleyin, beni değil. ha bir de, direkt tablete bakıp patır patır bir sürü dil öğrenen bir çocuk gördüm ama otistikti kendisi. onların zihinsel yapısı istisnai zaten.
"çocuğu olanlar konuşsun" kontenjanından konuşuyorum.
kızım şu anda 4,5 yaşında. 2 yaşına kadar evde uyanık olduğu saatlerde televizyon açılmadı. akıllı telefon kullanmadık, onunla oynadık, gezdirdik, ya da başka şeylerle meşgul olduk.
2 yaşında iştahsızlığı yüzünden kilosu 3 persentil altına düşünce (anne baba olanlar neyden bahsettiğimi anlar) son çare olarak yemek saatlerinde tablet kullandık. başta kendi bebeklik fotoğrafları derken zamanla videolara gidildi. o zamana kadar oyuncaklar, her türlü dergi, kitap hatta broşür, nesnelerle yendi yemek. ne kadar zorlayıcı olduğunu tahmin edersiniz. ama o tableti vermemek uğruna azıcık dahi iştahı olsa devam ederdim. görüyorum, bazı anneler sırf uğraşmamak için zaten iştahlı olan çocuklarına bile tablet/telefon ile yemek yediriyor.
şimdi aynı yollardan geçmiş (ve geçmekte olan) biri olarak yaygın bahnelere kısaca cevap vereyim.
"bizim elimizde görüyor istiyor, ne yapalım çıldırsın mı?"
elinize almayacaksınız. siz de mi telefon kullanmayınca çıldırıyorsunuz? o zaman kendinizi eğitecek, sabrınızı arttıracaksınız. başka aktiviteler bulun. saksıyı çalıştırın.
"yemek yediremiyoruz "
öncelikle yemek konusunda gerçekçi olun, bebeğinizin/küçük çocuğunuzun avucunu dolduracak kadar yiyebileceğini bilin. yemek saatinde renkli dergilere bakmak alternatif olabilir. resimler hakkında konuşun. oyuncaklarından birini "yemek arkadaşı" yapabilirsiniz belki. birisi "şurup içiremiyorum" demiş. biz peluş bir oyuncağı konuşturarak (ama salak eğitici çizgi film diliyle değil) yaptık bunu. bir öncesi iki kişi bebenin gırtlağına çökmüştük. baktık olacak gibi değil, saksıyı çalıştırdık ve kimseyi üzmeyecek bu çözümü bulduk. hatta devamında bu konuşan oyuncak bizim küçük suç ortağımız oldu. bir konuda inat mı ediliyor? söyletin peluşa ve sihre şahit olun.
"arkadaşlarımla iki çift laf ettirmiyor"
ettirmez. neden ettirsin? onun da kendi gündemi ve eğlence anlayışı var. o zaman evinizde veya çocuğun oynayacağı bahçesi olan bir mekanda buluşabilirsiniz. evden çıkarken çocuğunuzun eğlencesini de düşünüp yanınıza sevdiği birkaç oyuncak, boya kalemleri, kitap vb alabilirsiniz. her biriyle ilgilenme süresi 10 dakikadır yalnız, maalesef. evet biraz uğraşacaksınız ama imkansız değil. icabında masadaki şeker poşetleriyle bile doldur boşalt oyunu oynanır. etraftaki farklı nesneleri keşfetme kabiliyetinize bağlı.
"gittiği yerde durmuyor"
durmaz, çocuk bu. ben vapura da bindirdim, doktor bekleme odasında da, havaalanında da bekledik. çocuğu bu tip yerlerde sessiz ve hareketsiz oturtmayı hedeflemek yerine bulunduğu yerde tehlikeye girmeyeceği ve kimseyi rahatsız etmeyeceği şekilde takip etmek daha doğru. rahatınızı bozacaksınız ama çocuğunuzu hayata da karıştıracaksınız. nerede olduğunu bilecek, ufak ufak sohbet edeceksiniz. hep avrupalı çocuk uçakta havaalanında nasıl da duruyor diye hayret ediyorsunuz ya, aslında durmuyor. hareket ediyor, geziyor ama kaçıp gitmiyor, kimseyi rahatsız da etmiyor. takip edilmek suretiyle serbest bırakıldığı için.
"kişisel temizlik"
burada bahsedilen banyo/duş ise benim çözümüm ufaklığı da banyoya sokmak şeklinde oluyordu. özellikle yaz günleri için çok ideal, birlikte yıkanıp çıkıyorsunuz. bebeyi yıkamayacaksam banyoda bumbo seat tarzı bir şeye oturtup oyuncaklarını da önüne koyuyordum, arada sıkılmasın diye de konuşuyordum. zor mu geldi? o zaman ufaklık uyuyunca yıkanın. ya da baba eve geldiğinde. maksat tv/tablet kullanmamaksa bir yol bulunur.
peki ağda, manikür, boya tarzı işleri nasıl edeceğiz derseniz babanın evde olduğu haftasonu veya akşamüstü saatlerinde şöyle bir saatliğine onları parka göndereceksiniz derim. bu işleri evde yapıyorsanız da işiniz daha kolaylaşmış olur. (ben boya ve manikür yaptırmadığım için vaktim daha genişti, kabul.)
"ev işi"
büyük temizliği haftada bir gün ufaklık babasıyla parktayken halledebilir, gündelik çamaşır, bulaşık, yemek işine ufaklığınızı dahil edebilirsiniz. nasıl? bir kere 1,5-2 hatta 3 yaşa kadar çocuklar angarya işe bayılıyor. makinadan çamaşır çıkarma, asılacak çamaşırları uzatma gibi (böylece gömlek, kazak gibi giysileri kitaptan öğretmenize gerek kalmıyor ve bedavaya aktivite de çıkarmış oluyorsunuz). 3 yaşa doğru bulaşık makinesinden tabak da verebilirler. sadece kız çocukları değil erkek çocukları da sever, deneyin. yemek yaparken bir kaşıkla karıştırmasına izin verin. kontrollü bir şekilde mutfak tezgahında oturup yaptığınız işi seyretsin. sıkılınca eline plastik kap kacak verirsiniz. haylazlık mı istiyor? tehlikesiz mutfak eşyalarının (ama oyuncak değil) bulunduğu bir alt dolap olsun, orayı karıştırsın. arada yine de size gelecek, biraz ara verip diz çökün ve birkaç saniye dinleyiverin. gerçekten bir şey kaybetmiyorsunuz.
peki ne kazanıyorsunuz?
bir kere çocuğunuzla daha çok "etkileşime" giriyorsunuz. bunu yapay ve sınırlı bir "aktivite saati"nde değil hayatınızın her anında yapmış oluyorsunuz. bu da size o çok konuşulan "sendromları" rahat atlatma imkanı veriyor. çünkü çocuğunuz ona değer verdiğinizi biliyor, daha sağlam bir ilişkiniz oluyor. bu da her şeye değiyor.