Taşların Yerine Oturmaya Başladığı Yüzüklerin Efendisi Dizisinin 4. Bölüm İncelemesi

Bildiğimiz Yüzüklerin Efendisi hissiyatını daha iyi veren bir bölümle devam eden dizinin son halkasını inceliyoruz.
Taşların Yerine Oturmaya Başladığı Yüzüklerin Efendisi Dizisinin 4. Bölüm İncelemesi

yüzüklerin efendisi dizisinin 4. bölümü, taşların ufak ufak yerlerine oturmaya başladığı bir bölüm oldu. aksiyondan ziyade karakterlere ve onların seçimlerine odaklanılmış. bölüm; miriel'in, rüyasında numenor'un çöküşünü görmesiyle başlıyor. görsellik bu sahnede yine çok güzel.

galadriel ve miriel

galadriel galadriel galadriel ah galadriel! ben söylemekten bıktım, senaristler söyletmekten bıkmadı. galadriel, orta dünya'daki en eski elflerden biri ve silmarillion'da "orta dünya'da kalan tüm elflerin en güçlüsü ve en adili", yüzüklerin efendisi kitaplarında ise "elf kadınlarının en büyüğü" olarak tanımlanıyor. valinor'daki ağaçların ışığı altında yaşadı. ikinci çağda, güç yüzükleri dövüldüğünde evli ve orta dünya'da kendi toprağı ile ünvanına sahip. peki dizideki galadriel neden topraklarından, ünvanından, evliliğinden, yaşından ve en önemlisi bilgeliğinden yoksun bırakıldı neden alıngan bir genç kız gibi davranıyor ve muamele görüyor? gerçekten halbrand'dan, “nasıl konuşulacağını öğren” diye akıl alacak biri mi size göre galadriel?? modern dönem karakter gelişimi için güzelim karakteri mahvediyorsunuz.

- miriel: şimdilik güzel yazılmış karakterlerden biri. kitapta fil dişi beyazlığında bir güzelliğe sahip olan karakteri, siyahi bir kadına oynatmak tartışılır tabi ama oyuncu sırıtmamış rolde. dizideki güçlü karakterlerden biri ve palantir'in bilgisine sahip. aynı zamanda pharazon'dan ve nüfusun bir kısmından gelen çok fazla baskı var. bunu bölümün başında gördük.


gelelim halbrand'a

şu an çoğu kişi halbrand'ı sauron olarak görüyor. özellikle bu bölümde bize gösterilenlerden yola çıkarak. şimdi elimizde ne var bakalım... sauron, çünkü:

* demirciliğe meraklı ve çok iyi olduğunu iddia ediyor (sauron çok yetenekli bir demirci)

* numenor'dan ayrılmak istemiyor (bunu nümenorluları manipüle etmek istediği için istiyor olabilir)

* güney toprakları'nın, uzun zamandır kayıp olan kralı. güney toprakları'nın (mordor) kayıp kralı = sauron.

* insanların korkularını kullanarak nasıl manipüle edileceği ve "usta olunacağı" konusundaki diyaloğu.

sauron değil çünkü:

* demircilikte iyi olması bir şeyi ispatlamaz ve numenor cennet gibi bir yer ordan oraya göç eden biri için bulunmaz nimet diyebiliriz. halbrand'dan şüphelenmemize yol açacak bir repliği her bölümde görüyoruz. bu bölümde de galadriel'e: "...karşındakinin en çok korktuğu şeyin ne olduğunu belirlemen iyi olur. onunla başa çıkmasının yolunu öğret ki sen de onların üzerinde hakimiyet kurabilesin." dedi.

numenorlular en çok ölümden korkarlar. şimdi bir düşünelim, 9 insan lideri ölümden korkmamaları konusunda ustalaştıran “aracı” onlara kim verdi ve hakim oldu? sauron tabii ki.

aslında halbrand, bir çeşit aragorn da olabilir.

* başlangıçta kötü adam olduğu düşünülen, kötü görünüşlü bir adam iyi biri çıkıyor.

* uzun zaman önce gözden düşen ve krallığını kaybeden bir kraliyet ailesinin son üyesi.

* adı geçen bir kraliyet mensubu, atalarının mirasıyla barışmaya ve onu çözmeye çalışıyor.

bilmiyorum sauron'un/annatar'ın kim olduğunun herkesi şaşırtması lazım. halbrand çok göz önünde ve çoğu insan şimdiden anladı. o yüzden o sauron değildir gibime geliyor.

- gelelim adar'a. adar ilk defa net olarak gözüktü ve yıpranmış bir hâli vardı:


sauron ortalıkta yokken gücü elinde bulunduran biri bence. sauron olduğunu düşünmüyorum. adar'ın, arondir ile beleriand'dan bahsetme şekli, yüzündeki hüzünlü ifade; onun bir şekilde evi ve geçmişiyle ilgili hayal kırıklığını ya da yozlaşmış bir elf olduğunu gösteriyor. yani karanlık tarafa geçen ve morgoth tarafındaki ilk elflerden biri. davasında haklı olduğunu da “size çok yalan söylendi” diyerek belirtti zaten.

ve adar'ın beleriand'daki nehrin ağzına yaptığı gönderme... acaba bu sirion'un limanları olabilir mi? maglor üçüncü akraba kıyımı için oradaydı ve silmarillerden birini aldığında eli yanmıştı ve onu atmak zorunda kalmıştı. daha sonra, bu olay hafızasından silinene kadar kıyılarda üzüntü içinde dolaştı. adar'ın da sadece sol elinde eldiven var ve yüzünde yanık izleri var. onu maglor mı yapacaklar acaba. gerçekten beni düşündürüyor…

- gelelim, celebrimbor'a verilen son teslim tarihine. orklar, adar'a çok fazla saygı duyuyor hatta ingilizce altyazıda “orklar saygıyla homurdanıyor” yazıyordu. ama ilerde orklar, sauron'un yanında yer alıyor; bu nedenle, karanlık lordun sadece elfleri kontrol etmek için değil, aynı zamanda güney toprakları'ndaki potansiyel bir rekabetin üstesinden gelmek için de 'güç'e ihtiyacı var. bu da bizi galadriel'e getiriyor. sauron'un güney toprakları'ndaki rekabetiyle o ilgilenecek ve bu da sauron'a eregion'da, lidersiz bir ork ordusunda ve adar'ın güney toprakları'nda bıraktığı her türlü altyapıda daha fazla zaman kazandıracak. gil-galad'ın, galadriel'in istemeden de olsa düşmana yardım etmesi ve kötülüğü yayması konusundaki uyarılarını hatırlayın.

- celebrimbor, bu bölüm biraz huzursuz ve endişeli görünüyordu. kulenin inşaatının son sürat ilerlemesine rağmen. arka planda başka bir nedeni var mutlaka. bir de halbrand'ın galadriel'e yaptığı konuşmayı hatırlayın. ve celebrimbor; elrond ile konuşurken babasının, ona yardım ettiği için çok memnun olacağını hissettirecek bir anıyı “aniden” hatırlaması. daha sonra elrond, babasının hayatıyla ne yaptığını görürse hayal kırıklığına uğrayacağı korkusundan bahsediyor. çok manipüle edici bir an gibi geldi bana.

gelelim bölümdeki en sevdiğim kısımlardan birine, cüce & elf sahnelerine

elrond ve durin ıv'ün aralarındaki ilişki, dizinin en güzel yazılan parçalarından biri. aralarındaki etkileşimleri, özellikle de nasıl tanıştıklarının komik bir şekilde anlatılması hoşuma gitti. buram buram legolas ve gimli kokuyordu.

- khazad-dum yine harika gözüküyordu. ayrıca 3. durin, hem iyi bir kral hem de baba olarak gösterildi, oğluyla sahnesi güzeldi. 3. durin'i oynayan peter mullan'ın sesi ve gözleri o kısacık sahnelerde bile etkileyiciydi. güzel oyunculuk sergilemiş. zaten westworld'den biliyordum.

tamamen yeni bir keşif olan mithril, elfler için dövülen 3 yüzüğün ana maddesi olabilir mi acaba. burdan durin ile elrond arasında bir mevzu çıkacakmış gibi hissediyorum çünkü.


- elrond'un, disa ile durin'i uzaktan gözlediği sahneyi de sevdim. çünkü, elflerin görme ve işitme yeteneklerinin ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. “elf gözlerin neler görüyor legolas!”

- gelelim isildur'a. arkadaşlarının da çıraklıktan atılmasına sebep oldu. bu aslında isildur'un karakter olarak eksikliklerini güzel yansıtan bir sahneydi. bencil ve davranışlarının bütün sonuçlarını göremiyor. isildur iyi bir insan olmasına ve harika şeyler yapacak olmasına rağmen, zayıflığı işlenmiş.

- pharazon da miriel orta dünya'dayken tahta geçmek için hamlesini yapacaktır.

- palantir ve narsil'i gördük. evet narsil. narsil , son ittifak savaşı sırasında kral elendil tarafından kullanılan ve oğlu ısildur tarafından, bu savaşın son savaşı sırasında tek yüzüğü sauron'un elinden kesmek için kullanılan ve bu süreçte parçalanan uzun bir kılıç. kırılan kılıç olarak biliniyordu. daha sonra andúril olarak dövüldü ve aragorn'un kılıcı oldu. filmdekiyle hemen hemen aynı tasarıma sahip. ayrıca arkada bulunan tablodakiler beren ve luthien olabilir mi?


bölümde saçma duran şeyler de var tabii

ilki o en baştaki “elfler işimizi alacak” sahnesi. yahu koskoca elflere suriyeli kaçak işçi muamelesi de yaptınız ya ne diyim size ya ahaha. neden düşük ücretle numenor'a gelsinler ki? elf krallıkları fakir ve yoksul ülkeler değil. muhtemelen günümüze yapılan bir gönderme o sahne.

diğeri de yine bir slow motion sahnesi. theo ve arondir'in, orklardan kaçış sahnesi kötüydü bence. orda bronwyn ölsün diye bekledim ama ölmedi maalesef.

sinema seyirciyi büyüleme sanatıdır. izleyenleri, kendi dünyasına çekmeyi ve sonuna kadar orada tutmayı amaçlar. bunu, zengin ve estetik sahneler yaratarak ve bunlardan duygu ileten ve izleyicinin odağını tutan büyüleyici bir anlatı örerek yapar. seyircinin büyük ekranda özel bir şey deneyimleyeceğini vaat ediyor sinema.

televizyon ise farklı bir mecra. izleyici kitlesi daha geniş, ekranlar daha küçük ve zaman daha kısa. insanlar dizilerden, eğlence bekliyorlar. tv şovları teknik olarak doğru sahneler yaratır, izleyiciye gerektiği kadar bilgi verir ve nispeten hızlı tempolu anlatılar oluşturur. bu dizi de sinema ile tv şovu arasında bir çizgide gidip geliyor. bir yandan insanları kendi dünyasına çekiyor bir yandan da tempoyu artırıyor.

ben özellikle sinematografiği ve kurulan şehirleri çok beğendim. numenor gerçek bir şehir gibi görünüyor. peter jackson'ın minas tirith'i gözüme yeterince büyük gelmiyor artık. ama armenelos çok geniş ve büyüleyici. doğu roma imparatorluğu şehirlerini andırıyor. konstantinopolis'e benziyor ve ana saray da ayasofya'ya benziyor.

- sondaki nimloth sahnesi de çok güzeldi. bölüm numenor'un düşüşüyle açılıyor ve bölüm düşen yapraklarla bitiyor.


- müzikler de güzeldi bu bölüm. özellikle sonda çalan white leaves parçası hoşuma gitti. zaten numenor parçasına aşık oldum, sürekli dinliyorum.

Numenor


özetle yine uçlarda olmayan bir bölümdü. ne çok iyi ne de kötü. 7.5/10. haftaya görüşmek üzere.