The Godfather'ın Sinemasal Açıdan Tam Zıttı Olan Film: Pink Flamingos
1972 yılının, özellikle abd sineması adına ne kadar tuhaf bir yıl olduğunu, adeta kanıtlayan film. o yılı ele aldığımızda, elbette ilk olarak sinemanın "jesus christ"ı ya da "kutsal kasesi" de diyebileceğimiz film olan the godfather dan bahsetmemiz gerekir. peki birisi çıkıp dese ki; "the godfather'ın 180 derece zıttı bir film varsa, bu film hangi film olabilirdi?" evet, işte bu yazıya konu olan film pink flamingos, mutlak surette bu sorunun cevabı olurdu. eğer ki the godfather sinemanın jesus christ'ı (isa'sı) ise, pink flamingos da, kesinlikle sinemanın antichrist'ı (deccalı) olmalıdır. komedinin yanında aynı zamanda bir suç filmi de olan, suçlu ailelerin birbiriyle intikam yarışına girdiği, izleyicisine sunduğu sahnelerde kuvvetli bulantı hissi yaşatan bu sevimsiz film, tüm zamanların en marjinal ve en sevimsiz kült filmlerinden bir tanesidir. aynı akranı "baba" gibi 1972 yılında doğan bu film, o dönem ne kadar geniş bir yelpazede filmler yapıldığını bizlere göstermektedir.
pembe flamingolarla ilgili detaylara değinmeden önce, elbette o yıllardaki toplumun yapısını ve kültürel faaliyetlerini de anlamak gerekir
60'lı yıllarla beraber, etkinliği tüm dünyaya salgın gibi yayılan ve döneme özgürlük eylemleriyle damga vuran "68 kuşağı" gibi bir fenomen olmasaydı, böyle bir film asla çekilemezdi. mottosu "savaşma, seviş" olan ve hayatını "sex, drugs and rock'n roll" üçgeninde yaşayan dönemin genç nüfusu, bu filmde de yer alan karakterlerin, aşırı özgürlükçü ve marjinal eylemlerinin kaynağının, 68' kuşağının yaşanmışlıklarında saklı olduğunu bizlere anlatır. ancak filmdeki bir çok kişinin karıştığı ağır cezaya tabi olan suçlar, elbette bu "özgürlük" anlayışının abartılı bir temsilidir. gerçek hayatta 68 kuşağının geneli için herhangi bir karşılığı yoktur. zaten bu kuşağa dahil olan, "hippi" ya da "çiçek çocuklar" diye adlandırılan gençler, sadece savaşa değil, şiddetin her türlüsüne de karşıdır.
yönetmen john waters'ın, çok düşük bütçeyle, hatta neredeyse hiç bütçesi bile olmadan çektiği bu filmle, sinemaya öyle ya da böyle büyük damga vuracağını, kendisi dahil hiçbir kimse tahmin edemezdi. evet belki yönetmenin filmi, bunu sağlamak için, kendine oldukça sıra dışı bir yol seçmişti. ancak ne olursa olsun, bu filmi önemli bir film haline dönüştüren etmenlerin en önemlilerinden bir tanesi, elbette ki filmdeki samimiyet ve hesapsızlıktır. film, içinde hiçbir efekt barındırmadan ve "tamamen organik" olarak çekilmiştir. dolayısı ile ilerleyen yıllarda aynı konulu herhangi bir filmle başarı sağlamak, zamanın ruhunun yakalanamayacağı ve işin içine hesap/kitap gireceği için imkansızdır. işte bu ve bunun gibi faktörler, bu filmi yıllar içerisinde kült haline getirmiştir.
pink flamingos, şimdiye kadar dünya sinemasında çekilmiş ve aynı zamanda kült haline de gelebilmiş, hazmı en zor ve en mide bulandırıcı filmdir. bu film dışında başka hiçbir film, böylesi abartı sahnelere sahip olup da, kült statüsüne ulaşamamıştır.
bu sahnelerden çok kısa bahsetmek gerekirse
*** bir annenin (biyolojik olarak babanın) oğluna verebileceği en iğrenç hediye : ensest blowjob
*** tavukların ölümüne ve sevişenlerin tavuk pençeleriyle/gagasıyla yaralanıp kanamasına sebep olan, sadist/mazoşist sevişme
*** penisine bağladığı sosisle genç kızlara kamusal alanda teşhircilik yapan, berbat maskeli adam
*** marketten çaldığı ve mantarlı apış arasına sakladığı etleri, kömür gibi olana kadar pişirip yiyen, ortalık yere büyük abdestini yapan, "dünyanın en iğrenç insanı" lakaplı divine (babs johnson)
*** davetli olarak katıldığı doğumgünü partisinde, anüsüyle şarkıya playback yapıp, milleti kahkahalara boğan garip adam
*** eve lanet getirip, düşman ailenin başlarına yıkılması için tüm evi ana-oğul yalayan tipler
*** kaçırdığı kızları bayıltıp, mastürbasyonla elde ettiği menisini şırınga ile kızların vajinalarına enjekte ederek zorla hamile bırakan, bunun sonucu doğan bebekleri de başka ailelere satan "lanetli aile"
*** marble çiftinin ayak yalama fetişi, günde 40 yumurta yiyen ve beşikte yaşayan korkunç kadın, kargoyla gönderilen tiksinç hediye "insan boku", iğrenç doğumgünü hediyeleri; "kurumuş kusmuk ve domuz kafası", ihbarla baskına gelen polisleri öldürüp çiğ çiğ yeme, suçlu adamın penisini kesme, domuz pastırmasıyla yapılan korkunç teşhire teşhirle karşılık veren güzeller güzeli travesti...vb
***** ve tabii filmin en sonunda yer alan, kaldırıma usul usul bırakmakta olan köpeğin bokunu avuçlayıp, ağzına atan ve yuttuktan sonra, "dünyanın en iğrenç insanı" unvanını layığıyla hakettiğini, göğsünü gere gere seyircisine gösteren divine karakterinin şovu. bu şov, filmin sonuna bilhassa konulan, filmin izleyicisine sunduğu en ölümcül darbedir. tamamen gerçek olarak çekilen sahne, sinemada ve ekran başında milyonlarca kişinin midesini kaldırmış ve kusmasına sebep olmuştur.
pink flamingos, sinemanın olabilecek en üst seviyede rahatsızlık veren filmlerinden bir tanesidir
rahatsızlığı stilize şiddet ya da gore ağırlıklı olarak değil, tiksindirme ve bulantı hissiyatı ile verir. yönetmen john waters'ın aslında sinema severler arasında kısıtlı bir kitle olan "midesizler" ya da "damak tadı berbat olan izleyiciler" için çektiği, kelimenin tam anlamıyla "eşsiz" bir manyaklıktır. tüm bunları bilerek tüketilmesi, herhangi bir şüphe halinde ise, kesinlikle uzak durulması gereken bir filmdir.