The Man From Earth'ün Ne Özelliği Var da Yıllardır En İyi Film Listelerinin Gediklisi Olabiliyor?

Arada sırada film listeleri incelediyseniz, 2007 tarihli bu mütevazı filmin ismini görmüş olmanız da kuvvetle muhtemel. Peki olayı ne bu filmin? Bir odada toplanıp konuşan insanların nesi bu kadar özel?
The Man From Earth'ün Ne Özelliği Var da Yıllardır En İyi Film Listelerinin Gediklisi Olabiliyor?

the man from earth... tek bir mekanda, bir odada geçer her şey. ne bir kovalamaca, ne bir patlama sesi, ne de kahramanca pozlar vardır. sadece bir adam ve onu dinleyen birkaç meslektaşı. akademik bir veda buluşmasının arka planında, sözde sade bir itiraf yükselir. john oldman 14.000 yıldır yaşamaktadır. sessizlikten sonra gelen kahkahalar, şakanın sınırında dolaşan cümleler, gitgide yerini sorgulamaya, sorgulama da inançla çatışan bir entelektüel yüzleşmeye bırakır.

filmin gücü burada yatar zaten. her bir karakter yalnızca bir meslek temsilcisi değil, aynı zamanda bir düşünme biçiminin, bir sorgulama yönteminin ve bir inanç sisteminin simgesidir. biyoloji profesörü yaşlanmayı bilimle anlamlandırmaya çalışır. teolog, anlatılanları dogmanın süzgecinden geçirir. tarihçi, ayrıntılarda hakikat arar. ve psikiyatrist, anlatıcının akli dengesini didikler. böylece izleyici, yalnızca bir izleyici olarak kalmaz; odadaki herkes gibi sorularla kuşatılır.


john’un anlattıkları tarih kitaplarından fırlamış gibi değil, adeta bu kitapların satır aralarına sızmış bir tanıklığın parçalarıdır. mezopotamya’da bir çiftçi, hindistan’da bir gezgin, avrupa’da bir gözlemci, filistin’de bir öğretici. her yüzyılda farklı bir kimlik, ama özünde aynı gözlemci zihin. asıl mesele john’un söylediklerinin doğruluğu ya da yanlışlığı değil; mesele, insanlığın tarihle, inançla ve ölümle kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye zorlanmaktır.

en sert kırılma, john’un yeshua (yuşa, joshua) olduğunu ima ettiği sahnede yaşanır. filmin sessiz yapısı, burada bir ağırlık kazanır. o ana kadar eğlenceli bir düşünce deneyi gibi giden sohbet, bir anda kutsalın sınırlarına çarpar. çünkü artık soru, ölümsüzlük mümkün mü? değil; inandıklarımız ne kadar gerçeğe dayanıyor? olur. john mucizeler göstermemiştir. yalnızca sevgi, barış ve iç huzurdan söz ettiğini söyler. ama yüzyıllar boyunca bu sözler, sistemlere, ritüellere, korkuya ve itaate dönüşmüştür. film burada inancı yıkmaz, ama inançla kurulan yapıları sorunsallaştırır ve bunu parmak sallamadan, sessizce yapar.

the man from earth’ün en rahatsız edici gücü, bir yandan bilimsel olarak çürütülemeyen, öte yandan kesin olarak doğrulanamayan bir hikayeyi bu kadar sakin, bu kadar makul, bu kadar insani bir dille anlatmasıdır. john oldman bir mucize değildir; o, yalnızca kimseye anlatamadığı kadar uzun bir yaşamın yükünü taşıyan biridir. bu film, insanlığın hafızayla, zamanla ve kimlikle olan ilişkisini yeniden sorgular. birinin binlerce yıl boyunca aynı kişi kalıp kalamayacağını, belleğin ne kadar süreye dayanabileceğini, ve nihayetinde ölümsüzlüğün bir nimet mi yoksa bir yalnızlık biçimi mi olduğunu sordurur.

the man from earth, düşük bütçesiyle değil, yüksek fikriyle iz bırakır. sessizliğin, konuşmanın, yalnızca düşünmenin de sinema olabileceğini hatırlatır.