The Prestige Filmine Esas Lezzetini Veren ve Pek Fark Edilmeyen Eş Benlik Mevzusu

Daha çok finaliyle akıllarda kalan The Prestige'in fazla dikkat edilmeyen eş benlik (ayna benlik) boyutuna dair düşündürücü bir yazı.
The Prestige Filmine Esas Lezzetini Veren ve Pek Fark Edilmeyen Eş Benlik Mevzusu
Uyarı: Spoiler içerir.

filmin sonu, gizemi, entrikası üzerine yazmayacağım. ekşi sözlük'te ve birçok platformda bir sürü açıklama ve teori var buna ilişkin. ben filmde kimselerin pek dikkat etmediği ve 2 adam -aslında 4 adam- eş benlik motifiyle kurulan ve esas olarak filme lezzetini ve en önemlisi ruhunu veren benzeşime dikkat çekme istiyorum kısaca.

angier ve borden arasında kurulan özdeşlik iki adamın gölge, ruh ve eş benlik çatışmasının da iskeletini oluşturur. iki adam öncelikle mesleki hırslarının ve saplantılarının ekseninde birbirlerinin eş benliğini simgelerler. hem korkulan, hem tiksinilen, hem baskılanıp, ötelenen, hem hayranlık duyulan, hem vicdanın ya da sağduyunun temsili olan eş benlik. ayrıca borden'in ironik bir şekilde eş benliğinin fiziksel kanıtı olarak bir ikizi söz konusudur. yani eş benlik kavramı ikiz kavramıyla hem fiziki bir hakikat kazanır, hem angier dolayımıyla psikanalitik, patolojik bir gerçekliğe kavuşur. angier'in durumu da borden'le benzerlik gösterir hikaye ilerledikçe. angier, borden ile kurduğu dolaylı özdeşimin yani eş benlik motifinin yanı sıra öncelikle bir dublörü gölgesi kılıp daha sonra klonlama makinesiyle eş değeri olan gölgesini yaratır. böylelikle filmde 2 ana karakterden yola çıkarak 4 kişiyi -ve aslında gölgelerin de esas benlikle olan mücadelesi düşününce 8 kişiyi- merkeze alan psikanalitik bir sesteşlik yaratılır.

Robert Angier

borden doğduğu günden beri fiziki benzeri, gölgesi ve ruhu yani ikiziyle yaşar

seçtiği mesleğin illüzyona, aldatmacaya dayalı gerçekliği için muhteşem bir zemini vardır bu durumun. buradaki esas soru şudur: borden'in böyle bir eş benliği olmasa sihirbaz olmayı seçer miydi? ve bu soruyla birlikte eş benlik teorisini hem edebi hem psikolojik yankıları filmde ve elbet romanda yerini bulur. zira eş benlik motifi esasen düşmanlık, korku, ölümsüzlük, paranoya, ölüm korkusu, intihar arzusu gibi ilkelere dayanır. ve genelde bu kavramların kahramanın kafasında gerçekliğe kavuşmasını sağlayan araç aynadır. ayna bir araç olarak kişinin hem kendi görüntüsüyle hem eş benliğiyle karşılaşmasının ve eş benliğin gerçeklik kazanmasının aracısıdır. tıpkı narcissus mitinde kahramanın kendi yansımasına aşık olması gibi.

burada yine bilinçdışında 2 kahramanın ve elbet eş benliklerini intihar istekleri açığa çıkar. iki adam içine düştükleri mücadele içinde büyük kayıplar yaşar ve eş benlikleri yoluyla intihar etme arzuları düşüncelerine baskın gelir. işte bu nokta iki adamın bilinçdışı intihar etme arzuları hem rakip gördükleri diğer eş benlik motifini hem bizatihi kendi yankıları olan ikizlerini öldürme isteğine dönüşür. yani bir bakıma ikiz ve kopya benlik bu intihar arzusuyla kurban edilir. ikisinin eylemlerinin altında yatan temel motivasyon bir taraftan mesleki rekabet gibi görünürken, diğer yandan kendi varlıklarına dönük bilinçdışı bir sorgulama, yas ve inkar süreciyle onları intihar kavramına götürür.

benliğin yaklaşan yıkımının baskıladığı bilinçdışı süreç, katlanılmaz bir kesinliğin, yaşanılan talihsizlik, beceriksizlik ya da kazaların bilinçli fikriyle bu iki adama sürekli olarak işkence eder. ve iki adam içinde bu azaptan kurtulmanın tek yolu ölüm fikridir. ve iki adam katlanılamaz ölüm korkularını gizlemek, bu korkunun üstesinden gelebilmek için gönüllü olarak ölümü arayan (ya da yaratıcı olarak onların böyle gördüğü) eş benliklerini çağırırlar. borden ölen karısının yasını tutarken eş benliği yani ikizi üstünden ölme isteğine karşı duyduğu büyük korkusunu sağaltır. ha keza angier'de ölen karısının yasını tutarken hem rakibi olan angier üzerinden, hem makine yoluyla yarattığı kopyaları üzerinden kendi ölüm korkusunu yani intihar isteğini huzura çağırır.

Alfred Borden

iki adamın ölüm korkularının uzantısı olan narsisistik tavırları, meslekte kimin en iyi olduğu meselesinin ispatından ziyade bilinçaltında sonsuza dek genç kalma (yani isimlerinin yaşaması, yüzyıllar sonra bilinmesi) isteklerinin sonucudur. yani kadınların ölümü bir yerden sonra sadece bir araçtır. ve bir bakıma iki adam da eş benlikler aracılığıyla korkularını, nefret ettikleri duygularını, zayıflıklarını, suçlu düşüncelerini benliklerinden uzaklaştırmanın yolunu bulmuşlardır. ve nihayetinde finalde verilen kurbanlarla birincil olarak nefret ettikleri rakiplerinden yani kendilerinden kurtulurlar. ikincil olarak rakibin ortadan kaldırılmasıyla bilinçdışında pişmanlık ve acıyla sürdükleri kökensel ölüm isteklerinden kurtulurlar. yani iki adam da kişilikleri, benlikleri ile ilgili yüklenemedikleri, göğüsleyemedikleri ne varsa bilinçdışında yaratılan eş benliklerinin üstüne atarak suçluluk duygularını bertaraf ederler aynı zamanda. bir zamanlar kabul edilemez olduğu hissedilen ancak bu dolaysız yolla (yani eş benlikle), sorumluluk almadan tatmin edilecek narsisistik iç güdü ve arzuların bağımsızlaşmış kişileştirmesi yoluyla üzerlerindeki tüm yükten böylece kurtulurlar ve yollarına devam ederler. bu bir bakıma filmde 'nihayet elini kirlettin' denen şeydir.

ne muhteşem bir anlam çemberi

elbet buradaki aslan pay romanın yazarı christopher priest'in. zaten edebiyat dünyasındaki öncüllerinin sıklıkla kullandığı eş benlik motifini katmerli bir anlatının içine ustalıkla serpiştiriyor. nolan genel manada kendi senaryolarında ciddi şekilde eksik olan (bunu şuraya bıraktığım (bkz: #118309198) eleştirimde yazmıştım) ruhu nihayetinde priest'in çarpıcı romanı içinde neredeyse ilk kez buluyor. yönetmenlik açısından özellikle borden üzerinden yapacağı ikiz sürprizini açık etmeme hususunda epey çuvallıyor aslında nolan ama metnin barındırdığı bütünsel anlam o kadar güçlü ki o defoları ister istemez görmezden geliyor insan izlerken.

Christopher Priest

hasılı bu film following ile birlikte en iyi nolan filmi bana göre. ikisinde de yaratıcının acemi ama aşkın ideali metnin bütününe nefis bir şekilde yayılmış. ama elbet bu film özelinde en büyük payın romanın yazarı christopher priest'in olduğu gerçeğini göz ardı etmeden hakkı teslim etmekte yarar var.