The Wire Dizisi En İyi Dizi Listelerinde Neden Hep İlk Sıralarda Yer Alıyor?

Yayınlandığı dönem (2002-2008) pek de popüler olmayan The Wire, neden günümüzde çoğu eleştirmenin övgüyle bahsettiği, listelere tepeden giren bir dizi oldu? Bu dizinin olayı ne?
The Wire Dizisi En İyi Dizi Listelerinde Neden Hep İlk Sıralarda Yer Alıyor?

the wire, kolay olanı tüketmeye alışık seyircinin önüne konulan bölüm sonu canavarıdır

breaking bad, the sopranos, six feet under, game of thrones gibi yapımlar nispeten daha kolay tüketilen televizyon dizileri olmalarına karşın the wire, ağırlığı ve gerçekçiliğiyle adeta seyirciyi zorlar. hiçbir popülist öge barındırmayan the wire, bugün okullarda ders olarak okutulan bir yapıttır. bunu anlattığı şeylerin gerçekçiliğinden, kokuşmuş bürokrasiyi en iyi şekilde göstermesinden, küçücük çocukların bile uyuşturucu sattığı bir dünyayı gözler önüne sermesinden dolayı başarmıştır.

breaking bad gibi bir yapıt değildir

breaking bad her ne kadar the wire ile birlikte izlediğim en iyi dizi olsa da, popülist ögeler, reyting kaygıları, estetik kaygısı güder. the wire da reyting ve/veya estetik kaygısı yoktur. olanı olduğu gibi anlatır. game of thrones, breaking bad, black mirror, sherlock gibi kaliteli yapımlar popülist ögeler içeren popülist yapımlar olmayı başarmışken, the wire yayınlandığı dönem kimsenin yüzüne bakmadığı, hiçbir ödül kazanamadığı bir dizidir. fakat şuan imdb 'de puanı en yüksek dizilerden biridir. örseleyici bir gerçekçilik sunuyor the wire seyircilere. felsefik bir kaygı gütmemesine rağmen çok felsefik bir dizi. yapıtta artistik silah çekmeler yok. karakterler kahraman değil, hepsi antikahraman. seyircinin hoşa gitmesi için çekilmiş hiçbir sahne yok. omar little dışında bağ kurabileceğiniz, "işte bu benim karakterim" diyebileceğiniz bir karakter yok. sadece omar little var. o da seyirciyi ciddi anlamda coşturan bir karakter. omar little sevmeyen the wire izleyicisi görmedim.


dizi, gerçekçiliğin televizyondaki karşılığı

nefes alıp vermek ne kadar olağansa bu yapıtta anlatılanlar o kadar olağan ve gerçek. yapımda gerçeküstü hiçbir şey yok. mesela bir breaking bad izlerken, dizi ne kadar gerçekçi bile olsa "yok artık" denilen sahneler vardır, the wire'da öyle bir şey yok. hepsi senin sokakta yürümen kadar gerçek.

bu dizide ana karakter yok

izlediğiniz her dizide ana karakter vardır. breaking bad, game of thrones, the sopranos, hepsinde var. hatta oz da bile var. fakat the wire da ana karakter yok. bu yapıtta karakterler amaç değil, araçtır. anlatılan konuyu karakterler aracılığıyla en iyi nasıl anlatırımı düşünen bir dizi. yani seni karaktere bağ kurmak için yönlendirmiyor dizi.

karakterler sokak dili ile konuşuyorlar. suçlu karakterler beyefendi rolüne yatmıyor. bir kadın seyirci "bana aşık olsun diye" saçma hallere girmiyorlar. bildiğin sokak dili ile konuşuyorlar. suçlu karakterler o kadar gerçek ki, baltimore da gerçekten suçlu insanlar bu dizide rol almışlar.

evet bazı oyuncular gerçek hayatta da suçlu. yani oyuncu rol yapmıyor, kendini oynuyor.

dizide kurgu yok. evet bildiğin dizide kurgu yok. baltimore da ne oluyorsa diziye taşımışlar. ben bundan daha gerçekçi bir yapıt izlemedim. breaking bad gibi gerçekçi bir dizi bile the wire evrenine giremez.

senarist 10 yıl boyunca dizinin çekildiği bölgede gazetecilik yapmış. bölgeyi, ortamı iyi biliyor. bu da dizinin gerçekçiliğinin en önemli noktalarından biri. the wire bir gazete haberi gibi bir dizi denilebilir.


bazı kötü karakterler dizide cezasını bulmuyor

sen de oturup buna bozuluyorsun ama elinden bir şey gelmiyor. gerçek hayatta da böyle, bazı insanlar kötülük yapsa da cezalarını bulmaz. ne kadar gerçekçi bir dizi olduğunu gösteren detaylardan biri. dizi kesinlikle "beyaz atlı prens" dizisi değil. pembe bir dünya yok.

oyunculuklar harika. suçlu rolleri sanki gerçekten suçlu insanlar tarafından oynanıyor gibi. daha önce de dediğim gibi bu da kısmen doğru. bazı suçlu karakterler gerçek hayatta da suçlu insanlar. muhtemelen dizide tek bağ kurabileceğiniz karakter olan omar little, dizi çekildikten sonra uyuşturucu komasına girip aşırı dozdan ölüyor. bu dizi uyuşturucu ticaretini anlatıyor. yani oyuncular karakterler ile iç içe. bu da oyunculukları harika yapıyor.

kimse vazgeçilmez değil

dizide "bu karakter ölürse dizi biter" diyorsun, o karakter ölüyor. dizi bitmiyor, sezonlarca devam ediyor. dizi bir karaktere bağımlı değil. konuyu anlatmak için karakterler bir araç. senden karakterlerle bağ kurmanı beklemiyor. öyle bir derdi yok dizinin. karakterler bağ kurmak istiyorsan breaking bad izle, walter white, jesse pinkman var. oz var, adebisi, kareem said, miguel alvarez, tobias beecher var. the wire öyle bir dizi değil.


the wire, bu aşırı gerçekçi dünyayı seyirciye sunarken "kesin izle" demiyor

dizi "izlemezsen izleme, s*ktir git" diyor. acele etmiyor, seyirciyi çekmeye çalışmıyor. bir dünya var ve sen o dünyayı izlemek istersen izle diyor. seni zorlamıyor, önceki bölümdeki ipucu ile sonraki bölümü merak ettirmeye çalışmıyor. popülist ögeler yok, mesela starbucks'a gidip the wire logosuyla artislik taslayamazsın. çünkü yapıt acımasız, gerçek dünyayı gösteriyor. ama game of thrones ya da breaking bad izlediğini starbucks'ta insanlara gösterebilirsin. the wire zor bir dizidir, "bana şans tanı" demez, "izlersen izle izlemezsen kaybol" der geçer. izlememen senin kaybındır. the wire hiçbir zaman reyting kaygısı gütmeyip endüstriyelleşmemiştir. dizi bittikten sonra biraz ses getirmiştir. halen daha çok izlenen bir yapım değil. mesela the sopranos bile kadınlara hitap eden, the wire'a göre daha az maskülen bir dizidir fakat the wire "full of maskülen" bir dizidir. kadınlara pek hitap etmez fakat dünyayı tanımak için her insanın kadın erkek demeden izlemesi gereken bir yapımdır.

the wire, izlediğim en iyi 2 diziden biridir.