Türk Dizi Tarihinin En Özel Karakterlerinden Biri: Yılan Hikayesi'ndeki Kürşat
bak şimdi ya, gece gece nereden düştü aklıma p*ç.
sadece yılan hikâyesi’ndeki değil, türkiye dizi tarihindeki en özgün, en p*ç, en efsane karakterlerin başındaydı kürşat. kendine özgü bir karizması vardı. duruşuyla, tarzıyla, üslubuyla, mimikleriyle tam olarak nevi şahsına münhasır bir çocuktu. bin yıl geçti o tipi, uzun saçları, top sakalı, iskender büyük gibi soğuk bakışları, tane tane konuşması, en tehlikeli anlarda dahi soğukkanlılığından ödün vermemesi, gerilince ve öfkelenince pis pis kahkaha atması, o piçimsi tavırlarıyla viski içişleri hâlen hatırımdadır.
tam bir şeytan tüyü vardı bu elemanda. tıpkı chris keller gibi. istediği kişileri kendine çekmeyi başarıyordu. gülsüm’ü kandırıp, ihanet edip yanlışlar yapsa da gülsüm hanım ağaya sürekli kendini affettirmeyi başarıyordu. keskin zekâsı ve yetenekleriyle yaptığı planlar sayesinde en tehlikeli zamanlarda yıllarca hayatta kalmayı başarmıştı, tıpkı bear grylls gibi. şöyle ki, o kıvrak zekâsı sayesinde ölümün soğuk çemberinden bile defalarca kaçmayı başarmıştı. hayattaki en büyük zaafı kızıydı. onun içi gülsüm’ün önünde diz çökmüşlüğü vardı. bir keresinde sokak çocuklarından biri bundan silah istemişti, o anda çocuklara attığı tirat unutulmazların arasındadır.
— sen bu silahı mı istiyorsun yani he? bu silahı mı istiyorsun yani he? ben her gün bunu denize fırlatıp yepyeni bir hayata başlamak için kendime bahane ararken, her gün bunu elime tutuşturana binlerce lanet okurken, sen, sen benden bunu mu istiyorsun he? bu silah sizi bi esir aldı mı avuçlarının içine, öyle bir kandırır ki adamı, birden dünyanın en büyüğü, dünyanın en güçlüsü sanırsın kendini. yo yo yo yo. ben çoktan kandım buna ama sizin kanmanıza izin vermeyeceğim. çünkü en büyük silah akıl. bir gün beni çok iyi anlayacaksınız. kürşat abi ne kadar haklıymış meğer diyeceksiniz. iş o gün, o sesi duyduğumda belki ben de kurtulmuş olacağım bu lanet şeyden, anlıyor musunuz beni…
bi de dokuz canlıydı kürşat efendi. kurşunlardan da kurtulmayı başarıyordu bir şekilde. tek sevmediğim özelliği düşmanlarına blöf yapmayı severdi. bu herif kötülükten haz alıyordu. kötülük yapmak onun ruhunda vardı ve ona iyi geliyordu. ancak tabii ki bir vern schillinger gibi öz çocuğuna bile kıyacak kadar saf kötü değildi. eşine, kızına ve yusuf’a iyi davranırdı çoğu zaman. en sevdiğim özelliklerinden biri iş etiği ve ciddiyetiydi, tıpkı alexander mahone gibi. onun gibi profesyonelliğine özen gösterirdi. bu kürşat lavuğu duş alırken bile ciddiyetle yapıyordu. yusuf diye bir sağ kolu vardı, ne zaman gevşek davransa ona titanic’in çarptığı o buz dağı gibi soğuk bakışlarından birini atar, ortamın ciddiyetini yükseltirdi, çünkü sululuğu hiç sevmezdi. bir de sakızı ve sakız çiğneyenleri hiç haz etmezdi. bunun sebebini hâlen bilmiyorum.
dizi tarihimizde en sevdiğim iki kötü karakterden biriydi. allah kahretsin! allah kahretsin! ki severdim piçi. bak bunu yazarken bile o kahkahası kulağımda yankılanıyor. ruhsuz mimikleri ve ürkütücü olabilen bakışlarıyla bir dönem çocuklarının korkulu rüyasıyken o dönemki bazı çocukların ve gençlerin ise idolüydü ilginç bir şekilde.
buradan diziyi izleyip de o değerli günleri yâd eden herkese ve güzel doksanların güzel çocuklarına selam olsun. hey gidi kürşat hey! ışıklar içinde uyu kötülüğün en klas hâli..